Ritsos, bozuk sağlığına karşın kendi halkı ve dünya halkları için daha güzel bir dünya talebini siyasal mücadele alanına taşımış, cunta dönemleri de dahil olmak üzere aktif eylem içinde olmuş bir komünist.  

Kardeş ülkenin yoldaş ozanı: Yannis Ritsos

“... dostlarım, ülkemiz için
 bir türkü görüyorum düşümde,
... bir türkü ki, kurulmuş bir sofra gibi
Bırakabilirsiniz üzerine
Ekmeğinizi, bardağınızı,
Yumruğunuzu
Dirseklerinizi,
Alınlarınızı, insanlık inancınızı,
Bırakabilirsiniz
Bir testi soğuk suyu
Ve beş kırmızı karanfili-
...
İşte tarih, dostlarım
Bir yığın demir kirişin üstüne oturmuş bekliyor
Sosyalizmin halk evleri için ayrılmış
Yığınlarca çimentonun yanı başında.
Bir türkü ki dostlar, mutluluğun kuruluşuna
Yardımcı olsun
Bir türkü ki daha dürüst, daha güzel,
Daha güzel kılsın tüm dünyayı,
Bir türkü, dünyayı özgür kılacak bir türkü.”

(Y. Ritsos)1

Ritsos yalnız kendi ülkesi Yunanistan’da değil, dünya çapında tanınan, ciltlerce şiirin yanı sıra bir çok tiyatro ve nesir türü edebi eserin de sahibi ünlü bir ozan. Ne var ki, bu tümce onu tanımlamak için eksik ve yetersiz. Ritsos, bozuk sağlığına karşın kendi halkı ve dünya halkları için daha güzel bir dünya talebini siyasal mücadele alanına taşımış, cunta dönemleri de dahil olmak üzere aktif eylem içinde olmuş bir komünist.  

Ritsos’un yaşam öyküsüne geçmeden önce bir rastlantıdan söz etmek istiyorum. 1999 Ağustos'unda ozanın son sürgün yeri olan Ürkmez’in karşısındaki Samos Adası’na kısa bir seyahat yapmaya karar verdik. Vardığımızda ada sakinlerine sora sora Ritsos’un Karlovassi’deki evini bulduk. Anımsadığım kadarıyla düz ayak, bir kaç odadan ibaret bir evdi. Kızı Elefteria evdeydi. Türkiye’den geldiğimizi söyleyince babasının ilk röportajını Özdemir İnce ile yaptığını anlattı ve rahatça gezebilmemiz için ozanın çalışma odalarını açtı bize. 

Ev çok yönlü bir sanatçının mekânıydı. İnce’nin yalın tanımıyla “küçük, sade, sıcak ve müze, düzenli ve tertemiz” di2. Çalışma masalarının üstü ve duvarlar Ritsos’un seramikleri, taşları boyayarak oluşturduğu yapıtlar, büstler, küçük heykeller ve kendisininki de dahil olmak üzere tablolarıyla doluydu. Elefteria (Eri), ara sıra yanımıza geldi, birer sanat eserine dönüştürülmüş taşları deniz kıyısından babasıyla nasıl taşıdıklarını anlattı. ABD başkanı Bill Clinton’dan, ABD’nin emperyalist dış politikasından konuştuk. Kızının da Ritsos’la aynı düşünceleri paylaştığını görmek çok sevindirdi bizi. Dostlar sofrasındaydık. Birkaç resim çektik ve ayrıldık. 

Ritsos kimdir?

Topraklarını kaybederek yoksullaşan bir toprak sahibinin dört çocuğundan en küçüğüdür Ritsos. 1921’de 12 yaşında iken annesi ve erkek kardeşini tüberkülozdan yitirir, kısa bir süre sonra ise babası ve kız kardeşi akıl hastanesine yatırılır. 16 yaşında Atina’ya iş aramaya gelen ozan, 1927’de kendisi de tüberküloza yakalanarak üç yıl sanatoryumda kalır. 

