Bu raporlar, bilim ve toplum açısından ‘Yeni YÖK’ün halinin, hiç de iç açıcı olmadığını gösteriyor. 

Kendini bitiren kurumlardan biri: YÖK (IV)!

Sanayinin geliştirilmesi amacıyla 8 Haziran 2017’de çıkarılan 7033 sayılı yasa ile Yükseköğretim Kalite Kurulu; Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu ve Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. İlginçtir Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), bu üç kurulda da temsil edilmektedir. Yalnız ilk kurulda (nasıl seçilecekse) bir öğrenci temsilcisi varsa da, bu kurulların hiçbirinde emekçilerin ve akademisyenlerin temsilcisi yoktur. Bu kurullar, TOBB ve öğrenci temsilcileri dışında iktidarın atadığı kişilerden oluşmaktadır; bağımsız kurullar değildir. Ayrıca TOBB’un yandaş bir kuruluş olduğu ve öğrenci temsilcisinin de “Kayyım rektör istemiyoruz” diyen öğrencilerden olmayacağı da bellidir. 

Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu, yükseköğretim alanındaki istihdam odaklı politikaların oluşturulması ve geliştirilmesi ile buna bağlı yeni açılacak eğitim programları ve kontenjanlarının planlanmasına yönelik süreçlerde görüş ve öneride bulunacaktır. Bu işi yapacak kurul, YÖK başkanının başkanlığında, Bilim Sanayi ve Teknoloji, Kalkınma, Maliye, Milli Eğitim, Sağlık bakanlıkları ile Strateji Başkanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ve TOBB’un gelecek birer üyeden oluşacaktır. Eğitim programları hakkında öneri yapacak bu kurul, ‘eğitime’ değil, iktidarın beklentilerine öncelik verecek şekilde yapılandırılmıştır.  Bu danışma kurulunun 3,5 yılda yaptığı hizmet ise bellidir: 1)Yükseköğrenim mezunu gençler arasındaki işsizlik oranı, en az ikiye katlanmıştır; 2) Bu kurul tüm akademisyenlerin tepkisini çeken açıköğretim fakültesinde psikoloji programının açılmasını önermiştir. Meslek yüksekokullarının sanayinin hizmetinde olması yetmezmiş gibi, YÖK de devreye sokulmuştur. Yekta Saraç’ın YÖK’ünden de bir itiraz gelmemiştir.

YÖK, 2019’da 53 sayfalı ‘Türkiye Yükseköğretim Sistemi’1 adlı bir kitapçık yayımlamıştır. Bu kitapçığı kimin/kimlerin kaleme aldığı belli değildir. Saraç, resmi bir yayın olan bu kitapçıkta da, yasal olmayan ‘Yeni YÖK’ ifadesini kullanmaya devam etmiştir. Ayrıca bu kitapçıkta, "Türk Yükseköğretim Sisteminde Avrupa Yükseköğretim Alanı (AYA) Reformlarının Uygulanması ve Sürdürülebilirliği" ifadesini (TURQUAS) olarak kısaltarak ve resmi yazıda alfabemizde olmayan Q harfini kullanarak da ciddiyetsizlik örneği vermiştir. 53 sayfadan oluşan bu kitapçığın 6 sayfası tamamen boştur; harita ve grafiklerin her birine bir bütün sayfa ayrılmış ve yarım sayfalık metinler de tam sayfa olarak yazılmıştır. Kitapçıkta ayrıca ne olduğu açıklanmayan fotoğraflar vardır. Bu kitapçık, birilerinin gözünü boyamak için yazılmış gibidir. Bu yükseköğretim sistemi kitabından, açıköğretimde ve ikinci öğretimde okuyan öğrenci sayılarını öğrenmek bile mümkün değildir. Kitapçığa göre ülkemizde uluslararası öğrenci sayısı artmışsa da, artış daha çok Müslüman ülkelerden gelen öğrencilerden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla ‘Yeni YÖK’ün uluslararasılaşması, Batıya değil Doğuya dönük olmuştur. Bu kitapçığın ciddiyeti, resmi adları Dokuz Eylül ve Yüzüncü Yıl olan üniversite adlarının 9 Eylül ve 100. Yıl olarak yazılmasından da bellidir!

