Sözleşme 'kutsal aile'nin korunması önünde engel teşkil ediyormuş. Ediyor, evet. Tacizin, tecavüzün, mut’a nikahının, cariyeliğin, pedofilinin önündeki engellerdendir. Ama asıl engel bu 'muhabbet'e halkımızın geniş kesiminin dahil olmaması, meşru görmemesidir.

Kutsal aile

Muhammed el Arifi, “İslam aleminin” önde gelen “alimlerinden” biri, etkili bir Suudi Arabistan müftüsü. Suriye’ye uluslararası saldırının ortasında Suriye’de savaşan cihatçı paralı katiller sürüsü için yardım çağrısı yaptı. “Suriye’de mevcut rejime karşı savaşan mücahit erkekler ücret karşılığı kadınlarla cinsel ilişkide bulunabilir” diyordu müftü çağrısında. Böylece mücahitlerin morali yükselecek ve “Esad’a karşı” mücadeleye azimleri artacaktı. Mut’a evlilikleri de mümkündü para karşılığı olmuyorsa. Bu durumda 14 yaşından büyük kadınlar veya dullar tercih edilmeliydi. Bu tür kadınlar da hizmetleri karşılığı cennete gitme yolunda önemli bir mesafe almış olacaklardı. 

Çeşitli ülkelerden Suriye’ye çok sayıda kadın taşıdılar bu amaçla. Çoğu hamile kalarak geldikleri yerlere döndü. Dönenler çok sayıda erkekle yatmaya zorlandıklarını beyan ettiler yetkililere. Bunların dışında, paralı katiller sürüsü girdikleri Suriye topraklarında Müslüman olmayan kadınları köleleştirdiler, pazara çıkardılar. Örgütlü, organize fuhuş hareketidir. Yalnız, dinen onaylanmıştır, Suudi müftüsünün vakaya katkısı budur.

Not edeyim, açıkça muhabbet tellallığı yapan müftünün sonu pek acıklı bitti. Hızını alamayıp Suudi yöneticilerini de eleştirince bu salağı tutup içeri tıktılar. Böylece dini otoritesinin sınırlarını acı bir biçimde öğrenmiş oldu. Ülkesinde tellallık serbest, siyaset yasaktır. “Vahabilik” tabir ediyoruz.

“Muhabbet tellalı” eskidi, Türkçeye Ermeniceden geçen “pezevenk” ise güncelliğini koruyor. Dini halesi kaldırıldığında olup bitenlerde rol üstlenenlerin tam niteliğidir. Alırlar, satarlar, bunlarda beis görmezler. “Mut’a” mümkündür, kadın ve erkek belirli bir süre ve ücret karşılığında anlaşarak evlilik yaparlar. Adına “aile” derler, “kutsal aile”nin esasıdır. İşleri bitince boşanırlar. Dinsel meşruiyeti olan açık fuhuştur. Siyasal İslamcı, dünyayı genelev sanan saplantılı bir muhabbet tellalıdır.

***

Ülkemizde de gönüldaşları var. Yıkılmış cumhuriyetin yasalarının yerine Vahabi yasaları koymak istiyorlar. Bunun için de önce “İstanbul Sözleşmesi”nden kurtulmak gerektiğini söylüyorlar. Sözleşme “kutsal aile”nin korunması önünde engel teşkil ediyormuş. Ediyor. Tacizin, tecavüzün, mut’a nikahının, cariyeliğin, pedofilinin önündeki engellerden biridir. Ama asıl engel bu “muhabbet”e halkımızın geniş kesiminin dahil olmaması, meşru görmemesidir. 

AKP’li yıllarda sözleşmenin hükmü kalmamıştır zaten. Çünkü “son tahlilde” bir Vahabi olan iktidar, uygulamasında ayak sürümektedir. İttifak yaptığı tekke ve tarikatlar bu yönde bir uygulamayı imkânsız kılmaktadır. Siyasal İslamcılığın kadına bakışı gayrı insanidir çünkü. Türkiye hızla bu gayri insani çukura yuvarlanmakta, bir çocuk ve kadın cehennemine dönüşmektedir. 

Bakın verilere: “Dünya Cinsiyet Ayrımcılığı 2013 yılı Raporu”nda Türkiye, cinsiyet ayrımcılığı bakımından 136 ülke arasından 120. olmuştur. Sıralamada Türkiye’den hemen sonra Gana, Tanzanya, Katar gibi ülkeler yer alır. Aradan geçen sürede daha da geriye düştüğümüzden emin olabilirsiniz. 2019 verilerine göre işgücüne katılım oranı kadınlar için yüzde 34,5 iken erkekler için yüzde 71,8'dir. Bunlar 12 Eylül cuntası eliyle başlatılan ve AKP eli ile devam ettirilen uzun dinselleştirmenin en somut sonuçlarından ikisidir. Siyasal İslamcılar kadının çalışmasının karşısındadır. İstedikleri konuşmayan, sormayan, çalışmayan ve evine kapatılan kölelerdir. Tellala cariye gerek!

