Ama İslam dünyasında kölelere 'Batıdaki gibi' kötü davranılmıyormuş, merhamet gösteriliyormuş! Merhamet muktedirin erdemidir. Biz ise muktedirler arasında ayrım yapmayız, merhametlisini ve merhametsizini aynı kalemden sayarız! 

İslam, cihat ve kölelik

Muhammed'in İslam'ı tebliğ etmeye başladığı 7. yüzyılda Hicaz bölgesinde de kölelik vardı. Öyle iş olsun diye değil, iktisadi yapının dayanaklarından biri olduğu için. Köle emeği kabile düzeninin taşıyıcı parçalarından biriydi. Haliyle yeni din, köleliği kaldırmayı aklından bile geçirmedi. Sadece yeni duruma göre düzenledi. Zamanın zembereği köleci toplumdan feodalizme doğru ilerliyordu. Köleliği bu yeni duruma uyarlamak gerekiyordu. İslam’daki “devrim” budur… 

Sonra yeni din kabilelerin birleşmesine vesile oldu, devlet ortaya çıktı. Devletler ise yeni dini bir fetih ideolojisine -cihat-dönüştürdü. Savaş köleliğin "meşru" kaynağı haline geldi ve kölecilik ilerledi. Savaş sonunda esir edilen erkek ve kadınlar ganimetti, kölelere ve cariyelere dönüştürüldüler. 

Haliyle “İslam dünyası”nda bu konuda hayli kabarık bir literatür var. Türkçede köle, kul, bende, halayık, esir, kadın köle için cariye, odalık; Farsçada bende, gulam, kadın köle için keniz; Arapçada abd, rakik, memluk, kınn, gulam, rakabe, vasif, milkü’l-yemîn ve kadın köleler için memluke, vasife, cariye, eme ve gurre... Kimse İslam’da “ırkçılık olmadığını” iddia etmeye kalkmasın. Batıdaki gibi arkasında kuramsal tahkimat yapılmasa bile ayrımlar var. “Memluk” beyaz, “abd” zenci köleler için kullanılıyor mesela. İspanya’da siyah kölelere “hadim” deniyor. Dilde ayrılmışsa hayatta da ayrılmışlardır.

Ama İslam dünyasında kölelere “Batıdaki gibi” kötü davranılmıyormuş, merhamet gösteriliyormuş! Merhamet muktedirin erdemidir. Biz ise muktedirler arasında ayrım yapmayız, merhametlisini ve merhametsizini aynı kalemden sayarız! 

Kaldı ki “kaynaklar” bambaşka bir “merhamet” hikayesi anlatıyor. “Köle iman ve namaz, oruç gibi malî yönü bulunmayan şahsî nitelikteki dinî mükellefiyetler açısından hür insandan farksızken hukukî, sosyal ve iktisadî bakımlardan farklıdır. Her şeyden önce o hukukî işlemlere konu olması bakımından ‘mal’ kabul edilir; hür insanlardan farklı bir statüde edâ (fiil) ehliyetinden tamamen, vücûb (hak) ehliyetinden kısmen mahrum tutulur.” Diyanet’in “İslam Ansiklopedisi”nden aktardım. Soru ortada; “mal”ın dini olur mu? Burada söylenenlere göre olabiliyor. Fakat görüldüğü gibi dini olsa bile mal maldır.

Özetle, “Müslüman” köle yapılmaz ama bu kölenin Müslüman yapılmasına engel değildir. Böylece ortaya köle Müslümanlar çıkar ki çok yaygın olduğunu biliyoruz. İlk Müslümanlar arasında pek çok köle var. “Peygamber’in müezzini” Bilâl-i Habeşî Afrikalı bir köleydi. Köleler arasında Rum ve Farsi kökenli olanlar vardı ama Araplar da vardı. Peygamberin kölesi Zeyd bin Hârise Arap’tı. Başlangıçta kölenin kökenine bakılmaz!

