CHP'nin sağa kayma süreci görünürde farklı ama özde benzer parti liderlikleri altında kesintisiz devam etmektedir. Şimdiki Kurultay süreci CHP'nin Kemal Dervişçi çizgiye tam angaje olduğunu tescillemek görevinden başkasını yerine getirmeyecek gözüküyor. CHP yönetimi, merkezde görünüp gerçekte sağ liberal bir sermaye partisi kimliğine bürünmeyi artık daha az dirençle sürdürebilmek için elini rahatlatacak görünüyor.

"İktidar kurultayı"

CHP 25-26 Temmuz'da 37. Olağan Kurultayını toplayacak. Bu kurultaydan "iktidar kurultayı" olarak da bahsediliyor. Güzel. Ama son zamanlarda CHP liderliğinden duyduğumuz tek şey "Millet İttifakı iktidarı" oldu; oysa Akşener bile İYİP iktidarından bahsediyor. CHP bunu "gerçekçilik" adına mı, yoksa ittifakın diğer partilerini dışlamadığını ve ittifakın üzerine titrediğini göstermek adına mı benimsiyor bilmiyoruz. Siyasette "gerçekçi" olmak iyi bir özellik olabilir; ama iddia sahibi olmanın önünü kesmedikçe!

Peki bu Kurultaydan yüzü biraz sola dönük bir iktidar programı (en azından bunun satır başları) çıkar mı? Başta laiklik olmak üzere Aydınlanma yolunun bazı temel taşlarını döşemeyi hatırlamak gündeme gelir mi? Neoliberal düzenleme rejimine karşı eleştirel bir duruş ve kamucu anlayışlara anlamlı bir yöneliş vurgusu olabilir mi? Bunların yanıtı ne yazık ki olumsuz. Sadece CHP'nin sağ ittifaklara mecbur oluşu nedeniyle değil. CHP tek başına iktidara gelme şansına sahip olsaydı dahi, artık iyice benimsediği liberal merkez partisi kimliğinden sıyrılması beklenemezdi. Buna liderlik ve yönetim yapısı elvermezdi.

Kurultay'da, imza toplanabilirse, başkanlığa adaylıklar çerçevesinde yapılabilecek daha sol bir program doğrultusundaki konuşmalar, anahtar listeye karşı hazırlanacak muhalif listeler, vb. durumu değiştirmeyecektir. 60 kişilik Parti Meclisi'ne bir-iki sızma dışında hiçbir sonuca ulaşmayacaktır. Çünkü illerden gelecek delege yapısı merkez yönetimin istediği biçimde oluşturulmuştur.

CHP'deki liberal kuşatma yeni değildir. Bizim buna karşı duruşumuz da öyle. 2007 yılında Parti yönetiminden (hem genel sekreter yardımcılığından hem MYK ve PM üyeliklerinden) istifa ettikten sonra bu yöndeki görüşlerimi İl Kongrelerine katılarak örgüte anlatmaya çalışmış ve 26-27 Nisan 2008'deki 32. Olağan Kurultay'da tüm delegelere 24 sayfalık bir "CHP'de Liberal Kuşatmaya Geçit Yok" kitapçığı hazırlayıp dağıtmıştım. Şimdi, bitmeyen güncelliği nedeniyle bu kitapçıktan bazı paragraflara yer vermek istiyorum.

Neoliberal kuşatma

"Cumhuriyet Halk Partisi’nin 32. Olağan Kurultayı, içerde ve dışarıda sistemin bütün ideolojik ve kurumsal aygıtlarını harekete geçirmiş görünüyor. CHP’nin içerden teslim alınması için sistem olanca gücüyle yükleniyor. CHP’nin kritik önemi bir kez daha öne çıkıyor.

Bütün bunlar nedensiz değil. Türkiye son 10 yıldır kesintisiz bir IMF/DB programı çerçevesine sıkıştırıldı. Bağımsızlık ruhunu tüketmiş, hatta 2002 sonrasında dış güçlerin açık işbirlikçisi durumuna düşmüş iktidarlar elinde, üretim ve teknoloji temelli bir ekonomi kurma iddiasını büyük ölçüde terketti". (...)

"Ama dünyanın hegemonik gücü ABD açısından, Türkiye’de iktidarları belirlemek artık yeterli görülmeyecekti,  anamuhalefet de şekillendirilmeliydi. Bu yaklaşım, sistemin alt-hegemonik gücünü oluşturan AB tarafından da aynen benimseniyordu. Mevcut iktidarın bir benzerinin yani bağımsızlıkçı bir ideolojinin yakınından dahi geçemeyecek bir simetriğinin siyasi yelpazenin sol kanadında yer almasının sağlanması gerekiyordu. Bu da CHP’nin bağımsızlıkçı Kemalist ideolojiden arındırılmış ve liberalleştirilmiş bir sosyal demokrat partiye dönüştürülmesini veya, bu sağlanamazsa, CHP’yi marjinalleştirerek yerine liberal bir “merkez sol” siyasi partinin inşasını gerektiriyordu". (s.7-8).

