39 yaşındaki YÖK, son yıllarda bilimsel, demokratik ve laik eğitim ile ‘üniversite’ anlamı açısından tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır.

Kendini bitiren kurumlardan biri: YÖK (I)!

6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile kurulan YÖK, kurulduğu günden bu yana eleştirilen bir kurum olmuştur. 

39 yaşındaki YÖK, son yıllarda bilimsel, demokratik ve laik eğitim ile ‘üniversite’ anlamı açısından tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır. Ancak ilginçtir, YÖK ile ilgili eleştiriler, geçmiş yıllara göre yok denecek kadar azalmıştır. 

Eleştirilerin azlığı, büyük çoğunluğu yandaş olan görsel ve yazılı medyanın sözlü ve yazılı eleştirilerde bulunanlara yer vermemesi ve de eleştiri yapanların yaptıklarına pişman edilmeleriyle ilişkilidir. YÖK son yıllarda kendi kendini bitiren bir kuruma dönüştüğü halde eleştirilerin azalması, ülkedeki laik, bilimsel ve demokratik tutum ve anlayışların azaldığının göstergesidir.

Bilindiği gibi YÖK, 1982 Anayasa’sında da yer alan özerk bir kurumdur. Anayasa’nın 131. maddesine göre YÖK, “Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, dü­zenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların ka­nunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağ­lamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmakla” yükümlüdür. 

YÖK, Cumhurbaşkanı’na saygı gösterme ve onun söylemlerine değer verme durumunda olsa da, Cumhurbaşkanı YÖK başkanını ve üyelerini atasa da, yasal mevzuata göre YÖK’ü denetleyecek tek kurum, yapılan harcamalarla sınırlı olarak, Sayıştay’dır. Ancak YÖK yasal olarak herhangi bir makama sorumlu olmasa da, başta Anayasa olmak üzere yasalara uymak zorundadır. Anayasa’ya göre örneğin, 

  • Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir (m. 2). 
  • Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar (m. 10).
  • Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar (m. 26).
  • Eğitim ve öğrenim Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır (m. 42).

YÖK işlerini özellikle yukarıda değinilen anayasa maddelerine ve de Anayasa’nın başlangıcında belirtilen çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma, din duygularının devlet işlerine karıştırmama, eşitlik ve adalet, yurtta sulh cihanda sulh gibi ilkelere uygun bir şekilde yürütmek durumundadır. 

Yasal olarak YÖK üyeleri YÖK başkanının, üniversite mensupları da YÖK’ün emirlerine uymak zorundadır. Ancak emirlere uymak durumunda olanlar bile, anayasaya ve devlete bağlılıkla bağdaşmayan ya da hukuka aykırı olan emirlere uymak zorunda değildir. 

Oysa YÖK, kurulduğundan bu yana, Kasım 2003-Aralık 2007 dönemi dışında, özerk bir kurum kimliği gösterememiştir. Bu 4 yıllık dönem AKP’e iktidarda olsa da Cumhurbaşkanı’nın Ahmet Necdet Sezer olduğu dönemdir. YÖK, kurulduğu günden bu yana, iktidarlar gibi piyasacı ve (10 yıllık bir dönem dışında da) gericidir. YÖK, Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) irtica karşısı kararlar aldığı 28 Şubat 1997’tan sonra AKP’li Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ı Aralık 2007’de YÖK başkanlığına atayana kadar gericilikten uzak durmuştur. 

İlk YÖK başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı ile 12 Eylül 1980 darbesi lideri Kenan Evren kan kardeşi gibi olmuş, birbirlerinin isteklerini iki etmemişlerdir. Doğramacı, önceleri türban konusunda Turgut Özal ile anlaşamamış olsa da sonradan T. Özal’ın görüşünü benimsemiş ve T. Özal onu yeniden YÖK başkanlığına atamıştır. Yine de yükseköğretim konusunda genelde Doğramacı’nın dedikleri olmuştur. AKP dönemi öncesinde görev yapan diğer YÖK başkanları da, genelde iktidarla ve kendilerini atayan cumhurbaşkanlarıyla olumlu ilişki içinde olmuşlarsa da, onların güdümüne girmiş olduklarını söylemek zordur. Yalnız Prof. Dr. Kemal Gürüz, 28 Şubat süreci denen dönemde MGK kararlarıyla uyumlu çalışmış, bir ara iktidar ortağı MHP ile bir ara da Cumhurbaşkanı A. N. Sezer ile anlaşmazlık yaşamıştır.

Ancak YÖK başkanı Y. Z. Özcan, belirli bir biçimde, bir AKP’liymiş gibi AKP Genel Başkanı’nın eğilimleri doğrultusunda çalışmaya başlamıştır. Türban, üniversiteye girişte uygulanan katsayı, yandaş adayların rektör adayı olarak Cumhurbaşkanına sunulması, ilahiyatlara ağırlık verilmesi ve üniversiteye giriş sınavının değiştirilmesi gibi pek çok konuda AKP’nin eğilimlerine paralel bir şekilde hareket etmiştir. 

