Sorun şu ki ilk 500’e nasıl gireceksiniz? Oxford girmiş, Harvard girmiş, Cambridge girmiş, o girmiş, bu girmiş. Onlar zaten suyun başını, çoktan tutmuş.

İlk 500’e girmenin dolambaçsız 500 yolu

Nereden baksak 500 yıllık koca geçmiş ile ilk 500’ün başındalar. O kadar yıllık geçmiş yoksa da paranın saltanatı var. Yaklaşık 3000 yıllık.

Dünyanın en zenginleri listesinden bahsetmiyorum. Gerçi o liste her yıl şiştikçe şişiyor. 1 milyar dolar artık bir alt sınır olmaktan çıktı bile. Ama esas şişen ise tabii ki dünyanın en yoksulları (siz onu hayatları çalınanlar olarak okuyun) listesi ve ne yalan söyleyelim pek umursamadığımız için esas şişenin sintinenin dibi olduğunu da bilmiyoruz. Ama neyse!

Bir liste bu ama yılın vergi rekortmeni mükellef/şirket listesinden de bahsetmiyorum. Şu son yıllarda iyiden iyiye meşhur hale getirilen üniversite sıralamalarından bahsediyorum. İşte 499. olarak girdik mi girmedik mi diye sabırsızlıkla beklenilen ya da “az kaldı, hedefimiz net: önümüzdeki 750 üniversiteyi geçince oradayız” diye heyecan yapılan listeyi söylüyorum. Kendisi bile bir tür “marka” haline gelen üniversite sıralamasından bahsediyorum.

Artık geleneksel hale geldi, senede iki üç kez bu tür listeler dolaşıyor ortalıkta. “Gurur tablosu” ya da “halimiz vahim” manşetleriyle. Sanırım en son geçen hafta bir liste açıklandı. Türkiye’den özel ve güzel iki üniversitemizin listeye (en sondan da olsa) girdiği müjdesiyle. Ülkemizin koçuna ve feodal düzenden kapitalizme sabanıyla geçen ikinci büyüğüne ait iki üniversite ipi göğüslemişti. Üç devlet üniversitesi de arkalarında bir yerlerde boy göstermişlerdi.

Tabii ki bu “500 listesi”nin çeşitli versiyonları var: Temel bilimlerde ilk 500, mühendislikte ilk 500, tıp bilimlerinde ilk 500, davranış bilimlerinde ilk 500, toplum bilimlerinde ilk 500 gibi. Ya da yapılan en çok araştırmada ilk 500, yayımlanan en çok makalede ilk 500, alınan en çok atıfta ilk 500, kazanılan en çok ödülde ilk 500 gibi gibi… Öyle gidiyor liste. Yani ilk 500’ü listeleyen ilk 500 listesi de var. Piyasa, pardon bilim böyle bir şey...

Tabii ki, biliyorsunuz, bir yerden sonra (hatta daha en başından) tüm bunlar oyunun, gösterinin bir parçası, olmazsa olmazı. Hem de eğlendirici (rahatlatan anlamında değil zaman geçirten, vakit öldürten anlamında) bir parçası. Genel kabul şu değil mi: Rekabet kaliteyi getirir! Nokta.

Bilim için, eğitimde “kalite” için, dünya devleri arasına girmek için, gelişmek için, üretmek için, zenginleşmek için rekabet şart! Öznesi olmayan bir süreç gibi. Uğraşacak ve didineceksiniz, sonunda da “büyük bilim, ilim, irfan” madalyası gökten zembille boynunuza inecek. 500’lük listeler ve hedefler, iddialar söz konusu olunca genel kabul bu. Yalan mı?

Ama işte pazarlamaya, “marka” yaratmaya, müşteri toplamaya, kârı büyütmeye de yarıyor tüm bunlar. Yalan değil. Herkes biliyor. Ve bir tek bizde değil, mesela Suudi Arabistan’da da ciddiye alınıyor bu listeler, Arjantin’de de. Tayland da kasıyor, Polonya da. Hem de nasıl!

Biliyoruz ve de inanıyoruz ki bunların hepsi, yani markalaşma, isim olma falan birincil değil, ikincil öneme sahip. Aslolan “bilim, bilimsel gelişme, toplum refahı” ve yeni keşifler. Daha iyi bir akademik eğitim vermek, daha donanımlı öğrenciler yetiştirmek, toplum yararına olmak falan filan… Ben daha fazla süsleyemiyorum ama ilgili üniversitelerin “misyon” ve “vizyon” sayfalarında, “inovasyon” açılımlarında daha süslüleri bulunabilir.

Öyle…

Öyle ama yine de sorun şu ki ilk 500’e nasıl gireceksiniz? Oxford girmiş, Harvard girmiş, Cambridge girmiş, o girmiş, bu girmiş. Onlar zaten suyun başını, çoktan tutmuş. Nereden baksak 500 yıllık koca geçmiş ile ilk 500’ün başındalar. O kadar yıllık geçmiş yoksa da paranın saltanatı var. Yaklaşık 3000 yıllık. Öyle olunca da a, b, c ve de listelerinin sıralamasında ilk 500 çoktan dolmuş.

Ama gönül bu, ilk 500’e girmek de bir hedef işte. Hani öyle ya da böyle, ittire kaktıra da olsa 499. olunca göğsümüz kabarıyor. Kabaracak, biliyoruz!

O zaman ne yapalım? Hem bu listeler boşuna değil: “biz” yani hepimiz, koca bir ülke, sayın “sermaye”, saygıdeğer “filantropist” yatırımcılarımız için bu listeye nasıl dâhil olacağız? Bilim, ilim ve irfan yolunda makûs talihimizi nasıl kıracağız?

İşte tüm bu bilim/film listeleri işinde burası çok önemli. Zurnanın zırt dediği yer yani! Oraya geldik.

Zırt şu: Listeye girmek için ya kapitalistlikte ülkece, toplumca yol alacaksınız; yani bayağı kurumsal emek vereceksiniz, toplam artı-değerden daha fazla pay ayıracaksınız ve bunu sermaye sınıfına kabul ettireceksiniz (yani işte en az 20-25 yılda katma değeri yüksek üretim için yeterli donanıma sahip bir emekçiler toplamı ortaya çıkacağını anlatacaksınız, onlar da “eh, napalım” diyecekler) falan filan. Ya da...

Ya da “hoca” transfer edeceksiniz. Hemen. Derhal. Reel olarak ya da kâğıt üstünde.

Şöyle ki...

Önce ülke içini zorlayacaksınız. Çok yayın yapan, yayınlarına çok atıf alan, “interdisipliner” çalışan, ortamlarda tanınan, az çok bilinen isimleri (genellikle kamudan) “transfer” edeceksiniz. Onların yayınları, onların atıfları artık sizin yayınlarınız, sizin atıflarınız olacak. Üniversiteye gelseler de gelmeseler de, uğrasalar da uğramasalar da…

Çıktınız 10 basamak!

Ama yetmez, biliyorsunuz. Hedef ilk 500 ama siz hâlâ ilk 1500’desiniz.

Bu durumda dışarıya açılacaksınız.

Önce Hindistan’ın kapısını çalacaksınız. Maliyetlerin görece düşük olduğu ama yayın ve atıf sayısında ülke içine göre bir tık ileride olanları buraya getireceksiniz. Parasıyla değil mi! Hem kaz, pardon “bilim” gelecek yerden ördek değil de ödenek esirgenir mi? Hayır… Gelecekler ve bayağı masa başında oturup sürekli yayın yapacaklar.

İki “hoca”, üç “hoca”, 200 makale, 4000 atıf derken çıktınız 50 basamak. Ama vardığınız yer oldu 750 ancak.

O zaman ne yapacaksınız? Suudiler, Tayvanlılar ne yapıyorsa siz de onu yapacaksınız: Atıf avcılığına çıkacaksınız.

En çok atıf alan “isimleri” transfer etmenize bile gerek yok. Sadece şu konuda anlaşacaksınız: aylık 5-6 bin dolar karşılığında “birinci” kurumları olarak sizin üniversitenizi gösterecekler. Oturdukları yerden.

Hepsi bu!

Gelmelerine gerek yok. Uğramalarına hiç gerek yok. Sadece bir adres, hepsi bu.

İşte o zaman ilk 500’e yaklaşabilirsiniz. 501 ile 499 arasında gidip gelebilirsiniz. Hem bir kere girseniz o listelerden birine kim, ne kaybeder ki? Kazanılacak ise…

Neyse…

Gerisi ise artık listeleri hazırlayan firmalarla aranızda kalmış. Bu uzun ve meşakkatli sürecin sonunda ilk 500’e girersiniz.

Kaçmaz, merak etmeyin.