Burada bir ayraç açalım: 10 Aralık Hareketi'nin sekreterya görevini üstlenen Oğuz Kaan Salıcı, 12 Ocak 2010'da "Yeni Sol Çorlu Toplantısında"  konuşurken, "Türkiye'de sosyal devlet hareketinin gelişmesinin önündeki en temel sorun gerçek anlamda sosyal demokrat bir partinin olmayışıdır. Sosyal demokrat hareketin önündeki en büyük engel de Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Sosyal demokrasi birey hak ve özgürlüklerini savunurken, CHP, cumhuriyet kurumlarını savunmayı görev edinmiştir. Türkiye'de özgürlükçü bir sol partiye ihtiyaç vardır. CHP, görevini tamamlamış bir parti olarak kapatılmalıdır". O zamanki CHP liderinin düşürülmesi, bu konuşmadan 5 ay sonraya denk düşmektedir. Oğuz Kaan Salıcı ise, epey bir süredir CHP'nin Teşkilatlanmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıdır.

Şimdi 2008 tarihli kitapçığımıza devam edelim:

"Rol modeli olarak CHP’ye Batı’nın sosyal demokrat partileri ve bunların küresel sisteme entegre olan iktidar ve muhalefet deneyimleri gösteriliyordu. Oysa bu partiler artık bağımsızlık türküleri söylemek bir yana, bazen doğrudan emperyalist politikaların savunucusu veya uygulayıcısıydılar. Küresel sistemin kazanan tarafında olmanın rahatlığı, Batı’nın sosyal demokrat partilerinin liberalleştirilerek iyice sistem partilerine dönüştürülmesine, sistem tarafından tamamen ehlileştirilmelerine yol açmıştı. Bu nedenle Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da, vs. eski ağırlıklarını yitirmişler veya iktidar iddialarını kaybetmişlerdi. Toplumlarına merkez sağdan farklı bir toplum projesi sunamamanın derin krizini yaşıyorlardı. Ama gene de Türkiye’ye model olarak onlar gösteriliyordu".

(...)

"İşte şimdi teslim alınmak istenen CHP’nin bu bağımsızlıkçı ruhudur; liberal piyasa ekonomisine ve küreselleşme tarzına karşı hala kısmen eleştirel bir tutum alabilen refleksleridir. Bu nedenle bu Kurultay’da değilse bile (2009) Yerel Seçimlerini izleyecek olan bir sonrakinde CHP’nin teslim alınması planları yürürlüktedir". (Not: Nitekim 22-23 Mayıs 2010'da yapılan bir sonraki 33. Olağan Kurultay'da bize göre beklenen, çoğunluğa göre "beklenmeyen" dönüşüm yaşanacaktır). "Liberalizmin hem siyasal hem de ekonomik yüzü gündemdedir: Siyasal liberalizm bağlamında bir yandan CHP’nin savunduğu laiklik ilkesinin yumuşatılarak içinin boşaltılması ve böylece Amerikancı siyasal İslamla uyumlu hale getirilmesi, öbür yandan etnik milliyetçi hareketin ayrılıkçı kanadıyla diyaloga itilmesi hesapları yapılmaktadır. Ekonomik liberalizm bağlamında arzulanan ise, Batı merkezli reçeteler dışına çıkamayan ve giderek edilgenleşen ve sömürgeleşen bir ekonomik yapının devamının sağlanmasıdır.

Böylesine bir liberal kuşatmaya karşı CHP yönetimi sadece delegeyi kontrol hesaplarıyla karşı duramaz. Kaldı ki, delegenin kontrolü Parti ideolojisini savunmak adına değil, kişisel kariyerleri korumak adına yapıldığına ve üstelik CHP üst yönetimi dahi kendi içinde ortak bir kavrayışa sahip olmadığına göre böyle bir kuşatmaya hiç karşı durulamaz.

Bir diğer tehdit, 2003 Kurultayı sonrasında K. Derviş’li MYK şekillenmesinde ortaya çıktığı gibi, liberal saldırı cephesini daraltmak adına Partinin kendi yönetimine liberal unsurları almak biçiminde ortaya çıkabilecektir. Artık bu tür geçici geri adımlara başvurarak, yaygın medyayla ve büyük sermaye güçleriyle kapışmaktan çekinerek, dolayısıyla sistemle uyumlu “uslu çocuk” görüntüleri çizilerek sistemin giderek büyüyen saldırısını göğüslemek imkanları çok daralmıştır. Nihai kapışma çanları çalmaktadır. Bu nedenle liberal saldırının partide mutlaka bir ideolojik karşılığının olması gerekiyor. Partinin bu Kurultay’dan itibaren mutlaka sola açılması veya en azından güçlü bir sol kanada sahip olması gerekiyor". (s. 9-10).

Sonuç

Bu kısmi alıntılar gösteriyor ki, CHP'nin sağa kayma süreci görünürde farklı ama özde benzer parti liderlikleri altında kesintisiz devam etmektedir. Şimdiki Kurultay süreci CHP'nin Kemal Dervişçi çizgiye tam angaje olduğunu tescillemek görevinden başkasını yerine getirmeyecek gözüküyor. CHP yönetimi, merkezde görünüp gerçekte sağ liberal bir sermaye partisi kimliğine bürünmeyi artık daha az dirençle sürdürebilmek için elini rahatlatacak görünüyor.

Bizim eleştirilerimizin içeriği belki dünden bugüne çok değişmemektedir ama CHP'nin sağa kayması gerçeği, bir olgu ve süreç olarak sürekli pekişmektedir. Gerçi 2008'de hâlâ CHP içinde bir sol/sosyalist kanat kurulması gereğine ve bu imkânın henüz tamamen tükenmediğini inanıyordum. Ama o tarihten sonra bu umudum önce hızla zayıfladı sonra da tükendi. Bu bakımdan bana göre 37. Kurultay'ın olumlu bir dönüşüme kapı aralama olasılığı yoktur.