Ritsos’un yaşam öyküsünde daha fazla ilerlemeden şu olguyu anımsayalım. Ozanın yaşamının anlatıldığı bir çok kaynak onun siyasal kimliğine değinmekten özellikle kaçınır. Bu görmezden gelme sadece Ritsos’a özgü değildir. Dünyayı değiştirme ve yeni bir dünya kurma mücadelesine baş koymuş birçok sanatçı ve aydının burjuva dünyasındaki kimlik kartlarının düşünce hanesi ya boştur ya da “radikal” ve benzeri anlamsız tanımlarla geçiştirilmiştir. Ritsos da bu kimliksizleştirme oyununa konu olmuştur.

Oysa 1934’de yayınlanan ilk şiir kitabı “Traktör”de, halkların kardeşliğine vurgu içeren şiirlerle birlikte Marx, Engels ve SSCB’ye yakınlığını gösteren parçalar da yer alır. Ayrıca Yunan Komünist Partisi(YKP)’nin yayın organı Rizospatris’te köşe yazarlığına başlayan 25 yaşındaki Ritsos, 1934’de ölünceye kadar üyesi olarak kalacağı YKP’ye katılır. Kızkardeşine adadığı ikinci şiir koleksiyonu “Piramitler” 1935’de yayınlanır. Kızkardeşinin hastalığını ve kendi mutsuz çocukluğunu anlattığı kitabını işçilerin safında sıra neferi olarak savaşan Ritsos figürü ile sonlandırır çünkü komünistlerin defterinde umutsuzluğun yeri yoktur. 1936’da yazdığı “Kızkardeşimin Türküsü”nde çektiği acının yanında yaşamı boyunca onu ayakta tutan iki şeyi bulur okuyucu: şiir ve sosyalist devrim.

1936 yılı Yunanistan’da Metaksas diktatörlüğü ya da 4 Ağustos rejimi (1936-41) olarak anılan beş yıllık bir askeri diktatörlük döneminin başlangıcıdır. Aynı zamanda Ritsos’u Yunan emekçileriyle kaynaştıran, halkının ve dünyanın onu büyük bir ozan olarak kabul ettiği yıldır. 

Epitaphios; bir ilâhiden bir devrim marşını kim çıkarabilir?

Mayıs 1936’da YKP’nin en güçlü olduğu yerlerden birisi olan Selanik’te tütün işçileri haksız maaş denetimlerini protesto için greve giderler, grevi bastırmak üzere gelen polis 12 kişiyi öldürüp yüzlercesini yaralar. Selanik caddesinde yerde yatan oğlu fabrika işçisi Tassos Toussis için ağlayan ananın resmi vardır ertesi günkü gazetelerde. Resmi gören Ritsos eve kapanır, iki gün yemez, içmez, uyumaz ve bir ağıt yakar. Adı Epitaphios’tur ağıdın3. Ortodoks kiliselerinde Paskalya yortusu öncesi söylenen bir ağıdı ancak Ritsos gibi bir komünist ozan bir devrim marşına dönüştürebilir. Önce acı çeken ve “Bir Mayıs günü beni terkettin, bir Mayıs günü seni kaybettim” diye yakınan, oğlunun siyasal inançlarını kavrayamayan ananın değişiminin destanıdır Epitaphios. “Haksız olanlarda aradın emeğinin karşılığını/bir dilim ekmek istedin ve sana bir bıçak verdiler/terinin hakkını istedin/elini kestiler” diyen ana sadece kapitalizme isyanla da kalmaz. Tanrıya da, “eğer sen de benim gibi bir ana olsaydın, oğluma yardım etsin diye meleğini yollardın” diyerek Meryem Ana’ya da başkaldırır.  Ve sonunda “senin için ağlamak bana yakışmıyor” diyerek mücadeleye katılır. “Oğlum, yoldaşlarına katılmaya, öfkemi/ Onlarınkine eklemeye gidiyorum;/Senin silahını aldım; uyu şimdi, uyu, oğlum.” dizeleriyle onun savaşımını sürdüreceğine and içer.4 Anadaki değişim Gorki’nin “Ana”sını çağrıştırır. İki yoldaş sanatçı, birisi şiirinde diğeri ise romanında aynı temayı işlemektedir. 

