Son vuruşlarından biri kıdem tazminatı. Buradaki direniş, sömürüye karşı direniş olmak zorunda. Ve işçilerin insan olduğunun unutturulduğu vahşi düzene karşı bütünsel ve sınıfsal mücadeleyi yaşama geçirmek zorunda.

Kıdem tazminatı: Yolu hukuktan ötedir

Kıdem tazminatı, ne patronların ve siyasal iktidarın biçimlendireceği kalıplara girer ne de bireyselleştirilebilir.

Bu saptama kıdem tazminatına özgü değil, bütünsel olarak emek ve emekçi hakları için geçerli. Emek metalaştırıldığı, emekçi bireyselleştirildiği an artık her ikisi de hukukun korumasından çıkar, baskı alanına girer. O zaman mücadele de, olumsuz değişiklikleri önleyerek pozitif hukukun mevcut halini korumaktan öte bütünsel, siyasal ve sınıfsal yapılmak zorundadır.

Kıdem tazminatı üzerindeki yıllardır süregelen saldırı planlarına genel olarak bakarsak, kıdem tazminatını varmış gibi gösteren ama piyasalaştırarak yok eden, bunu yaparken de işçiyi bireyselleştiren ve yasal güvence yerine -toplu yapılsa bile fark etmez- iş sözleşmelerine ve de belirli süreli iş sözleşmelerine mahkum eden bir hedefle karşılaşırız.

Bireyselleştirme ve esnekleştirme o kadar açık ki, patronlar ve siyasal iktidar, patronların Fona katkı tartışmaları dışında, bütünsel hareket ederken kıdem tazminatının tarafı olan işçiyi birey olarak görüyorlar. Bu bireysellikte de işçinin çalışma süresi ve koşullarından alabileceği ücrete kadar hep birey üzerinden teknik hesaplara sığınıyorlar. Biz buna “verme” değil “vermeme” hesapları diyoruz. 

İşçinin karşısında sermaye sınıfı ve bu sınıfı koruyan devlet/hukuk var; onlar karşılarında boyun eğmeye mahkum edilen, güçsüzleştirilen birey işçi görmek istiyorlar.

Yasada yazılanlara boyun eğecek, patronların yasayı yorumlama ve uygulama tercihlerine boyun eğecek, hukuk ihlallerine ve keyfiliğe boyun eğecek, olmadı olanakları varsa dava açıp hakkını arayacak, yıllardır işçi lehine yorumu terk eden mahkemelerin kararını bekleyecek. Yargının norm alanı esnetilirken araya bir de arabuluculuk girdiğinde bu tablo daha da vahimleşecek.

Düzenin özgürlükten anladığı bu. Özgürlük düzen siyaseti için, özel mülkiyet için, sermayenin birikimi için, artı-değere dilediğince el koyması için var; emeği istediği gibi yönetmesi ve kontrol etmesi için var; sömürü için var.

Yasa teklifi hazırlanırken ve Meclise geldikten sonra, onun içinden “iyi norm” çıkarmaya uğraşmak ya da o piyasa yasası üzerinden yargıdan medet ummak… Mücadele ediliyor, hak aranıyor izlenimi verir, sermaye de “işçi temsilcileri aramızda ve mücadele yolları açık işte” diye laf eder.

Kıdem tazminatı sermayenin pazara çıkardığı bir yasanın normlarına, belirsizliğine, keyfiliğine, sözde küçük ve önemsiz pazarlıklara hapsedilerek anlatılamaz. Bu tür biçimsel bakışlarla kazanan hep sermaye olur.

Öte yandan sosyal güvenlik sisteminin piyasalaştırıldığı ortamda kıdem tazminatının da bu sürece eklenmesi gerekiyor ki bunu saklama gereğini de duymuyorlar.

Diğer tüm çalışma haklarının ihlalinde ve budanmasında, yok edilmesinde olduğu gibi sermaye için kıdem tazminatında da çerçeve ne yasalardır ne de uygulama keyfiliği. Belirleyici olan sermayenin ideolojisidir.

Bu ideolojiye karşı duracak olan da örgütlü mücadelesiyle işçi sınıfıdır.

Yanlı temsilciler içerde ve pazarlıkta diye işçilerle ortak hazırlık yapıldığı kandırmaca. Oyun, işçi sınıfı dışarda bırakılarak ve siyasetsizleşmesi istenerek oynanırken, patronların Fona katkı konusundaki tartışmalarına sığınmak kıdem tazminatını kurtarmaya yetmez.

Niyetleri ve amaçları belli. Bir de düzenin genel tahakkümü altında direniş yollarını engellemeye ve alanlarını daraltmaya uğraşıyorlar.

Daha yapacakları ne kaldı ölmeye yatırmaktan başka. Son vuruşlarından biri kıdem tazminatı. Buradaki direniş, sömürüye karşı direniş olmak zorunda. Ve işçilerin insan olduğunun unutturulduğu vahşi düzene karşı bütünsel ve sınıfsal mücadeleyi yaşama geçirmek zorunda.

Direnişleri ekonomik, ideolojik, siyasal ve toplumsal olarak kesintisiz ve amaca yönelik kılan da, tarihin gösterdiği üzere dernek, meslek kuruluşu, sendika gibi sosyal, mesleksel ve ekonomik örgütlenme modellerinden daha çok ve daha etkilisi olarak siyasi örgütlenmelerdir, sınıf partisinde örgütlenmedir.

İşverence el konulan ücretin bir bölümünden oluşan, iş güvencesinin önemli kazanımlarından olan kıdem tazminatının yolu patronların ve onların ihtiyaçlarını karşılamaya amade AKP’nin planlarından, yasa değişikliği tuzaklarından ve Meclis’ten geçmemelidir.

Bu uyarı avukat örgütleri için geçerli ama yasa değişikliği teklifi Meclise girdi bile… 

“Kıdem tazminatına saldırı yıllardır deneniyor ama başaramıyorlar” rehaveti “uzlaşmacılık” kadar büyük tuzak. “Kanun devleti”ni “hukuk devleti” diye yutma da sömürü düzeninin hukukunu “üstün” görmek kadar büyük tuzak.

2012’de de yazdığımız gibi işçilerin emeğinden ve hakkından söz edildiğinde son sözü söylemek sermaye sınıfına ve siyasi iktidarına değil, sınıfsal mücadele neferleri emekçiye düşer.