Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle her şey çok değişti. Batı emperyalizmi bütün araçlarıyla bu coğrafyanın kendi sermaye gruplarına bağlanması için yüklendi.

Kırım olayında kimi desteklemeli?

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy geçen hafta Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu. Çok sayıda ekonomik işbirliği anlaşması yapıldı. Erdoğan birlikte yaptıkları basın toplantısında “Türkiye, Kırım'ın yasadışı ilhakını tanımamıştır ve tanımayacaktır” dedi.

Bu arada Türkiye bir süredir Ukrayna’ya SİHA satıyor. Oysa Ukrayna’nın doğusundaki Donbass’ta ateşkese rağmen savaş hali sürüyor. Türkiye ne olur ne olmaz diye NATO’ya karşı Ruslar’dan S-400 alıyor, Ruslara karşı Ukrayna’ya SİHA satıyor.

Ruslar şu anda savaşan Ermenistan ve Azerbaycan’ın temel silah tedarikçisi iken, Filistin davasını destekleyen Azerbaycan’ın İsrail’den büyük miktarda silah satın aldığı anlaşılıyor.

İşçi sınıfının devletiyle dünya sahnesinde güçlü bir aktör olarak boy göstermediği her durumda ilke diye bir şey kalmıyor. Milliyetçilik, tüccarlık, pragmatizm ve kan kokusuyla kendinden geçme her yeri kaplıyor.

Biz ama şimdi bir kez Kırım’da ne olduğuna bakalım.

Kırım yerel feodal beylerin egemenliğinde Osmanlı mülkü iken 1774’den itibaren Osmanlı’nın yenilgisiyle Rus İmparatorluğu’na geçer. Rus yayılmacılığında Kırım’a yerleşen Karadeniz donanması önemli olacaktır.

Zaten 1853 Kırım Savaşı’nda İngiliz ve Fransız ordularının asıl hedefinin sıcak denizlere uzanan Rusların Karadeniz donanmasını yok etmek olduğu söylenir.

Ekim Devrimi’nde ise Kırım Türkleri büyük ölçüde karşı devrimci Beyaz Ordu’yu desteklerler ve yenilirler. Kırım Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin bayrağının dalgalandığı Sovyet Sosyalist Rusya Cumhuriyeti’ne bağlı bir özerk bölge olur. Karadeniz donanması ise Sivastopol üssünde sosyalizmin korunması görevini üstlenir.

1941’de Sovyetler Birliği’nin batısı Nazi ordusunun işgaline uğrar. Kırım Türklerinin önemli bir kısmının bir kez daha emekçi sınıflara ve ülkelerine ihanet ettiği ve Nazi işbirlikçisi haline geldiği görülür. Kırım Türklerinden oluşan taburlar Kızıl orduya karşı Nazilerle birlikte savaşırlar ve yeri geldiğinde çok daha acımasızdırlar.

Türkiye burjuvazisinin gizliden gizliye Nazilere verdiği destek ve bu işbirlikçi taburların oluşturmasında oynadıkları rol Türkiye emekçilerini hiçbir şekilde onurlandırmamıştır.

Ama her zaman sınıfsal olan gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Kırım Türkü kökenli komünistler, Kızıl Ordu askerleri ve hatta savaş kahramanları da bulunuyor.

Sovyetler Birliği’nde yirmi beş milyon insanının ölümüne yol açan faşizmin yenilgisinden sonra işbirlikçilik yapan Kırım Türkü, Ermeni ve Bulgar kökenliler Özbekistan’a sürülürler.

1954’te Hruşçov’un SBKP Genel Sekreteri olduğu dönemde Kırım Özerk bölgesi Sovyet Sosyalist Ukrayna Cumhuriyeti’ne bağlanır. Bu olay hemen bütün yazarlara yapışmış yüzeysellik ile sanki Hruşçov’un kendi malını başkasına hediye ettiği şeklinde anlatılıyor. Sovyet tarihinin bir sis perdesi altında kalmasını tercih ediyorlar. Bütün kararların kolektif olduğu ve SBKP’nin başta Merkez Komitesi olmak üzere kurullarından geçtiği biliniyor. Bu dönemi ve bu jestin anlamını çözebilmek için belgelere dayalı bir tarih çalışması yapmak gerekiyor.

Ancak şu kadarını söyleyelim. Kırım’ın ve Sivastopol kentinin özerkliği korunuyor, sadece idari olarak Sovyet Sosyalist Ukrayna Cumhuriyeti’ne bağlanıyor. Bundan kimsenin uzun boylu rahatsız olmadığı tahmin edilebilir. Herkesin Sovyet vatandaşı olduğu ve üretim araçlarını tüm topluma ait olduğu bir yapıda idari bir karar önemsenmemişti. Sovyet sosyalizmi bugünün mülk hırsıyla yanıp tutuşan ve milliyetçiliğe batmış toplumundan çok farklıydı.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle her şey çok değişti. Kırım özerk bir bölge olarak Ukrayna toprağı oldu, Sivastopol’daki Rus Donanma Üssü Ukrayna’dan kiralandı. Karadeniz donanması gürültülü bir şekilde Rusya ve Ukrayna arasında pay edildi.

Ukrayna bir zayıf karın olarak hemen ABD’nin ve AB emperyalizminin ilgisini çekti. Soros Vakfı, Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü, Ulusal Demokrat Enstitüsü Ukrayna’ya çullandı. Bunlar olur da Fettullahçılar olmaz mı, Batı emperyalizmi bütün araçlarıyla bu coğrafyanın kendi sermaye gruplarına bağlanması için yüklendi.

“Renkli Devrim” diye adlandırılan ve aslında emperyalizmin bir siyasi müdahalesinden başka bir şey olmayan kışkırtmalar ve hükümet değişiklikleri birbirini takip etti. Bildiğimiz seçim sonuçlarını tanımama, Batı medyasının eşliğinde sokak protestoları doğal olmayan siyasi araçlar olarak kullanıldı.

2013’ü 2014’e bağlayan süreçte Kiev’de neo-nazilerin, milliyetçilerin, sağcıların katıldığı ve bir Batı emperyalizmi komplosu olduğu çok belli olan olaylar yaşandı ve Ukrayna henüz AB ve NATO üyesi olmadıysa da göbekten batı emperyalizmine bağlandı.

Nüfusunun çoğunluğu Rus olan Kırım için Rusya bir yerde müdahil oldu. 2014’te yapılan referandumda ezici çoğunlukla Rusya’ya bağlanma kararı çıktı. 

Bu karar doğal olarak Batı emperyalizmi tarafından tanınmadı ve hatta Rusya’ya bundan dolayı hȃlâ ekonomik yaptırımlar uygulanıyor.

Biz peki ne düşünüyoruz Kırım hakkında.

Tabi ki Kırım’da fabrikalarda, serbest bölgelerde sömürülen işçilerin hangi milliyetten olursa olsun kapitalizme karşı örgütlenmek için ne yaptığına, hangi aşamada olduğuna kulak kabartıyoruz.