YKP’nin yayın organı Rizospatris’in 10.000 kopya olarak yayınladığı Epitaphios çok kısa bir süre içinde tükenir. Marx’ın, Lenin’in, Gorky’nin ve ilerici bir çok yazarın kitaplarını Zeus tapınağında yakan Metaksas diktatörlüğünün elinde ateşe atmak için ancak 250 adet Epitaphios kalmıştır.  Teodorakis’in buzuki kullanarak ve Yunan çetelerine özgü baladlardan, Yunan ağıt geleneğinden yararlanarak yaptığı besteyle geniş halk kitlelerine ulaşır. Ve Ritsos’un o büyük özlemi, eserlerinin halk tarafından bilinmesi ve onunla bütünleşmesi isteği gerçekleşir. Şiirin, Yunan solunun gayrı resmi ulusal marşı haline geldiği söylenir. 1963’de Selanik’te milletvekili Lambrakis’in öldürülmesi olayında da öğrencilerin ağzında Epitaphios vardır. 

Ünlü Yunan şairi Palamas “Kenara çekildik; Buyur geç şair” sözleriyle yol verir Ritsos’a. O, artık ülkenin en büyük şairleri arasındadır, belki de en büyüğü. Aragon’a sorarsanız yaşayan en büyük ozandır Ritsos.5

Komünist olmanın bedeli: Sürgün, işkence, cezaevi

” ... Onlar el sıkıştıklarında, bütün insanlık için
Parlar güneş.
Onlar gülümsediklerinde, küçük bir kırlangıç fırlar
Gür sakallarından.
Onlar uyuduklarında, on iki yıldız düşer boş ceplerinden.
Onlar öldüklerinde, bayrakları ve davullarıyla
Yokuşu tırmanır hayat”6

YKP’yi yasaklayan ve üyelerine ağır baskı yapan diktatörlük 1941’de son bulmuş ama bu kez İkinci Dünya Savaşı başlamıştır. Ülkelerini işgal eden Alman faşizmine karşı direnişi hemen başlatır Yunan emekçileri. 1941-44 yılları arasında YKP önderliğinde ELAS (Yunan Ulusal Kurtuluş Cephesi) ve buna bağlı olan EAM (Ulusal Kurtuluş Ordusu) kurulur.  Ritsos da YKP saflarında katılır direnişe. ELAS’ın kültür işleri sorumlusudur.

Ozan şiirlerle betimler ülkesindeki direniş hareketini ve faşizmin ağır baskısını. Bazen yukardaki dizelerdeki gibi tüm savaşçılardır şiirin konusu bazen de Aleko gibi tek tek direnişçiler ve onların kahramanlık öyküleri konuk olur Ritsos’un şiirlerine.

“aynı gece tutukladılar Aleko’yu.
Kimseyi ele vermedi Aleko. Üç gün
Üç gece asılı kaldı. Kimseyi ele vermedi.
Bir militan gibi öldü Aleko.
Gerçek bir yoldaş gibi öldü. Son anında
Haykırdı:’Binlerce yıldız var içimizde bizim.
Öldüremezsiniz ki onları.’
Ve Aleko yıldızları savaş bayrağına verdi.”7