Özcan’dan sonra A. Gül’ün YÖK başkanlığına getirdiği Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya zamanında da benzer durum devam etmiştir. Örneğin Çetinsaya ODTÜ ile ilgili olaylarda üniversiteden değil AKP’den yana davranmıştır. ODTÜ öğrencileri, Başbakan’ın Göktürk 2 adı verilen uydunun fırlatılması için 18 Aralık 2012 günü 3 bin kişilik polis gücüyle birlikte ODTÜ’ye gelmesini, basın açıklaması yaparak protesto etmek istemişlerdir.I Polisin orantısız müdahalesiyle bir öğrenci kafasından olmak üzere, onlarca öğrenci çeşitli yerlerinden yaralanmıştır. ODTÜ akademisyenleri öğrencilerine sahip çıkıp polisin tutumunu eleştirmişlerdir. Başbakan ise ODTÜ yönetimini ve akademisyenleri eleştirmiştir. Bunun üzerine pek çok üniversitenin öğrenci ve akademisyenleri ODTÜ’yü desteklerken, YÖK başkanı ODTÜ’ye ve öğrencilere sahip çıkmamış, yandaş rektörlerin polis yerine ODTÜ’yü kınamalarını sağlamıştır. 

Haziran 2013 günlerinde yaşanan Gezi Parkı eylemlerinde de, Çetinsaya polis şiddetine karşı çıkmadığı gibi eylemcilerin protesto edilmesi için yandaş rektörleri de etkilemiştir. Pek çok yandaş rektör, Gezi eylemlerine barışçıl destek veren akademisyenlerini cezalandırmaya kalkışmıştır. 

AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi, üniversite istemese de, Ekim 2013’de ODTÜ yerleşkesinde yol açmak için ağaç kesmeye başlayınca, olaylar çıkmıştır. YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya bu olayda da, AKP’li gibi davranıp ODTÜ’ye sahip çıkmamıştır. 

Bilindiği gibi Arap Baharı denen süreçte, Mısır genelkurmay başkanı, önce Mursi’nin Cumhurbaşkanı olmasını sağlamış, sonra işler kötü gidince de 3 Temmuz 2013’de Mursi’yi devirip tutuklamıştır. Yargılama sonunda Mursi idama mahkum edilince, AKP Genel Başkanı Mursi’ye ve onun ihvan hareketine (Müslüman kardeşlere) sahip çıkmış ve ihvan hareketini temsil eden ‘Rabia İşaretini’ kullanmaya başlamıştır. O güne kadar, dünyadaki darbelerle ya da idam konularıyla hiç ilgilenmemiş olan rektörlerimizden 43 tanesi 30 Nisan 2014’de, “Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun” ifadesiyle başlayan ve “Türkiye'deki üniversite rektörleri olarak Mısır halkı ile Türk halkı arasında tarihi, kültürel ve dini yakınlıklar olduğuna inanıyoruz. Mısır halkının refah ve huzuruna önem veren Türk üniversite yöneticileri olarak iyi niyet taşıyan bu mektubu şahsınıza, ahlaki, hukuki ve entelektüel bir sorumluluk duygusu ile yazıyoruz”II deyip idamın durdurulmasını istemişlerdir. Bu mektup, AKP’ye destek olmak için YÖK başkanının aracılığıyla ve yandaş rektörlerin katılımıyla yazılmış bir mektup olmuştur.

AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı olunca, G. Çetinsaya’yı 2014’te görevden alıp Prof. Dr. Yekta Saraç’ı YÖK başkanlığına getirmiştir. Bu görevden alma, Çetinsaya’nın kendisinden istenenleri yapmamasından değil, A. Gül’e ve Fetöye yakın bir kişi olması nedeniyledir. 

Y. Saraç’ın başkanlığa atanmasıyla, YÖK’ün tam anlamıyla AKP Genel Başkanı’nın isteklerine göre hareket edeceği belli olmuştur. Çünkü Saraç, AKP Genel Başkanı’nın tercihi olarak 2005, 2009 ve 2013 yıllarında üst üste YÖK üyeliğine atanmıştır. Çünkü Saraç, Erenköy cemaatinin tanınmış isimlerinden Emin Saraç’ın oğlu ve AKP Genel Başkanı’nın isteği üzerine televizyon yayınını durdurduğu için 'Alo Fatih' diye bilinen Fatih Saraç'ın kardeşidir. Çünkü Sözcü gazetesinin 6 Kasım 2013 tarihli haberine göre, Başbakan YÖK’te alınmasını istediği kararları Saraç’a iletmiştir. 

YÖK başkanı Saraç, ilk iş olarak bir tarikat merkezini ziyaret edip oradaki Kuran kursunu denetlemesiyle, kendisinden beklenenleri mahcup etmeyeceğini ve bir tarikat üyesiymiş gibi itaatkâr olacağını göstermiştir. 

Not: Saraç’ın itaatkârlıkları gelecek haftalarda

[email protected]