***

Siyasal İslamcılar sözleşmeye karşı. Her gün bir başka yalan uyduruyorlar, bir başka iftiraya başvuruyorlar o nedenle. Cehalet ve yalan en etkili silahları. 

Sözleşmede dine dair doğrudan hiçbir madde yok halbuki. Tersine 4’üncü maddede hiç kimseye dini inancından ötürü ayrımcılık yapılamayacağı söyleniyor. 

Sözleşmede evlenme ya da boşanmayı teşvik edici hiçbir madde yok. Boşanmaların başlıca nedeni uluslararası sözleşmeler değil, erkek şiddeti, gericileşme, yobazlaşma, sağcılaşma, kadını insan gibi görmeme…

Sözleşme şiddeti engellemedi, dedikleri gibi, evet. Çünkü imzalandığı günden bu yana sürekli tartışma konusu edildi, iç hukuka uyarlanmadı, uygulanmadı. Ama şiddet engellenemese de görünürlüğü arttı. Ne yazık, bunu bile kazanım sayıyoruz.
Sözleşmede eşcinselliğe dair de bir ifade yok. Hem olsa ne olacak? Kanun önünde herkes eşit değil mi? 

Nedir peki sorun? Ataerkil erkekliğe tanınan toplumsal imtiyazı, kadını aşağıda tutan toplumsal hiyerarşiyi koruma güdüsü. Biat etmiş kadınlar istiyor yobaz. Kadını cariyeleştirmek istiyor. Bütün bunların ete kemiğe bürünmüş biçimi olan “kutsal aile”yi korumak istiyor. Sorun bu. 

Şair Adonis, “kötülük yapmamasının tek nedeni inancı olan insanlardan korkarım” demişti vakti zamanında. Müthiş bir yobazlık tarifidir. Korkunçtur. Din de aile de kötülüğün zırhı olamaz. Haliyle zırhı tartışıyoruz, zırhta bir gedik açıyoruz. Onlar ise bir zırh istiyorlar, bir zırha ihtiyaçları var.

***

Arif Tekin yazardır, “İslam’da Cinsellik” adlı çalışması var, merak edenlere öneriyorum. Göreceksiniz, aslında hiçbir kural yoktur, kimin eli kimin cebinde belli değildir. Muktedir kadınlarla evlendiklerinde sadakat gösterirler, güç ellerine geçtiğinde her türlü ölçüyü kaldırırlar, ölçüsüz bir cinsel hayat ortaya çıkar. Fuhşa kural getirince fuhuş fuhuş olmaktan çıkmaz zira. Ataerkil erkekliğin ete kemiğe bürünmüş, teorize edilmiş halidir elimizdeki.

İhsan Şenocak ise beyanına göre ilahiyatçıdır, “Toplu halde fuhuş yapmayı meşrulaştıran metin İstanbul Sözleşmesi” diyor açtığı kampanyada. Peki, diyelim doğru, ne sakıncası var? Dünyada ve ahirette, yaşarken ve ölüp cennete gittikten sonra hayal ettiğiniz, umduğunuz bu değil mi?

IŞİD İslam adına kadın pazarları kurdu, aldı sattı, tecavüz etti. İtiraz eden, olmaz böyle diyen, kitaba aykırı olduğunu söyleyen tek ilahiyatçı yoktur. Çünkü “son tahlilde” hepsi IŞİD’cidir. Siyasal İslamcı, dünyayı genelev sanan bir muhabbet tellalıdır. Ahlakı, insanlığı yoktur, sadece saplantısı ve içgüdüsü vardır.

***

Sözleşme “kutsal aile”nin korunması önünde engel teşkil ediyormuş. Ediyor, evet. Tacizin, tecavüzün, mut’a nikahının, cariyeliğin, pedofilinin önündeki engellerdendir. Ama asıl engel bu “muhabbet”e halkımızın geniş kesiminin dahil olmaması, meşru görmemesidir. Tellalları çıldırtan bu!

Laik cumhuriyeti yıktılar, artçı sarsıntılarıdır bunlar. Fırsat bulurlarsa hepinizle mut’a nikahı yaparlar, varınızı yoğunuzu alırlar, satarlar. Sizi koruyacak bir laik cumhuriyet olmadığına göre yan yana geleceksiniz, örgütleneceksiniz. Böyle olması gerektiğine inandığınız için değil sadece, aynı zamanda mecbur olduğunuz için.