'Düzen her şeye sermayeye yararı ya da zararı yönünden bakıyor, devleti ve hukuku sermayenin ihtiyacıyla üst yapıya yerleştiriyor, bilimi ve doğayı yalnızca sermaye için kullanıyor.'

Kesilmedik karpuza karar verilmez

Ne çok konuşuldu onca ekonomik ve sosyal sıkıntıların, yoksulluğun, işsizliğin, köleleştirme hukuk ve uygulamalarının, salgının, depremin, yıkımın, yaralanmaların, yaşamların sona ermesinin, kadın ve işçi cinayetlerinin, dinsel gericiliğin, aydınlanmanın ve laikliğin çürütülmesinin ve Cumhuriyetin yıkımının içinde ABD başkan seçimi ve damat-bakan istifası.

Ne çok konuşuldu talanın ve sömürünün sermayenin sınırsız tahakkümü altında zirveye vurduğu, emekçi halkın dibe çöktürülüp dirençsiz kılınmaya çalışıldığı ortamda ABD başkan seçimi ve damat-bakan istifası.

Ne çok konuşuldu siyasi iktidar talimatlı medyanın herkesin bildiği haberi talimat gelene kadar vermemesi.

Enerji ve zaman harcayan böyle çok olay yaşanıyor. Elbette toplum halinde ve Anayasa'ya göre Cumhuriyet olan bir devletle yaşıyorsak, artık teknoloji çağında dünyayı izleyebiliyorsak doğayı, insanı ilgilendiren her konu izlenmeli, analiz edilip değerlendirilmeli. 

Ancak “ne olurdu” pişmanlıklarıyla geçirecek zaman yok. AKP’nin iç kavgalarıyla, krizleriyle geçirecek zaman yok. 
Ne diyor halkımız: Kesilmedik karpuza karar verilmez. Elbette ideolojisiyle, siyasetiyle, ekonomisiyle, devletiyle, hukukuyla, siyasi iktidarıyla, karar ve uygulamalarıyla, insanıyla, yerleşme ve kentleşmesiyle, mülkiyet ve üretim ilişkileriyle,  her şeyiyle düzeni didik didik edeceğiz ama düzenin saçmalıklarıyla oyalanılacak zaman yok; zaten çürük karpuzu kesmeye gerek yok.      

Keşke sorunumuz memur bakanlar olsaydı, cumhurbaşkanı unvanlı başkanlık egemenliği olsaydı, siyasi iktidarın iç çelişkileri olsaydı.

Keşke sorunumuz hukuksuz hukuk, bağımlı yargı olsaydı.

Keşke sorunumuz her canı sıkılanın ve çıkar hesabı olanın siyasi parti kurmaya kalkışması, ittifak pazarlıklarına girişilmesi olsaydı.  

Keşke sorunumuz ABD başkanı değişimi ya da Batının siyasi iktidar yöneticilerinin ağız dalaşları olsaydı.   

Keşke burjuva demokrasisinin, yönetememe aldatmacasının tamiratı yapılabilseydi. 

Keşke Anayasa bu haliyle bile hukuk devleti normaliyle uygulanabilse, yargı hukuk devleti normalinde denetim yapabilseydi.

Keşke parlamento sermayenin çıkarını düşündüğü kadar emekçileri de düşünebilseydi; patronlarla işçiler uyum içinde üretebilseydi. 

Keşke dinsel gericilikten ve bilim düşmanlığından/çıkarcılığından laikliğe, aydınlanmaya, bilimselliğe dönülebilseydi.

Diyemeyiz…

Diyememeyiz çünkü bir ya da birkaç sorunun düzen içi tarafından normalleşmesiyle çözüm gelmiyor. 

Diyememeyiz çünkü emperyalizmin, kapitalizmin, burjuva devletin, sınıflı toplumun sahte umutlarının ya da saçma oyunlarının uyumlulaşma ve barış tuzaklarını biliyoruz.

