Patronu, aracısı, memuru, bakanı, hepiniz. İnin DJ’in tepesinden, onun ve diğer emekçi göçmenlerin. Onlar bizim sınıf kardeşlerimiz.

Kardeşimsin DJ

Bizim her dilde her renkte ortak söylenecek sözümüz, birlikte yapılacak çok işimiz var.
Siz buyrun “milli” roketlerinize binin, aya kadar yolunuz var.

Geçtiğimiz Salı günü soLTV İşçiden programında göçmen işçileri gündeme aldık. Belki izleyenleriniz olmuştur. Sizlerden ricam, izleyemediyseniz, izleyin, izlediyseniz de paylaşın izletin.

Benim için değil, hiç değil, DJ için.

Programları hazırlarken bir ön araştırma yapıyorum ve aslında çekim sırasında konuklarla yapacağım sohbetin sağını solunu, içeriğini öncesinden biliyor oluyorum.

Bu sefer öyle olmadı.

Ön araştırmayı, hazırlığı yine yaptım elbette ama bu sefer çekim ve post prodüksiyon sırasında pek çok yeni şey öğrendim, az bildiğimi, eksik baktığımı gördüm, çok etkilendim.

Program konuklarının tümü çok değerli bilgi ve deneyim aktardılar. Avukat Duygu İnegöllü, göçmenlerin büyük çoğunluğunun bu ülkeye iş bulayım biraz da burada çalışayım diye değil, ülkelerinden zorunlu nedenlerle ve ağır öykülerle ayrılmak zorunda kaldıkları için geldiklerini hatırlattı.

Yerinden yurdundan edilmiş insanların, dertlerini anlatacak, karşılarındaki düzeneği anlayacak iletişim kanallarına sahip olmadan, kendilerinin ve ailelerinin geçimini sağlayabilmek için yaşadıkları zorlukları aktardı.

Beslenme, barınma, yani yaşama hakkı için gerekli geliri elde edebilmelerinin, kayıtlı ve güvenceli işlere sahip olmalarının koşulunun patronların keyfine kaldığını not etti. “Çalışma iznine başvurma sorumluluğu patronda, maliyeti düşürmek için kayıt dışı çalıştırmayı tercih eden patron, suç göçmen işçide oluyor” diye de isyan etti. Çok haklıydı.

Araştırmacı uzman konuğumuz da aktardıklarıyla bu tabloyu tamamlamış oldu. Devlet nezdinde konunun doğrudan muhataplarından sayabileceğimiz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ağzından, patronların göçmenleri nasıl kendi çıkarları için köle gibi çalıştırdıklarının, hukuksuzluğun ana kaynağı olduklarının itirafının kaydını bize iletti.

Programda alıntıladığımız, Soylu’nun 6 Eylül 2019 tarihli konuşmasının bant çözümü şöyle:

“Beni bağışlayın. Burada iş adamlarımıza da sitem ediyorum. Bize söz verdiler, çalışma bakanıydım, ‘Çalışma şartlarını çıkartın, biz bunları rahat bir şekilde çalıştırma kabiliyetine sahip olalım’ dediler, hepsi yukarıdan aşağıya hangi sivil toplum kuruluşunu tanıyorsanız, biliyorsanız. ‘Söz veriyoruz bunları çalışma izniyle çalıştıracağız’ dediler. Hepsi köle gibi çalıştırıyor. Beni bağışlayın…. Suriyeliler meselesinde sabahtan akşama kadar dayağı biz yiyelim, iş adamları parayı kazansınlar, belki oturdukları yerden bize sallayıversinler ama kaçak çalıştırmaya gelince de ‘Suriyeli şöyle gelsin, Afgan böyle gelsin’ diye konuşsunlar. Yok öyle bir şey.”

Her iki konuğun da katkıları çok önemliydi. Buradan bir kez daha teşekkür ediyorum ikisinde de.

Bir de DJ konuğumuzdu. İşte onun katkısı ise bambaşkaydı.

Öyle alçakgönüllü, öyle yalın, öyle gerçekti ki. Ülkesini ve gerçek adını saklamak zorunda, kendisine DJ lakabını seçmiş. Bizimle hiç çekinmeden gerçek adını da paylaştı, biz de sizler için aldık sakladık o adı. Burada DJ diye devam edelim.

DJ, Afrika kıtasındaki ülkesinden ayrılmak zorunda kalışını “bazı sorunlar yüzünden” diye aktarıyor. Oysa sonra öğreniyoruz ki, babası gözleri önünde katledilmiş. Türkiye’deki işinden, kendisini, ailesini hayatta tutabilmek için tek kaynağı olan işinden, “kişisel güvenlikle ilgili” bir durum yüzünden ayrılmak zorunda kaldığını söylüyor. Öğreniyoruz ki ağır ırkçı saldırılara uğramış.

Koşulları için kullandığı kelime sadece zor, çok zor oluyor. Oysa, Türkiye’de ağır sömürü, ırkçı saldırı, açlık tehdidi altında olduğunu, bu süreçte bir çocuğunu kaybettiğini biliyoruz. Bunları tanımlamaya “zor”un yetmeyeceğini de.

Röportajı İzmir’den Özgür ve Can Berk yaptı. Belli ki onların özeni ve içtenliği de yansımış sağolsunlar. DJ, kendi öyküsünü paylaşırken sakin, ağırbaşlı, önüne notlar almış, önemsemiş ama asla kendisini aşağıda, mağrurun karşısında mağdur görmüyor. Dert yanmıyor, sızlanmıyor, gerçekliğini paylaşıyor. Tüm açıklığıyla, tüm ağırlığıyla.

Madem DJ bizimle paylaştı, biz de bir kez daha kalınca çizelim altını.

Bu ülkede, göçmenlerin sırtında tepinenler var, onların savunmasız durumlarından faydalanıp, kölelik koşullarında çalıştıranlar ve buna göz yumanlar. İster kayıtlı ister kayıtsız, bu insanların yaşamını piyasaya düşürüp simsarlık yapanlar ve bu düzeneği kuranlar. Patronu, aracısı, kurumu, kuruluşu, memuru, bakanı hepsi.

Kendi tepinmeleri de yetmiyor, ülkede gittikçe derinleşen yoksulluğa, çaresizliğe, krizlere sebepmişler gibi ülke yurttaşlarına göçmenleri hedef gösteriyorlar. Bunun doğrudan karşılığını görüyoruz, çıldırma sınırına getirdikleri, nefret söylemiyle besledikleri halk, “yabancı” gördüğüne yüklüyor tüm derdini. Pandemi krizinde göçmenlere dönük ırkçı saldırılar artıyor.

Ama yok öyle.

İnin DJ’in tepesinden, onun ve diğer emekçi göçmenlerin. Onlar bizim sınıf kardeşlerimiz.

Bizim her dilde her renkte ortak söylenecek sözümüz, birlikte yapılacak çok işimiz var.

Siz buyrun “milli” roketlerinize binin, aya kadar yolunuz var.

Programı izlemek ve paylaşmak için: