Nükleer silahlarla oynamayı göze alan İngiliz sermaye sınıfının yapısına, tarihine, psikolojisine kısaca bakmakta yarar var, ne olduğunu anlamak için.

İngiltere neden nükleer savaş başlığında artırıma gidiyor?

İngiltere geçen hafta nükleer savaş başlığı sayısını azaltmaktan vazgeçtiğini ve nükleer başlık sayısını 180’den 260’a çıkarma kararını aldığını duyurdu. 

Bu karar “Rekabetçi bir çağda küresel Britanya” adlı raporda yer aldı.

Ne kadar kibarlar!

Biz ona “Emperyalist paylaşımda İngiltere nasıl savaşa hazırlanacak raporu” diyoruz.

İngiltere bu kararla birlikte Avrupa’da Rusya’yı baş tehdit olarak açıkladı. Dolayısıyla nükleer başlıkların yönünü hangi tarafa döndürdüğü anlaşıldı.

İngiltere ayrıca, ABD, Avrupa Birliği ve Kanada’dan sonra Çin’e Uygurlara baskı yapıyor diye yaptırım kararı aldı ve dört Çinli yöneticiye karşı kısıtlamaları devreye soktu.

Tabii bu ülkelerin hiçbirinin aklına Çin’de yüz milyonlarca işçinin artı değerine el konarak sömürüldüğünü sormak gelmiyor, çünkü hepsi aynı damara vantuzlarını batırmış emiyorlar. Sınıfa dayalı bir soru sorulamaz onlar için. Bu yüzden bir yandan kışkırtırken bir yandan “insan hakları” nedeniyle suçlamak iyi bildikleri ve çok kullandıkları bir taktik.

Nükleer silahlarla oynamayı göze alan İngiliz sermaye sınıfının yapısına, tarihine, psikolojisine kısaca bakmakta yarar var, ne olduğunu anlamak için.

İngiltere, Kanada ve ABD İkinci Dünya Savaşı esnasında nükleer silah icat etmek ve kullanmak üzere geliştirdikleri Manhattan Projesi’nde ortaktılar. Japonya’da sivil halkın üzerinde atom bombasını denemenin suçunu müttefik olarak paylaştılar.

Ama siyasi amaçlarla sivil halk üzerinde katliam yapma eğilimleri daha önce Almanya’da ortaya çıkmıştı. Sovyet Ordusu Alman kentlerini almak için sokak sokak çarpışırken, İngiliz ve ABD hava kuvvetleri büyük gaddarlıkla kentleri bombalıyordu. Bu köşede Dresden katliamından daha önce bahsetmiştik.

Sırf Sovyet ordusu kente girmesin ve ne kadar kan dökücü olabilecekleri görülsün diye Dresden’e dört gün içinde 1250 ABD ve İngiliz uçağı 4 bin tondan fazla patlayıcı ve yanıcı madde attı.

Dresden belki bir dönüm noktasıydı, İngiliz ve ABD sermayesinin ölçüsüz cinayetlere varacak sınıf nefretlerini ortaya koyuyordu.

Savaşın hemen sonrasında ABD’nin atom silahı tekeli oluşmuştu. İngilizler ise 1952’de nükleer silah sahibi oldular. Ancak İngiliz sermayesinin siyasi aktörü olan Churchill sürekli olarak ABD’yi Sovyetler Birliği’ne karşı bir önleyici savaş için kışkırtıp durdu.

Sovyetler Birliği kendi nükleer silahını geliştirdiği 1949 yılına kadar sürekli bu tehditle yaşadı. Charloteer kod adlı planda 70 Sovyet kentine 133 atom bombasının atılması öngörülüyordu. 

Planlar planları izledi. Ancak bu katliamı gerçekleştiremediler. Bu bir şekilde olmayan vicdanlarının ağır basmasından değildi. Bir kere atom silahları şimdiki gibi hızlıca üretilemiyordu ve Kızıl Ordu gibi bir gücü durduracak kadar silaha sahip olamadılar. İkincisi, ise bugünkü nesillerin kafasını bulandırmış olabilirler ama o gün örneğin İngiliz halkı faşizmi Kızıl Ordu’nun yendiğini çok iyi biliyordu. İngiliz emekçilerini böyle bir savaşa ikna etmeleri imkânsız gözüküyordu.

1949’da Sovyetler kendi silahlarını geliştirince işin rengi değişti, “Soğuk Savaş” dedikleri durum oluştu, emperyalizmin saldırısı sürekli olarak Sovyetlerin açığının arandığı nükleer silahların gölgesinde bir dengeye dönüştü.

1990 karşı devriminden sonra nükleer silahlar biraz azaltılır gibi oldu. Son 10 yılda ise tekrar siyaset sahnesine döndüler. Bu sefer karşılarında işçi sınıfı devleti yok, dünyanın yeniden paylaşım savaşına hazırlık var.

İngiliz sermayesi bu savaşla kirli ve asalak pozisyonunu korumak istiyor.

Londra’daki City bu asalaklığın timsali olarak birkaç yüzyıldır varlığını sürdürüyor. Sadece 1975-1985 yılları arası İngiltere’de finans sektörü %400 büyürken reel ekonominin ancak %24 büyüdüğü söyleniyor. İngiltere’de bir milyondan fazla emek gücü hiçbir yaşam anlamı üretmeyen bu sektörde çalışıyor, yılda gözüken kısmı 130 milyar sterlin civarında kâr bırakıyor. Dünyanın bütün kirli işlerinden gelen para buralarda aklanıyor. 

Gerçekten dünyaya fazla gelen ve tüm dünya emekçilerinin sırtına yük olan bu sınıfın 260 nükleer başlığın da sahibi olduğunu düşünmek insanın tüylerini ürpertiyor.

***

İleride sosyalist Türkiye’de tarih kitapları yazılacak ve muhtemelen günümüzü tanımlarken şöyle bir ifade olacak:

Türkiye sermayesi ve ona bağlı düzen siyasetini en çok çürüten ve ahlaksızlaştıran unsurların başında emperyalizm ile ama özellikle İngiliz ve ABD sermaye sınıfları ile bağdaşık olmayı reel politikanın vazgeçilmezi sayan akıl geliyordu.”