Ciğerlerime dolan kapitalist salgınla mücadele ederken, yanağıma dokunan bir çift siyah eli kavrıyor ve avuçlarını öpüyorum. Hiç uslanmıyor bu lağımcılar! Hiç yola gelmiyor şu Afrikalılar!

Karantina Günlüğü I: Siyah hayatlar önemlidir

Suretler ve konuşulan dil değişiyor sadece… Kapitalist kültür ise pisliğini üzerimize boca etmeye devam ediyor. Aydınlar sürekli "suya sabuna dokunmayanlar" tarafından bardağın hep boş tarafına bakmakla eleştirilir. Kutlu yaşamımızda mutlaka mutlu olunacak bir şeyler elbette vardır. Özgürlüğün tek bir araçla "parayla" sağlandığı dünyamızda mutlu olmamızı gerektirecek hiçbir şey yok! Alın size İrlanda’dan insan manzaraları!

***

Mezbahaya benzeyen test merkezinde ilerlerken, hep bir adım gerideyim. Önden kadınlarımız yürüyor. Biz bir çekiyorsak onlar beş çekiyor. Teninizin rengi siyahsa bu acılar biraz daha katmerleniyor. Testi yaptırmamız gereken yere bizi siyah bir kadın getiriyor. Nereye baksam Afrikalıları ve fedakâr göçmenleri görüyorum. İrlandalı Irkçılar, İrlanda’nın Afrikalılar tarafından istila edildiğini söylüyor. Toplum bir nebze olsun ayakta durabiliyorsa bu kocaman siyah ellerin sayesinde… 

Kahve için sıradayım; kasanın arkasındaki yaşlı Afrikalı kadın çapkın bakışlarla süzüyor beni. Bu alaka beni mutlu ediyor. O kadar abarttıkları aydınların mutlu olması da bir çocuğunki kadar kolaydır işte! Afrikalı kadın, mültecilerin yaşam koşullarını anlattığım röportajı okumuş; bu çapkın bakışlar, sıcak sözler ve idrak etmekte zorlandığım aksanın dinlemekten bıkıp usanmadığım bir şarkı gibi ruhumu sarıp sarmalaması bundan ileri geliyor. Chocolate Brow, Tullamore’da on kahve alana bir tane bedava veriliyor. Bedava kahveye hak kazanabilmek için özel olarak basılmış olan kartvizitleri çalışanlara damgalatmamız gerekiyor. Afrikalı kadın aldığım iki kahveye karşılık dört damga vuruyor. Emekçilerin sessizliklerinin ardında güçlü bir dayanışma duygusu saklıdır. Orada birbirini çiğneme ve paranın imparatorluğuna asla geçit yoktur. 
Efsane Irak direnişinin merkezi Felluce. Bir halkın onuru uğruna kendini feda ettiği yerin adı. Sınıf mücadelelerinin adım adım geri çekildiği dönemlerde toplumla birlikte gazetecilerde geri çekilir. Bu aydınlar grubu toplumun önünde durdukları için açık hedeftirler. Toplum korktuğunda onlar korkusuzca en önde durmayı başarırlar. Bir çift ayakkabı bunun dünyadaki en açık örneklerinden sadece biriydi… ABD’nin eli kanlı başkanı George W. Bush üzerine gelen ayakkabılardan kendini kurtarmayı başarmıştı. Iraklı gazeteci, ölen çocukların acısını şerefli bir eylemle tüm dünyaya göstermişti. Oysa bir gazeteciye bu tür hareketler yakışmamıştı… Gazeteciliğin doğasına aykırıydı. Bunu söyleyenler işgalcilere karşı ilk kurşunu atan Hasan Tahsin’den de nefret ediyorlardı. Toplum geri çekildi; şimdi yine en önde gazeteciler duruyor. Feda eylemleri yapılıyor; kalemler ve akıllar kelepçelerin, silahların gölgesinde can çekişiyor. Lağımcılar ocağının fedakar emekçileri olarak elde kalan kazmalar ve küreklerle karanlıkta biraz daha ilerliyoruz. Kalede bir gedik açabilmek için canımızı hiçe sayıyoruz. Bombayı surların dibine bırakıp geri çekildiğimizde pek çoğumuz toplumun saklandığı derin ormana ulaşamadan ölüyor…
Polis telsizleri, açılan soruşturmalar, kızgın emekçiler hepsi birer birer doluşurken zihninize, görünmeyen prangalarınızdan kulaklarınızı gıcırdatan bir ses tüm odaya doluyor. Korku ellerinize, ayaklarınıza ve parmaklarınıza biraz daha tutunurken, aklın: ‘yazma' diyor! 'Dünyayı sen mi kurtaracaksın' diyor! Buna akıl diyorlar! Oysa bu buz gibi bir ideoloji, Felluceli güzel kız! Bu ideoloji bizi senden ayırıyor… Dillerimiz, milliyetlerimiz ya da başka şeyler değil! Kendimizi kurtarma ve kendimizin sahibi olma arzusu ‘insanı’ biraz daha öldürüyor… 

***

Televizyondaki adam da kim? İrlanda Başbakanı Micheál Martin. Canlı yayında binlerce çocuk ve anneden özür diliyor. 1922 ve 1998 (tarihlere dikkat!) yılları arasında Katolik kilisesi tarafından çocuklar, anneler istismara ve nicelikle ölçülemeyecek acılara maruz bırakıldılar. Her şeyi ölçme hastalığımız yakamızı bıraktığında acı çeken İrlandalı çocuklara sıkı sıkıya sarılacağız. Sözde devlet denetimindeki bu yurtlarda çocuklar çığlıklarını dahi topluma duyuramadan sessizce çekip gitti. Çünkü kaybetmiştik…1922 yılında sosyalistler İrlanda’da acımasızca katledilirken çocuk işkencehanelerinin önü açılmıştı. Ne tesadüf 12 Eylül’den sonra da Türkiye’de çocuklar ve anneler daha fazla acı çekmeye başladı…