Nisan 1944’de naziler ülkeyi terkederler. Komünist hareketin gücü Churchill ve ABD’yi rahatsız etmektedir. Emperyalizm, işbirlikçileri aracılığıyla ülkedeki sağ ve faşist hareketleri destekler. İngiltere nazilerle işbirliği yapan Yunan ordu birliklerine silah ve para verir. Hedef EAM’in ve komünistlerin yok edilmesidir. Şubat 1945’de ELAS ile İngiliz işbirlikçileri arasında Varkiza anlaşması imzalanır. Anlaşma uyarınca ELAS silah bırakır ve yüzbinlerce savaşçıdan oluşan silahlı birimler dağıtılır. Ne var ki, hemen ardından ülkede büyük bir komünist avı başlar. Bilanço yirmi bin tutuklama, üç bin idam kararı, binlerce siyasi cinayet, açlık, işsizliktir. Aralık 1947’de başlayan ve yaklaşık olarak 1952’ye dek aralıklarla süren iç savaş sonunda, Avrupa’da komünist iktidarları ne pahasına olursa olsun engellemek için ellerinden geleni artlarına koymayan emperyalist güçler ve onların işbirlikçileri iktidarı alırlar. 

Ritsos’un da bedel ödeyenler arasında olması kadar doğal bir şey var mıdır?  

Ritsos ilki 1948’de ve ikincisi 1951’de olmak üzere iki kez cezaevine konulur. 1948’de Limni Adası’na götürülür. Limni’nin Kontopouli Köyü, 2. Dünya Savaşı’nda Almanların askeri malzemelerini sakladıkları küçük bir yerdir ve sadece 150 komünist mahkȗmu barındırabilmektedir. Burada iki yıl kalan Ritsos, 1951’de koşulların çok daha ağır olduğu, yaklaşık yirmi bin kadın, çocuk ve erkeğin konulduğu Makronisos Adası’na ve son olarak Ağustos 1952’de Agios Efstratios’a götürülür.  Makronisos, “Komünistlerin iyi Yunanlılara” dönüştürülmeleri için fiziksel ve psikolojik işkenceye tabi tutuldukları bir toplama kampıdır. Her iki kampta da mahkûmlara komünizm inançlarından vazgeçtiklerine dair bir “pişmanlık” belgesi imzalatılmaya çalışılmaktadır.

Bu dönemde “Gün doğsun diye” yazdığını söyleyen Ritsos kamplarda yaşananları anlatır şiirlerinde8. 1949’da yazdığı Dünyanın Kökleri’nde gardiyanların vahşeti “Bu kadarına inanamazdık/insanın bu denli zalim olabileceğine/ve yüreklerimizin bu denli metin olabileceğine” dizeleriyle yansır dünyaya. Yaşananların bir bölümü ise, “Çok susuzduk/ tüm gün boyunca taş taşımaktan/susuzluğumuzun altında yatan/ dünyanın kökleriydi” dizeleriyle geçer tarihe.

Tıka basa dolu çadırlarda kalan mahkȗmlara yaz kış demeden sürekli olarak iki nokta arasında taş taşıtılması, susuz ve gıdasız bırakılmaları, mektup ve kartların sadece 10 cümle ile sınırlandırılması ve üstüne üstlük pişmanlık belgesi imzalamaya zorlamak için yapılan onca eziyet... 

İyi de nasıl yazılır bu tanıklıklar? 

“Öldürülenler
                Taşların altında
                Toplandılar
                Sigara paketlerinde
                Bazı notlarla
                Ayakkabılarına doldurulmuş
                Çalakalem yazılmış
                Kağıt parçalarıyla
                Gözlerinde bazı
                Yasa dışı yıldızlarla
                Üzerlerindeki gökyüzü
                Gittikçe büyüyor
                Büyüyor ve derinleşiyor
                Asla yorulmadan”9

Bu şiirde anlattığı gibi, boş sigara kutuları dahil bulduğu her kağıt parçasına yazar da yazar ozan... Kendisi veya yoldaşları bu kağıt parçalarını ya ayakkabılarının içine koyar ya da boş şişelere koyup gömerler toprağa. Daha sonraki yıllarda “Sürgün Günlükleri” adı altında kitaplaştırılan bu yapıt, Ritsos’un tüm eserleri gibi ülke dışında bir çok dile çevrilerek yayılır. Faşizmin kara tarihinin en iyi tanıklığını onu bedeninde hissedip yaşayan komünist bir ozandan daha iyi kim yapabilir ki?

Toplama Kampı bir kültür evine nasıl dönüşür?

