Yatırım yapsınlar diye uluslararası tekellere neden milyarlarca dolar destekler, kar garantileri veriliyor? Ülkeye para girmesi iyi bir şey ise neden yabancı ülkelerde yatırım yapacağım diye dışarıya para çıkaranlara yardım yapılıyor? Neden, yurt dışında şirket alsınlar; markalarını tescil ettirsinler ve tanıtsınlar diye, kiralarına kadar, yaptıkları harcamalarını bu devlet karşılıyor?

Kazdağları bizim mi? Ya Fatsa… Ya hastaneler, yollar, köprüler?

Bizimse eğer, jandarma bizi Kaz Dağlarına neden sokmuyor? Neden oraları Kanadalı altın şirketine, içerideki adamlarına ve iş makinalarına serbest?
Haritalar gerçeği göstermiyor mu yoksa?

Bizimse eğer, yolumuz, köprümüz, hastanelerimiz neden tekellerin malı sayılıyor? Neden kullanabilmek için milyarlarca dolar Deli Dumrul haraçları ödüyoruz? Neden bu ülkenin yasaları onlara işlemiyor? Ve neden kendi topraklarımız üzerinde yerel egemenlik adaları oluşturmalarına izin veriliyor?

Bu ülkeyi “özel sektörümüz” kalkındıracak deniyor. Öyleyse, neden her biri yabancı ortaklar buluyor kendilerine? Kazandıklarını neden kendi aralarında paylaşıyorlar?

Bahar Madencilik adındaki bir şirket, Fatsa’da İngiliz Stratex firmasıyla Altıntepe Madencilik adı altında birlik oldu, altın çıkaracağız diye 4 yılda fındık ve bal üretilen 2 bin dönüm alanı çöle çevirdi. Yetmedi, ruhsat alanını şimdilerde 58 bin dönüme çıkarmaya çalışıyor. İçme suyunda 3 bin 460 mg oranında ağır metal var. Kabul edilebilir en yüksek oran 200 mg. Şirket, yaptıkları işin yasalara uygun olduğunu iddia ediyor.

Kim onlar? Bizim neyimiz oluyorlar? Ve bizi zehirleme hakkını hangi yasadan alıyorlar?

Yatırım yapsınlar diye uluslararası tekellere neden milyarlarca dolar destekler, kar garantileri veriliyor? Ülkeye para girmesi iyi bir şey ise neden yabancı ülkelerde yatırım yapacağım diye dışarıya para çıkaranlara yardım yapılıyor? Neden, yurt dışında şirket alsınlar; markalarını tescil ettirsinler ve tanıtsınlar diye, kiralarına kadar, yaptıkları harcamalarını bu devlet karşılıyor?

Kalkınacak olan kim?

Yerli ve milli otomobil yapacağız diye yola çıkmışlardı. Doğa harikası Gemlik ve çevresini fabrika alanına çevirdiler. Şimdi motorunu Bosch’tan alacağız diyorlar. Otomobil girişim grubu TOGG’un CEO’su, bataryası için de Çin’den 6 firma ile görüştüklerini söylüyor. Bunun neresi yerli?

AVM’lerin, marketlerin içi yabancı toprağı gibi. Gereksinmelerimizin neler olduğuna ve hangi markaları satın alarak karşılayacağımıza bile uluslararası tekeller karar veriyor. Kendi Ülkemizdeysek neden onların müşterisi olarak yaşıyoruz?

7 Ağustos 2019 günlü “Siz deli misiniz?” başlıklı yazımda şöyle bir cümle vardı: “Vatan bölünmez diye tutturmuşsunuz. Biraz çevrenize bakın; Ülkenin her şeyini uluslararası tekellere pazarladılar; vatan mı kaldı?”

Haksız mıydım?

Bu sorular; sorunu yaratan olguları, daha doğru deyişle, sorunun kaynağını ortadan kaldırmadan bitmez. “Bu ülke bizim” demek yetmiyor; taşına, toprağına; kültürüne; tarihine ve en çok da emeğimize sahip çıkmak zorundayız. Yoksa gelecek kuşaklara karartılmış beyinler, zehirlenmiş toprak yığınları bırakacağız.

Çok geç olmadan kendimize gelmeliyiz: Sermaye, girdiği bölgelerde ticari yaşamı geliştiriyor; yaşam standardımızın yükseldiğini sanıyoruz; tüketim kalıplarımız değişiyor ve bu durumu kalkınmışlık olarak algılıyoruz. Yol açtığı bağımlılık ve sömürü ilişkilerinin olumsuz etkileri çoğu kez iş işten geçtikten sonra ortaya çıkıyor. Bu süre içinde hesap sorulacak siyasi irade çoktan tarihteki yerini almış oluyor, sormak istesek de muhatap bulamıyoruz.

Geçmişimizde bu sözleri doğrulayan çok sayıda örnek var; aklımızdan hiç çıkmasın…