Salgın ardında ufku kalmamış bir kapitalist düzen bırakıyor. Ufuk yoksa karanlık vardır. Bu karanlıktan bir çıkış yolu varsa o da ufuksuz bırakılanların örgütlenmesidir. İşte bu her şeyi değiştirir.

İşçi sınıfına 'yeni normal': Virüs riski altında çalışmak, kitlesel işsizlik, gelir kaybı

Covid-19, çalışma yaşamında işçiler için ilki virüs riski altında çalışmak, ikincisi kalıcı-kitlesel işsizlik olan iki sonuç ortaya çıkardı. Fabrikada ya da ofiste, kargo taşırken veya sayaç okurken virüse yakalanmak mı, yoksa evde kalıp uzun süre işsizliğe dayanmak mı? Biri diğerinin sopası oldu.

İlki zorbalıkla yürüdü. Patronlar işyerlerinin çalışmaya devam etmesi için her yola başvurdular. Özel izinler, genelgeler, tehdit, baskı… Salgının ilk günlerindeki kısa süreyi saymazsak üretim hiç durmadı. Üretim durmayınca virüs de durmadı. İşçilerin arasında vaka sayısının normalin en az üç katı olması bundan.

Şimdi sermaye sınıfı bu iki ayın deneyimini izole üretim merkezleri, işyerlerinde çipli takip, Covid’in iş kazası-meslek hastalığı kapsamı dışına çıkarılması gibi pek çok girişimle kalıcılaştırmak niyetinde. Adına “yeni normalleşme” diyorlar.

Virüs riski altında çalışma zorbalığına rıza göstermeyenlere ise işyerinin kapısı gösterildi. İşten çıkarmayı yasaklayan yasa maddesi bunun kamuflajıdır. Salgında koşulsuz-onaysız ücretsiz izni, işten çıkarma yasağı diye pazarlamak şeytanın aklına gelmeyecek şeydi. Patronların aklının hep bir köşesinde olduğunu anlamış olduk.

Dolayısıyla işçilere sunulan diğer alternatif her gün yenilerinin eklendiği hızla artan işsizlik oldu. Bu artış, TÜİK tarafından ne kadar makyajlansa da artık saklanamaz hale gelmiş durumda. Zaten salgına son iki yılda yüzde 10’lardan yükselerek 13-14 bandına oturan işsizlik oranı ve yaklaşık 2 milyon kişilik istihdam kaybıyla girmiştik. Şu anda elimizde salgın etkisinin çok sınırlı yansıdığı Şubat ayı rakamları var. Şubat ayında bile TÜİK’in makyajlı işsizliği 4,2 milyon. Aynı ayın geniş tanımlı işsizliği bunun iki katı kadar, 8,4 milyon. Yüzde 25 ediyor. Yani salgına girerken her dört kişiden en az biri işsizdi zaten.

Salgının etkisinin daha net görüleceği Mart ayı işsizlik rakamları ise iki hafta sonra açıklanacak. TÜİK’e atanmış yeni kalem müdürünün çantasında mutlaka işsizlik rakamını düşük göstermeye yarayacak yeni makyaj malzemeleri vardır. Ama sayısı 1 milyona yaklaşan ücretsiz izindeki işçiler bal gibi işsizdir. 65 yaş üzeri ve 15-17 yaş arası sokağa çıkma yasağı kapsamındaki çalışanların sayısı 1,4 milyonu buluyor ve onlar ya ücretsiz izinde ya çoktan işten çıkarıldılar. DİSK-AR kentsel kayıt dışı işsizliği 1,2 milyon, kendi hesabına çalışanlardaki işsizliği de yaklaşık yarım milyon olarak tahmin ediyor. Neyle saklarsa saklasınlar en iyimser yaklaşımla bile salgının ilk ayından sonra işsiz sayısı 12 milyonu devirmiş durumda.

Bu rakamların beraberinde hızlı bir yoksullaşmaya neden olacağı açık olsa gerek. Üstelik sadece işini kaybedenler değil, çalışanlar da gelir kaybına uğradılar. Şu anda 3 milyon işçi kısa çalışmada. Bu işçilerin eline normal dönemdeki ücretlerinin yüzde 60’ı geçiyor. O da sigortası aldığı ücretten ödeniyorsa. Aylardır ücret alamayan ya da düzenli alamayanların istatistiği tutulmuyor ama bunun ulaştığı ölçeği anlamak için yakın çevrenizi şöyle bir yoklamanız yeterli olacaktır. Ücretsiz izindekiler günlük 39 lira ile geçinmeye çalışıyor. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin kendisine sosyal yardım için başvuranlar içinde yaptığı araştırmaya göre hanelerin yüzde 47’sine düzenli bir gelir girmiyor, yüzde 93’ünün 1000 liralık bir ekstra ödeme yapma durumu bulunmuyor, yüzde 92’si haftada iki kere et-tavuk ya da balık tüketemiyor. Durum bu.

Belli ki işyerlerinde işçiler uzunca bir süre virüs riski altında çalışmayı sürdürecek. Üstelik daha sıkı denetlenerek. Türkiye dahil hiçbir ülke işsizliğin ulaştığı boyutu “makul” düzeylere çekebilecek ne ekonomik ne sosyal politikaya sahip değil. Açılan tüm destek paketlerinde sermaye sınıfının ihtiyaçları açık ara öndeyken emekçilerin yaşadığı gelir kaybının telafisi pek mümkün değil.

Salgın ardında ufku kalmamış bir kapitalist düzen bırakıyor. Ufuk yoksa karanlık vardır. Bu karanlıktan bir çıkış yolu varsa o da ufuksuz bırakılanların örgütlenmesidir. İşte bu her şeyi değiştirir.