“Din ve Devrim”de tartıştık, dinde devrim bulamazsınız. Yoktur. Yalnızca İslamiyet değil, diğer “İbrahimi” dinler de açıkça kölecidir. Hıristiyanlık bu tartışmadan “Sezar’ın hakkını Sezar’a” vererek kaçıp kurtulmuştur. Eski Ahit’e göre ise kişinin borcuna mukabil kendisini köle olarak satması mümkündür. Ayrıca alacaklılar, borçlarını ödemeden ölen kimsenin başka malı yoksa çocuklarını köle olarak alabilirler. Tahmin edebileceğiniz gibi bir kimsenin öz kızını satabilmesi de mümkündür. Satarlar. Hicaz’da efendinin cariyesini fuhşa zorlayarak bu yolla para kazanabilmesi mümkündü. Büyük olasılık kadınları satma bölgenin eski geleneklerinden biriydi. İçinde modern ahlak aramak boşa çabadır.

***

Türklere gelince, Türklerin yeni dinle ilk ilişkisi de başlangıçta büyük ölçüde bir kölelik ilişkisidir. Emeviler ve Abbasiler arasında Türk köleler pek makbuldü. Zamanla ordularının içinde “Türk birlikleri” oluşturdular. Uysal ve sadıktılar. Bu özellikleri nedeniyle hükümdarların korunması görevini de onlara (gılmân-ı hâssa) verdiler. Tolunoğulları, Samaniler, Eyyubiler, Memlükler, Gazneliler, Selçuklular ve Endülüs Emevileri ordunun daima büyük bir kısmını köle askerler meydana getirdi. Ahmed bin Tolun’un ordusunda 24 bin Türk ve 42 bin zenci gulam bulunduğu söyleniyor ki büyük sayılardır. 

Bu köleler zamanla yükseldi, orduların ve devletlerin yönetimini ele geçirdi. Türk ve Çerkez asıllı köleler tarafından kurulan Memlük Devleti bunun tipik örneği. Köleler muktedir olmuşlardı ve ilk işleri köle ticaretine girişmek oldu. 

Osmanlılar geleneği sürdürdü. Yeniçerilerin nüvesini savaş esirlerinden ayrılan beşte bir hisse (pençik) teşkil etmekteydi. Bu kaynağın ihtiyacı karşılayamaması üzerine gayri-müslim tebaadan köleleştirilen çocukları devşirdiler. Sistemli bir köle düzenidir. 

***

Buradan başka bir insanlık dramına geliyoruz. Köle literatürünün yerleşik kelimelerinden “gulam” aynı zamanda “erkek çocuk, delikanlı; azat edilmiş köle, genç hizmetkâr; efendisine bağlı muhafız” anlamlarına geliyor. Çeşitli İslam ülkelerinde gulam yerine memlük (çoğulu memalik) ve Kuzey Afrika’da abid (abd’in çoğulu) kelimeleri kullanılmış. Osmanlılar ise terim olarak “gılman”ı benimsemişler. 

“Kulampara” diye bir sözcüğümüz daha var, tuhaf bir kültürel sentezin ürünü. “Gulam” Arapça “oğlan” demek, “pare” Farsça “sevici”... Bu şekliyle gelip Osmanlı diline yerleşmiş. Askeri tarihte yeri var, “bıyığı terlememiş oğlan” demek. Tımar sahiplerinin harp esnasında birlikte götürdüklerine karşılık düşüyor. Henüz “seks kölesi” olmamakla birlikte belli ki bunu da içeren bir tür köleliktir. Mehmet Zeki Pakalın “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”nde şöyle açıklıyor; “Mahbup, dost, muglim, lûtî yerine kullanılır bir tabirdir. Halk ağzında kulampara suretinde kullanılır.” Demek ki kelimeyi bir tür Arap-Fars-Osmanlı sentezi sayabiliriz. “Oğlan sevici” yetişkinler için kullanılıyor. Müslüman toplumlarda yaygındır ama daha çok Afganistan’da kurumsallaşmıştır. Kulampara düzeninin Afganistan'da nasıl toplumsal bir yaraya dönüştüğü "Uçurtma Avcısı" adlı roman ve uyarlaması olan aynı adlı filmde anlatılıyor.

