Kendi sınava hazırlandığım dönemle o kadar benzer ki şu birkaç gün, lise öğrencilerini düşünmeden edemedim. Benim sınava hazırlandığım dönemin hemen öncesi Gezi Direnişi’ne denk düşüyordu. 

Hoşgeldin! 

Kendimi bir kentte sınava hazırlanan bir lise öğrencisi olarak hayal ediyorum. 

Örneğin Mersin’de, Isparta’da ya da Manisa’da olabilirim, çok da fark etmez. Son bir yılımın belirsizlikle geçtiğini ve internet üzerinden verildiği iddia edilen eğitimle harcandığını düşününce, iktidara ve Covid’e bir hayli öfkeliyim aslında. 

Puanı fena olmayan bir Anadolu lisesi öğrencisiyim. Anadolu lisesine gidiyor olsam da dershaneye gitmeden, ek dersler olmadan mümkün değil kazanamam. Ailemin durumu neyseki dershane masraflarımı karşılamaya yetiyor. Zorlandıklarını hissediyorum ama ben de elimden geleni yapıyorum en azından, bu yıl kesin kazanacağım. Hem de fena olmayan yerleri, bölümleri hedefliyorum. 

Gireceğim sınavı önemsiyorum ama ders çalışmaya çalışıyor bir yanım. Geçen sene sürekli sınav tarihlerini değiştirmişlerdi, bu yıl da aynısı olur mu diye düşünmeden edemiyorum. Bir türlü tempomu tam oturtamıyorum, yakın gelecekte bizi nelerin beklediğini düşünmeden devam edemiyorum.

Dedim ya yaklaşık koca bir yılım böyle geçti, artık alışmış olmalıyım aslında. 

Bir şeyler eksik, beni odaklayacak bir şeyler ama ne olduğunu tam kestiremiyorum. Galiba beni hedeflerime ulaşmam için çalışmaya motive edecek bir şeyler arıyorum. En ufak bir umut ışığı yakalasam; şevkle, azimle çalışmaya başlayacağım. 

İşte ivmemin düştüğü, maratonun tam da ortasında geriye düşmeye başladığımı hissettiğim o günlerde Boğaziçi’nden bir umut ışığı yandı. Hepimizin hayallerini süsleyen; manzarasına, öğrencilik hayatına hayran olunan o üniversitedeki ablalarımız abilerimiz bir anda ayaklandı.

‘Ben istedim, oldu’ diyenlere karşı, ‘Yook, hiç de o kadar kolay değil!’ dediler. 

Şimdi işte daha da heyecanlı bir hale geldi benim için sınava yönelik hazırlığımı sürdürmek. İlk gün okulun kapısına kelepçe vurulunca içim buruldu doğrusu ama yine boyun eğmedi bizimkiler, yağma yok mücadeleye devam…

Birkaç gündür sabahları uyanınca bir iki kez ‘yuh yuh’ şarkımızı dinliyorum. Sonuçta bu şarkı bizim okulumuzun mücadele tarihinden bir simge artık. İnstagram’da hikayelerde paylaşıldığını gördükçe daha da keyifleniyorum.

Ardından çözmem gereken sorulara geçiyorum. Soruları çözerken o şarkıyı mırıldanıyorum aynı zamanda, içim içime sığmıyor nedense. Gerçekten kazanabilecek miyim acaba? 

Aslında şimdilerde ODTÜ ile Boğaziçi arasında gidip geliyorum. Önceleri ODTÜ’nün ortasındaki koskoca Devrim yazısı beni kendine çekiyordu. Biraz romantik bir solcuyum, farkındayım. Seviyorum böyle simgeleri. 

Belki öncelerinde hayal bile edemezdim bu okullarda okuyabileceğimi ama neden ben de oraları kazanıp, adımızı tarihe yazdıracak mücadelelerin bir parçası da ben olmayayım ki diye düşünmeden de edemiyorum. 

Yine de biliyorum, mücadele her yerde, her okulda, her mahallede. Kendimi rahatlatmak için söylemiyorum. Diyelim ki sınavda bir aksilik yaşadım ve Boğaziçi’ni kazanamadım. İstanbul Üniversitesi’ne ya da Dokuz Eylül Üniversitesi’ne gitsem mücadelenin ucundan tutmayacak mıyım sanki? 

O azim, istek ve ışık içime yerleşti bir kere. Nerede olursam olayım, bulacağım…

Hayalime şimdilik burada son veriyorum. 

Kendi sınava hazırlandığım dönemle o kadar benzer ki şu birkaç gün, lise öğrencilerini düşünmeden edemedim. Benim sınava hazırlandığım dönemin hemen öncesi Gezi Direnişi’ne denk düşüyordu. 

Aman allahım ne heyecanlanmıştım. Memleketin her yanı bu gidişata dur diyenlerle doluydu, üniversiteliler akın akın alanlardaydı. Arada ben de bir iki kere gitmiştim de ebeveynlerimin endişeleri dolayısıyla hemencecik dönmem gerekmişti. Ama o heyecan, o umut bir kez yerleşmişti içime. Sönüp gitse de o hareketlilik benim içimdeki sönmemişti. 

Sonra üniversiteye gittiğimde, biraz da bu sebeple, heyecanın nihayetine ermesi gerekiyordu. Ben de buldum partiyi, mücadeleyi. Anladım anlamadım, yetti yetmedi tuttum bir ucundan. 

Bugün bu sebeple, henüz belki kendi kendine o heyecanı taşıyan, okula geldiği gibi aramıza karışacak olan arkadaşlarımıza şimdiden ‘Hoşgeldiniz!’ Demek istedim. 

Ne diyor Nazım…
 
“…
Hoş geldin.
Yerin hazır.
Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
Yürüyelim…"