Sürgün Günlükleri’nin ilk ikisi Kontopouli’de, sonuncusu ise Makronisos’ta yazılır. Mahkȗmların yaş aralığı 16-75 arasındadır ve üniversite hocasından çobana dek her türlü meslek sahibi vardır aralarında. 

Ağır çalışma, dayak ve yetersiz yemek koşullarında, Kontopouli’de yatan Ritsos bozuk sağlığına karşın sadece şiir yazmakla kalmaz yazar, aynı zamanda ortamı sanat yardımıyla10 diğer mahkȗmlar için yararlı ve katlanabilir hale getirmeye çabalar. Başka bir tutuklu, ressam Yannis Stefanidis bunu şöyle aktarır:

Yannis Ritsos’un bizimle olması büyük şanstı. Onunla kültürel bir yaşam sürdük. İşçiler ve birçok köyden toplanarak buraya getirilmiş olan insanlar şiiri ilk kez burada duydular. Gece bir buzuki ile halk şarkıları çalınır ya da Ritsos mandolinini alır ve Mozart, Chopin, Schuman çalardı... Herkes resimle ilgilenirdi... O da resim yapardı. Sonra sanat, kültür ve resim üzerine konuşmalar yapılırdı”. 

Tiyatro çalışmalarının kampın kuruluş amacına uygun olduğu (!) yönetenlerce kabul edildiğinden, çok zor koşullara karşın Ritsos Makronisos’da da mahkȗmların tiyatro üretimleriyle ilgilenir.

1952’de serbest bırakılan Ritsos evlenir ve bir kızı olur. Sabah Yıldızı ağıt olmayan tek şiirdir ailesinden birisine yazdığı. 1967’e dek dünyayı gezer, konferanslar verir ve aralarında Lenin ödülü, Georgi Dimitrof ödülü ve Uluslararası Barış Konseyi’nin verdiği Uluslararası Kültür Barış ödülünün de bulunduğu sayısız ödül alır. Eserleri yabancı dillerde yayınlanmakta, üniversitelerden fahri doktorluk ünvanları almaktadır.    

1967’deki Albaylar Cuntası'nın gelişiyle toplama kampı ve sürgün döngüsü yeniden başlar ozan için. Cunta onu önce binlerce devrimciyle birlikte Hipodrom’a kapatır. Daha sonra Yaros ve Leros’taki toplama kamplarına sürer. 1968’de hastalanan ozan dünyanın birçok ülkesindeki aydın, yazar, sanatçı ve politikacıların imzaladıkları bildirilerle durumu protesto etmeleri sonucunda Samos Adası’nın Karlovassi bölgesinde, eşi Falitsa’nın konutunda ev hapsine alınır. Kimseyle görüşmemek, yazışmamak koşuluyla. Samosluların Ritsos’a selam vermeleri bile yasaktır11.  

Ne var ki, ozan sürekli olarak yurtdışında toplantılara davet edilmekte, Avrupa ülkelerinden cuntaya bu konuda ard arda baskı gelmektedir. İngiliz Hükümeti'nce yapılan bir çağrı üzerine Ritsos mevcutlu olarak İçişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Patagos’un Atina’daki makamına getirilir. Patagos kendisine pasaport vermeye karar verdiklerini söylerse de Ritsos teklifi reddeder.  Aslında elinin tersiyle ittiği şey, Avrupa ya da ABD’ye gidip orada kalma, tedavi olma olanağıdır ama binlerce yurttaşı ve yoldaşı cezaevlerinde ve sürgünde yaşamaya devam ederken Ritsos’un kendini kurtarmaya çalışması ondan beklenecek en son şeydir. Ayrıca bu öneriyi kabul ettiği anda Cunta da meşruiyet kazanmış olacaktır...

Ve Barış...