Sadede geleyim; erkek veya kız çocuk istismarı Müslüman toplumlarda yaygındır ve meşru kabul edilir. Bu işler daha çok cemaat, tarikat benzeri yapılar içinde döner. Taliban ülkeyi koca bir cemaate dönüştürdüğü için ulusal bir ölçeğe ulaşmıştır ama esası budur. Bu da kölelik kültürümüzün önemli parçalarından biridir.

***

Peki sanıldığı gibi kölelik kalktı, tarihteki tatsız olaylardan biri haline mi geldi? 

Fransa’da 1789 devriminden sonra, İngiltere’de 1807 yılında yasaklandı. Avrupa’da tasfiyesi 19 yüzyıl boyunca sürdü. Kapitalizm ücreti mukabili köleliği keşfetmişti, kendisi bir mal olan köle onun için artık kullanılışlı değildi. 

Osmanlı Devleti’nde köleliğin yasaklanması yolundaki ilk teşebbüs 1847’de İstanbul köle pazarının kapatılmasıyla başladı. Bunu 1857’de -Hicaz bölgesi hariç- zenci köle ticaretinin yasaklanması izledi. Osmanlılar 1890’da zenci esirlerin ticaretini yasaklayan Brüksel Sözleşmesi’ni imzaladı. Daha çok Kafkasya bölgesinden yapılmakta olan beyaz köle ticaretinin yasaklanması ancak II. Meşrutiyet’ten sonra mümkün olabildi. Üsküdar’daki son köle pazarını Cumhuriyet kapattı.

Hicaz bölgesinde ise devam etti. 1960'lı yılların başında Suudi Arabistan’daki köle nüfusu 300 bin civarındaydı. Suudi Arabistan ve Yemen, İngiltere’nin baskısıyla 1962 yılında gönülsüzce kaldırmayı kabul etti. Moritanya 1981 yılına kadar direndi. Köleliğe karşı herhangi bir yaptırım uygulan yasa çıkarmaya ise ancak 2007 yılında rıza gösterdi. Çad, Moritanya, Nijer, Mali, Sudan gibi ülkelerde kölelik hâlâ sürüyor.

Bu konuda tarihi başa sarma çabasını ise “İslam Devleti” örgütü IŞİD’e borçluyuz. Örgüt, Irak Sincar’da Ezidi kadın ve çocukları köle yapmasının İslam’ın emri olduğunu söyledi. "Aklı ve imanı zayıf" kimselerin köle yapılması ve kadınlarının cariye edinilmesi "şeriatın değişmez hükümlerinden biri"ydi. İsterseniz “ulemaya” sorun; "kölelik düşüncesi, çağdaş Müslümanların çoğunluğunu şoke etse de bu düşünce hâlâ İslam hukukunun bir parçasıdır" diyecekler. Suudi Arabistan İlimler Heyeti üyesi olan Dr. Salih Fevzan durumu şöyle özetliyor: "Kölelik İslam’ın bir parçasıdır. Çünkü kölelik cihadın bir parçasıdır ve cihat da İslam baki oldukça var olacaktır. Köleliğin haram olduğunu ifade edenler cahildir ve düşünür değildir. Kasıtlı olarak İslam’da köleliğin haram olduğunu ifade edenler ateist ve mürtettir. Bunu cahilliklerinden dolayı dile getirenlerin ise cahilliklerini maruz görüyoruz."

Bu konuda bir arpa boyu yol alınmadığının kanıtları var. Sözde köleliği kaldıran Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri yoksul ülkelerden çalışmak için gelen erkek ve kadınlara (özellikle de kadınlara) köle ve cariye muamelesi yapıyor. Çünkü kölelik İslam’ın bir parçasıdır…

***

Yazının bir de notu var. Geçen haftaki “Tarihin çöplüğündeki kâşif” başlıklı yazıdan sonra bir gazeteci arkadaşım, “bunun bir de Arap-İslam versiyonunu yazsana” dedi. İstek bir imayı da içeriyor mu bilmiyorum. Her ne hal ise, yazdım ve ruhumu kurtardım. Halimiz Batının halinden parlak değildir. Tanrı okuyorsa kabul etsin. Amin!