Kayyım rektörün istifasını geciktirdiği her gün, öğrencilerin, akademisyenlerin, BÜ’nün aleyhine olduğu gibi, Türkiye'nin de aleyhine işliyor, kayyımların da. 

Kayyım rektörün işlevi!

Boğaziçi Üniversitesi’ne (BÜ) kayyım rektör atandığında tepki gösteren öğrencilerle akademisyenlerin ne kadar haklı oldukları, her geçen gün daha da belirginleşiyor. 

Aynı zamanda kayyım rektörün BÜ’ye neden atandığı da, kayyım rektörün neden BÜ’yü seçtiği de açıklık kazanıyor. 

Kayyım rektör, BÜ içinden bir kişi rektör olarak seçilmiş olsa zinhar yapmayacağı şeyleri, babasının malı gibi ve de akademik-demokratik-insancıl hiçbir değere aldırmadan yapabiliyor. Örneğin, BÜ’de öğrenci kulüplerinin açılıp kapanması ilgili komisyonun önerileri doğrultusunda gerçekleşebilirken, buna aldırmayan kayyım rektör AKP’nin karşı olduğu LGBTİ+ Çalışmaları Kulübünü kapatıveriyor. 

Öğrencilerin etkinliklerinde kullanmak için BÜ’nün güney yerleşkesinde kurmuş oldukları kitaplık, kayyım rektörün emriyle yerle bir ediliyor. Kayyım rektörün, öğrenci, akademisyen ve onların gerçekleştirdiği/gerçekleştireceği etkinliklerden korktuğu gibi kitaplardan da korktuğu anlaşılıyor.  

Kayyım rektörün zamanının çoğunu, tepkilerden çekindiği için rektörlük makamının ve lojmanının bulunduğu güney yerleşkede değil de, Boğazın öte yakasında olan Kandilli yerleşkesinde geçirdiği söyleniyor. 

BÜ akademisyenleri, 79. kez rektörlük binasına sırtlarını dönerek "Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz" diyorlar; kayyım rektörün istifasını istiyorlar. Bırakın öğrenci ve akademisyenlerin isteğini, 5 bin kadar BÜ mezunu da, öğrenci velileri de kayyımın istifasını istiyor. Kayyım rektör ise büyük bir adanmışlık içinde(!) mıh gibi kımıldamıyor. 

‘Üzüm üzüme baka baka kararır’ atasözünün kayyımlar için de geçerli olduğu görülüyor. Kayyım rektör istifa söylemlerine aldırmadığı gibi, kayyım rektörün yardımcılığını kabul eden üç BÜ akademisyeni ile yasal olmayan bir kuruluş olan hukuk fakültesi kayyım dekanlığını kabul eden BÜ’ye yabancı akademisyenin de, “İstifa edin” istekleri karşısında mıh gibi durdukları görülüyor. Hem mıh gibi duruşun hem de adanmışlığın bulaşıcı oluğu görülüyor. 

Kayyım rektör, seçilmiş sosyal ve fen bilimleri enstitü müdürleri yerine, kendisiyle işbirliği yapmayı içlerine sindirip rektör yardımcılığını kabul eden akademisyenleri vekaleten atıyor. Kayyım rektör yasal olmayan bir şekilde kurulmuş olan iletişim fakültesi dekanlığını da vekaleten kendisi üstleniyor. Bu yolla, üniversitenin akademik konularıyla ilgilenen senatoyu, kayyımların denetimine almaya kalkışıyor. Bu durum akademik anlamda, sivil darbe niteliğinde oluyor. 

BÜ tarihinde görülmemiş bir olay da, kayyım rektörle işbirliği yapabilen rektör yardımcılarının üstlendiği görevler oluyor. Evrensel Gazetesi’nde yer alan bir habere göre, bir rektör yardımcısı, iki koordinatörlük ile altı birim başkanlığını yürütüyor. Diğer rektör yardımcısı, sosyal bilimler enstitüsü müdür vekilliği yanında 13 birimin başkanlığını üstleniyor. Üçüncü rektör yardımcısı da, fen bilimleri enstitüsü müdür vekilliği yanında, öğrenci dekanlığını ile bir birimin koordinatörlüğünü ve 10 birimin de başkanlığını yapıyor. 

Kayyım rektör ile rektör yardımcılarının pişkinliği dudak uçuklatıyor. İnsan, kayyım rektör ile rektör yardımcılarının neyin karşılığında bu pişkinlikte bulunduklarını merak ediyor. 

“Üniversiteler AKP Teşkilatı Değildir!” yazılı bir afiş astığı gerekçesiyle bir BÜ öğrencisine soruşturma açılması gibi olur-olmaz gerekçelerle açılan soruşturmalarla öğrencilerin ve akademik /etik olmayan uygulamalarla da akademisyenlerin mağduriyeti devam ediyor. 

Ayasofya baş imamlığından istifa eden/alınan bir ilahiyatçı profesör, 23 Nisan'da ‘İslami düzen’ istediğini açıklıyor. Son zamanlarda üniversitelerimizden benzeri gerici söylem ve istekler sıklıkla dile getiriliyor. YÖK ve kayyım rektörler, bu tür açıklamalarda kıllarını bile kıpırdatmıyor. Ancak AKP lideri bir konuda karşı çıkış yapınca, YÖK ve kayyım rektörlerin anında, Montrö konusunda olduğu gibi liderlerinin yanında yer aldıkları görülüyor.  BÜ’nün kayyım rektörü de, Anayasal haklarını kullanıp Montrö konusunda uyarı açıklaması yapan emekli amirallere, BÜ akademisyenlerinin görüşünü almadan ve bildiriyi anlamadığını da belli edercesine, şunları söyleyebiliyor:  

Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Millet iradesinin meşru temsil zeminleri ve yöntemleri son derece açıktır. Kendi dar çevrelerinin antidemokratik çağrışımlar içeren yaklaşımlarını, Türk Milleti'nin irade ve taleplerinin üzerinde görenler dün olduğu gibi bugün de büyük bir gaflet içindedir.

Millet iradesine saygı duymanın demokrasinin temeli olduğunu biliyor ve ülkemizin aleyhindeki her türlü girişime karşı daima devlet ve milletimizin yanında olduğumuzu kamuoyuna arz ediyoruz.

Kayyım rektör, her davranışıyla BÜ’ye yakışmadığını gösteriyor. 

Kayyım rektörün istifasını geciktirdiği her gün, öğrencilerin, akademisyenlerin, BÜ’nün aleyhine olduğu gibi, Türkiye'nin de aleyhine işliyor, kayyımların da. 

[email protected]