Silahlı kuvvetlerin Suriye’nin İdlip kentine müdahale hazırlığı üzerine ABD Türkiye’ye geliş-gidiş sınırlaması getirmiş (Sözcü, 29 Eylül 2017), 29 Haziran 2018’de de bu durumu güncellemiştir. Y. Saraç bir YÖK heyetini, “Türkiye’nin bölgesindeki kültürel ve bilimsel ortama yaptığı katkıları muhataplarına anlatmak için2” ABD’ye göndermiştir. Ancak bu heyet, biri Amerika-Türkiye İlişkileri Kurulu Başkanı ve diğeri Eğitim Komisyonu üyesi olan iki kongre üyesiyle görüşüp yükseköğretim sistemimizdeki gelişmeler ve ‘Yeni YÖK’ tarafından son 5 yılda gerçekleştirilen projeler gibi konular hakkında bilgi verip seyahat kısıtlamasının kaldırılmasını istemiştir! Böylesine bir geziye hiç kalkışılmamış olması gerekirken ve yalnız kongre üyeleri ile görüşülmüşken Y. Saraç, “… yurtdışında da ülkemizin yararına önemli ziyaretler gerçekleştirerek, paydaşlarımızla birlikte akademik lobi faaliyetlerinde bulunuyoruz” açıklamasını yapabilmiştir (Hürriyet 6 Nisan 2019). Bu gezi bir işe yaramamış ve kısa bir süre sonra ABD başkanı Trump Türkiye’ye 9 Ekim 2019 tarihli zehir-zemberek bir mektup göndermiştir.  

Bu YÖK heyeti, Boğaziçi ve Koç üniversitelerinin rektörleri, YÖK üyesi Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan ile ODTÜ’den bir tarih profesöründen oluşmuştur. Haydi, bu heyette AKP’lileşmiş bir kurum olan YÖK üyesinin olmasını anladık desek de, diğer akademisyenlerin bu işi neden kabul ettiğini anlamak mümkün değildir. Bu gezinin anlamsızlığı, ABD’den siyasal istekte bulunulmasından da, ilgisiz kişilere yükseköğretimle ilgili bilgi verilmesinden de bellidir. Bu arada heyet herhalde “Harp okullarıyla birlikte 15 üniversiteyi kapattık, 5 bin akademisyeni meslekten çıkardık, barış bildirisini imzalayan 1.128 akademisyeni doğduğuna pişman ettik, demokratik haklarını kullanıp gösteri yapan her öğrenciyi copladık ve canımızı çok sıkanları da gece yarıları derdest edip tutukladık” açıklamasını yapmışlar mıdır? Hayır! ‘Yeni YÖK’ün, iktidarın her istediğini aynen yerine getiren bir kuruma dönüştüğünü de anlatmamışlardır. Heyet bunları anlatamadıysa, ne anlatmıştır? Bilinmiyor! 

YÖK, 2018 vakıf raporundan sonra, ‘Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2019 Raporu3’nu da yayımlamıştır. Bu raporu da 2018 raporu gibi, Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan’ın başında olduğu bir ekip tarafından ve aynı formatta hazırlanmıştır. Bu raporda, 2018 vakıf raporunda yer alan konularla ilgili sayısal bilgiler güncellenmiştir. Bu rapor da, giriş yazısı dışında hiçbir yazılı acıklama yoktur; 88 sayfası sayısal verileri içeren tablolardan ve sonraki 70 sayfası da her birinde bir vakıf üniversitesiyle ilgili olarak öğrenci başına düşen kütüphane alanı gibi bilgiler resimlerle verilmektedir. Aynı ekip vakıf 2020 raporunu da, aynı formatta hazırlamıştır. Ancak bu raporlarda, vakıf üniversitelerinin olumlu-olumsuz yanları konusunda ve bu sayısal verilerle ilgili hiçbir yorum yoktur. 2018 raporu varken ve de 5-10 sayfada derlenebilecek sayısal veriler için 260-270 sayfalık 2019 ve 2020 raporlarının neden yazıldığını anlamak gerçekten zordur. Vakıf üniversitelerinde neredeyse ağaç sayısını verecek kadar ayrıntılı sayısal bilgileri içeren raporlar hazırlayan YÖK’ün, devlet üniversiteleriyle ilgili kitaplarında, 3-3,5 milyonu bulan açıköğretim öğrenci sayısını bile vermemesini anlamak da mümkün olmuyor. 

Bu vakıf raporları, “Bu raporları yazanların başka işi yok mu?” sorusunu akla getiriyor.

Bu raporlar, bilim ve toplum açısından ‘Yeni YÖK’ün halinin, hiç de iç açıcı olmadığını gösteriyor. 

[email protected]