Hangi kirli ilişkiler sayesinde Şehir Üniversitesi’yle ve ardından Marmara Üniversitesi’yle bağ kurabildiğinin, nasıl kabul edilmiş olduğunun hesabının verilmesi gerekiyor.

İntihalci rektör, istismarcı bölüm başkanı… Olmaz! 

"ABD’de 'istismardan' tutuklandı, Türkiye’de bölüm başkanı" başlıklı bir haber görünce açıp bakarsınız değil mi?

"Hayda" deyip haberi açıveriyor insan. Cuma günü sabahtan çıkan bu haberde Marmara Üniversitesi’nin psikoloji bölümü başkanından söz ediliyormuş. Psikolojiden olduğunu öğrenince daha da şaşırdım. Akademi ne kadar çürümüş olsa da, yine de bölümüme yakıştırmak istemedim, hatta yakıştıramadım. 

İlk şaşkınlığım Marmara Üniversitesi’nde psikoloji bölümü açılmış olmasına oldu çünkü çok değil 5 sene önce, benim üniversiteye girdiğim dönemde, Marmara’da psikoloji bölümü yoktu. Zaten bölümün açılması da Şehir Üniversitesi’nin kapanmasının ardından Marmara Üniversitesi’ne dahil olmasıyla gerçekleşmiş.

Daha detaylı bakmak gerekiyor belli ki buraya geçen isimlere. Abdüssamed Köse isimli şahısın tepeden inme biçimde bir anda Marmara Üniversitesi’nde bölüm başkanlığı koltuğuna oturtulması gibi ABD’den Türkiye’ye dönen ve üniversite kürsülerinde kendine yer bulan ve geçmişine dair pek de sağlıklı bilgiye ulaşamadığımız başka hocalar da bulunuyor. Mesela Sami Anis Abuhamdeh. Marmara Psikoloji kadrosunda bulunan bu kişi kimdir, nedir, nerede okumuştur hiçbir açıklama bulunmuyor… 

Neyse…

Türkiye’de kullandığı isim olan Samet Köse yazınca bile Abdüssamed Köse ismi kolaylıkla çıkıyor karşımızda, hemen ilk çıkanlardan biri de Psychdata sayfası. Sayfadaki bilgiye göre 2019 yılında ABD’de sahtekarlıktan ruhsatı askıya alınmış. Nedeni ise mesleği kötüye kullanmak. Esas suçu ise çocuk istismarı, hem de 12 kişiyle birlikte… Tutanaklar ortada. 

Haliyle insan sormadan geçemiyor. Ayan beyan ortada olan sicil kaydına hiç mi bakılmadı, akademiye nereden geldi nasıl girdi? 

Haberin basına düştüğü günün akşamında ise adam istifa etti. Aslında sessiz ve sakin olay da kapandı gitti gibi davranılıyor. 

Peki ya bunlar ortaya çıkmasaydı, istifa etmesine gerek kalmasaydı? Bu adam akademiye onca güvenlik soruşturmasından nasıl geçti, nasıl kabul edildi? 

Hangi kirli ilişkiler sayesinde Şehir Üniversitesi’yle ve ardından Marmara Üniversitesi’yle bağ kurabildiğinin, nasıl kabul edilmiş olduğunun hesabının verilmesi gerekiyor. 

Bir yandan Türk Psikologlar Derneği’ne de kızmadan, oraya dair de birkaç söz söylemeden geçemiyorum. Her hafta meslek yasası için hashtag çalışması yapılırken bu adama neden ses çıkarmadılar? 

Akademideki çürüme, bölümlerin hali, profesörsüz açılan bölümlerden mezun olan öğrenciler Psikologlar Derneği’nin ilgisini çekmiyor mi? Meslek yasası yalnızca piyasa ilişkilerinin düzenlenmesini mi talep ediyor? Ve hatta Psikologlar Derneği’nin en önemli ve görünürdeki tek uğraşısı meslek yasasının çıkması mıdır? Gibi gibi sorularla uzar gider… 

Derneğe yöneltilen sorular belki biraz da acımasızca. Biliyorum, akreditasyon çalışmasını bir yanıyla yürütüyorlar ancak yetmiyor, yetmez de! 

Binlerce öğrenci akreditasyonu olmayan bu bölümlerden mezun olurken, bu adam öğrencilerin dersine birkaç dönem de olsun girebilmişken hiç ses çıkartılmamış olması beni bir hayli rahatsız ediyor doğrusu.  

Zor değil, yalnızca Marmara Üniversitesi’nde de değil. Psikoloji bölümleri her geçen gün çoğalıyor, öğrenci sayısı gün geçtikçe artıyor. Artarken eğitimin niteliği artmıyor, aksine her geçen gün azalıyor. Hatta hep konuşuyoruz, bu sorun yalnızca psikolojinin değil üniversitenin, akademinin bir bütün olarak sorunu. 

Yine Marmara’nın kadrosu bana bu acı gerçeği bir kez daha hatırlattı. Marmara Üniversitesi psikoloji bölümünün akademik kadrosuna girince Samet Köse’nin ismi geçmiyor. Zaten bölümün sayfasında akademik kadroya bakınca iki Dr. Öğr. üyesi, bir araştırma görevlisi var gözüküyor; dekanlık üzerinden akademik kadroya bakınca psikoloji bölümünde gözüken bir Dr. Öğr. üyesi, bir araştırma görevlisi gözüküyor. Böyle psikoloji bölümü açıyorlar, eğitim veriyoruz diyorlar. Araştırma görevlilerine bakıyorum nerede okudukları belli değil, nasıl ve hangi araştırmaları sayesinde kabul edildikleri belli değil. 

Hal böyle olunca hepsine birden kızıyor insan ama emeğimiz çarçur ediliyor, dönüp dolaşıp en çok ona kızıyorum…