Tarafsız olmalı, sadece ama sadece gücün yanında konumlanmalı… Yıllar sonra İrlanda hükümeti doğrudan hüküm merkezlerindeki trajedi için de mültecilerden özür dileyecek. Şimdilik insanlara kan kusturmaya devam edebiliriz. Mültecilerin, Afrikalıların ve işçilerin yanında duran gazetecilere ve yazarlara çığırtkan ya da militan gazeteci diyorlar. Daha kolay sömürebilmek için işçileri toplumun gözlerini oyuyorlar. Düşmanını göremeyen bir toplum onunla nasıl savaşabilir? Medeni Dublin’de yolları arşınlanırken, sokaklarda biriken medeniyetin saçlarımıza ve dudaklarımıza nüfuz etmesine izin veriyoruz…

Afrikalı genç bir göçmen almış eline bıçağı! Aman Tanrım! Savuruyor boşlukta, önüne kim gelirse kırıp geçirecek belli!1 Önce sabıkası vardı diyorlar; sonra lağımcılar beliriyor ve sabıkasının olmadığı ortaya çıkarıyor. Açılan gedikten Avrupalının irinleri akıyor. Milliyetçilik ve ırkçılık hızla ormana sızıyor. Afrikalı genç delirmiş diyorlar! Sonunda tüm toplum ortak bir kanıda uzlaşıyor! Afrikalı genç delirmiş; vurun öyleyse! Öldürün deyyusu! Lağımcılar durmuyor! Geçmişte benzer olaylarda öldürülmeyen beyazların hikayesi çarşaf çarşaf seriliyor toplumun gözleri önüne… Siyah bedeni vücuduna çarpan kurşunlara daha fazla dayanamıyor; toplumu tehdit eden bu genç adam, kahramanlar tarafından alt ediliyor. Böylesine eşitsizliğin ve adaletsizliğin kol gezdiği bir toplumda hangimiz delirmezdik? Yerde yatan bu genç adamın masum olduğunu ve onu öldürenlerin yargılanması gerektiğini kim söyleyecek? Dublin 14 koca gün boyunca siyahlar tarafından ele geçiriliyor. Günlerce eylem yapılıyor! Bak sen şu sorumsuzlara! Salgın günlerinde eylem yapmaya cüret ediyorlar!

***

Felluceli küçük kız, sen Amerikan mermileriyle öldürülürken sessiz kaldığımız için kopuyor bu kıyamet! Salgının nedenleri üzerine yeni ırkçı irinler baş verirken, lağımcılar bu irinleri patlatabilmek için canla başla çalışıyor. Afrika’da temiz su yok, Ortadoğu’da bomba ve mermi çok. Aylar olmuş sıcak bir çorba içmeyeli; hamburger değil, pizza değil sadece sıcak bir çorba! Şimdi, karantinada tüm ağrılarımı dindirmeye çalışırken Afrikalı o küçük kızın umutlarına sıkı sıkıya sarılıyorum.  Zimbabveli komşumla içeceğimiz rakının planlarını şimdiden yapıyor ve organize oluyoruz. Ciğerlerime dolan kapitalist salgınla mücadele ederken, yanağıma dokunan bir çift siyah eli kavrıyor ve avuçlarını öpüyorum. Hiç uslanmıyor bu lağımcılar! Hiç yola gelmiyor şu Afrikalılar!

Kahvaltı hazır olmak üzere, müzik son ses açık. Komşu şarkıyı ve hikayesini çok merak ediyor. Anlatıyorum ve birlikte uzaklara dalıyoruz. Belki bir gün Bağdat Kafe'de birlikte kahve içebilmenin hayalini kuruyoruz…2 Bir lağımcı olarak görevimi yapmaya ve kale surlarında yeni gedikler açmaya bir kez daha yemin ediyorum. Mutlu bir gelecek istiyorsak ve eğer bu gelecekle buluşacaksak bizi kör edenlerin kalelerini yerle bir edeceğiz. 

  • 1. 27 yaşındaki George Nkencho, polis kurşunlarının hedefi oldu. Ölüm nedeni araştırılırken beş kez vurulmadığı, toplamda altı kez kurşunların hedefi olduğu ortaya çıktı. Sosyal medyada eli kanlı bir sabıkalı olduğu hızla yayılırken günler sonra herhangi bir sabıkasının olmadığı öğrenildi (DublinLive,2021).
  • 2. Yolumuz uzun yavrum Sen leyla ben mecnun Maksat Bağdat, Babil 'in Kulesi En kolay yol çöl, en kestirme Lakin yaşlı kahin der "dur gitme" Orda taş üstünde taş Omuz üstünde baş kalmadı Fırtınadan kumlar İçimize sızar Çöl rüzgarı yüzümüzü kavurur Dudaklarımız çatlar Serap görür gönlüm mü avunur Şu gelen yarim mi Göster yolu kahin çok yorgunum Bekler o şimdi beni Çok geç kaldım Buluşmam lazım Bağdat Kafe'de Bağdat Kafe, varamadım hala Bağdat Kafe, varamadım hala Gittik mi, gidebildik mi Yoksa kaybolduk mu Gördüklerimiz neydi Büyülendik mi Yolun sonu neresi Hani kent nerede Göster yolu kahin çok yorgunum Bekler o şimdi beni Çok geç kaldım Buluşmam lazım Bağdat Kafe' de Bağdat Kafe, varamadım hala Bağdat Kafe, varamadım hala Orda duruyor mu hala Orda duruyor mu hala Bağdat Kafe