Hanedanlık, din, örtülü saltanat, hilafet, devlet ve hukuk keyfiliği, siyasetin çıkar hesapları, pazarlıklar, adaletsizlik, hak gaspı, çifte standart özgürlük, sahte eşitlik, piyasa, yolsuzluk, talan, yoksulluk, zorunlu göç, savaş, işgal, sömürü, sınırsızca ve keyfice sömürü, bunların iç çelişkileri hepsi iç içe.

Hepsi birbirine bağlı ve hiçbiri sömürü düzeninden soyutlanamaz.

Hepsinde devletin ve hukukun işbirliği var; hepsine meşrulaştırma yolunda destek veren düzen siyaseti var. Hepsi kapitalizmin ürünü.

Hepsinin kaynağı ve nedenleri biliniyor; kadınların katledilmesinin, çocukların istismarının, işçi cinayetlerinin, göç insanlarının katledilmesinin, deprem yıkımının, emekçileri köleleştirmenin, savaşlarda ve çetelerin silahları altına zulüm ve ölümlerin nedenleri biliniyor. Biliniyor ve emekçi halk fiilen yaşıyor sömürüyü. 

Çözüm keşkelerle gelmiyor, gelmez. Çözüm aynı geminin yalanı, kandırmacası, yağması, talanı, rantı, parası, dini ve sömürüsü içinde kişilerin değişmesiyle gelmez. 

Çözüm, düzen içi siyasete ve adaletsiz düzenin genel oy hakkını çalan seçimine devredilince (ABD’de cumhuriyetçilerle demokratlar arasındaki başkanlık değişiminin emperyalist ABD’yi değiştireceğine kargalar gülüyor) çözüm olmaktan çıkıyor, düzenin istikrarına hizmet ediyor.

Düzenin istikrarından eşitlik, adalet, hak ve özgürlük çıkmaz. 

Düzenin istikrarından eğitim ve sağlıkta toplumsallık, işsize iş çıkmaz; emeğin hakkı çıkmaz.

Düzenin istikrarından halkın cumhuriyeti, gerçek demokrasi, laik hukuk devleti, Toplumcu Anayasa çıkmaz. 

Düzenin istikrarından emekçi halka zırnık çıkmaz.

Hatayı yapandan, keyfiliği ve anormali tercih edenden düzelmesini beklemek iyimserlik. Keşkeler de kötü niyetin dışavurumu değil. Ama iyimserlikle ne kaybettiğimiz yaşamlar geri geliyor, ne katledilen doğa düzeliyor, ne de insanın insanı sömürmesi sona eriyor. Esas üretim araçlarının sahipliği ve üretim ilişkileri olunca, “yapı” olunca bu iyimserlik biçimde kalıyor ve eriyip gidiyor.

Sabahtan akşama, akşamdan sabaha çözümü düzen siyasetinden ve iktidarından beklemeden keşkelerin olmayacağı toplum mücadelesi, hak mücadelesi verilmedikçe düzen içinde keşke diye sıralanan yakınmalar, pişmanlıklar ve özlemler iç çelişkilerle oyalanmayı sağlıyor ve halkı uyuşturmaya yarıyor.

Düzen her şeye sermayeye yararı ya da zararı yönünden bakıyor, devleti ve hukuku sermayenin ihtiyacıyla üst yapıya yerleştiriyor, bilimi ve doğayı yalnızca sermaye için kullanıyor. Çözemediklerinin ya da çözmek istemediklerinin yerine de dinselliği oturtuyor.

Keşkelerle mücadeleyi kesintiye uğratmaya, emekçi halkın direniş ve öfkesini dindirmeye kimsenin hakkı yok.

İşçi sınıfının mücadelesini düzenin kurum, kural ve kişileriyle oyalayan siyaset ve eylem, sonunda düzenin siyaseti ve eylemi.      

Anadolu topraklarında kurtuluş savaşını verenler Yeni Osmanlının ve 1908’in iyimserliğinde takılıp kalsalardı ilerici ve aydınlanmacı Cumhuriyet olur muydu? Rusya’da Şubat devrimine takılıp kalınsaydı 1917 Ekim (7 Kasım) devrimi olur muydu?