Türkiye halkı, Nâzım’ın, F. Joliot Curie’nin, Aragon’un can yoldaşı Ritsos’un adını belki de ilk kez Irak Savaşı'nı protesto eylemlerinde kürsüden okunan “Barış” adlı şiiriyle duydu. AKP iktidarının Amerikan emperyalizminin talebi üzerine Irak’a saldıracak Amerikan askerlerinin Türkiye’ye girmesini sağlayacak tezkerenin TBMM’den geçmesini engellemek istiyordu Ankara’da Sıhhiye Meydanı’nda toplanan yüzbin kişi. Halkların kardeşliğinin, barışın haykırıldığı, emperyalizmin lânetlendiği bir toplantıda Yunan komünisti bir ozanın barış sözcüklerinin ülkemiz topraklarında yankılanmasının ne denli anlamlı ve güzel olduğunu düşünmüştüm o gün. 

Bugün de bir yandan ülkemizin siyasal iktidarından öte yandan karşı kıyının sağ iktidarından savaş tamtamlarının sesleri yükseliyor. Emperyalist tekeller ve onların hizmetkârlarının seslerini barışın sesiyle bastırmamız gerekiyor. Bu çığırtkan akbabalara karşı solun yapacağı şey, oynanan oyunu açığa çıkarmak, halkların kardeşliğini her fırsatta dile getirmek ve savaşta kazançlı çıkacak olanın sermaye düzeni ve tekeller olduğunu, kaybedecek olanların ise halklar olduğunu vurgulamaktır. Gerçek barışın sosyalist bir düzenle mümkün olacağını bıkmadan usanmadan tekrar etmeliyiz. 

Gencecik fidanların adil yargılanmak için, türkülerini söylemek için canlarını ölüme yatırmadıkları, emekçilerin iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmediği, kadınların her gün cinayete kurban gitmediği, güzelim çocukların kararan gözlerle işyerlerinde çalışmak yerine elma yanaklarıyla aramızda dolaştığı bir ülke, Barışların yanımızda olduğu bir ülke düşlüyoruz. Bu ülke Ritsos’un şiirinde var... 

“Çocuğun gördüğü düştür barış
Ananın gördüğü düştür barış,
***
Hapishaneler onarılıp kitaplıklar yapıldığı zaman
Eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman 
Barış yemek kokusudur tüten akşamleyin
Arabanın yolda durmasının korkutmadığı
Kapı çalınmasının dost demek olduğu
Ve pencereyi saat başı açmanın,
Renklerinin uzaktaki çanlarıyla
Gözlerimizin bayram etmesini sağlayan 
gökyüzü demek olduğu zamandır barış.
***
Geceleyin,
Cumartesi akşamları mahalle berberinden çıkan
Yeni traş olmuş
Bir işçi gibi ay buluttan çıktığı zamandır
Barış.
***
İnsanların sıkışan elleridir barış
Dünyanın masasındaki ekmektir
Gülümsemesidir annenin.
***
Dizelerimin rayları üzerinde
Buğday ve güller yüklenmiş
Geleceğe doğru yol alan trendir barış
Kardeşlerim,
Barış içinde derin derin soluk alıyor
Tüm dünya bütün düşleriyle
Verin elinizi kardeşlerim,
İşte budur barış”                  

  • 1. Özdemir İnce, Yannis Ritsos, şiirler, s. 200, Eylül 1983, Varlık Yayınları, İstanbul
  • 2. İnce, s. 10
  • 3. Türkçe yayınlarda “Yazıt” olarak geçmektedir.
  • 4. Global Rights magazine, Seames Carrager, “On a day this week, in November 1990”, 11 Kasım 2016, s. 32
  • 5. Global Rights, s. 13
  • 6. Cevat Çapan, Ritsos, Kavram Yayınevi, 1999, İstanbul, s.54.
  • 7. İnce, s. 30
  • 8. İnce, s. 31
  • 9. Diaries of Exile, Yannis Ritsos, Archipelago Books, 2013, s. 32, Karen Emmerich ve Edmund Keeley tarafından Yunancadan İngilizceye çevrilmiştir.
  • 10. Diaries of Exile, s. 22
  • 11. İnce, s. 131