Hindistan’da, gelişkin bir kapitalist ülke ile bağdaşmayacak büyüklükte kalmış köy emekçileri topluca ve ülke sathında direniyorlar ve işçi sınıfı örgütleriyle bağlantılılar.

Hindistan’da köylü direnişi

Hindistan’da geçen Eylül ayında kabul edilen üç Yasa’ya karşı başlayan ve 250 milyon çiftçinin ve işçinin dayanışma içinde katıldığı bildirilen eylemler sürüyor. 26 Ocak Hindistan Cumhuriyet gününde eylemlerin yükselmesi bekleniyor.

Hindistan’da neler olduğunu zaten haberlerde izliyorsunuz, çünkü pandemi döneminde dünyada yaşanan muhtemelen en büyük toplumsal hareketlilik bu eylemler oldu. Bu yazıda ise bir devrim laboratuvarı olarak Hindistan’a bakmayı deneyeceğiz.

Hindistan 1947’de bağımsızlığını kazandıktan sonra ithal ikameci ve kamucu özellikleri ağır basan bir ekonomiye sahip olmuştu. Nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan kırsal nüfus ve tarım ekonomisi devlet tarafından destekleniyordu.

1990’dan sonra ise hızla emperyalist sistemle bütünleşmeye ve piyasa hâkimiyetine geçildi. Hindistan son 20 yıl içinde her yıl %7 civarında iktisadi olarak büyüyerek 1 milyar 300 bin civarındaki nüfusuyla dünyanın 7. büyük ekonomisi haline geldi.
Bu hızlı dönüşümün çarpıcı sonuçları oldu.

Toplumsal eşitsizlikler çığ gibi büyüdü, bugün Hindistan dolar milyarderleri açısından dünya beşincisi durumunda. Buna karşılık ucuz işgücü olarak kentlere, sanayi havzalarına, özellikle uluslararası hizmet sektörüne yığılan büyük bir işçi sınıfı kastları yıkarak doğdu.

Hindistan burjuvazisi bu hızlı toplumsal değişim karşısında tıpkı Türkiye’deki gibi siyasi bir krizle karşılaştı, geleneksel burjuva partileri ile artan sınıfsal çelişkileri idare etmek ve emeğe yeni saldırıları gerçekleştirmek mümkün değildi. İnsanların dini duygularını istismar eden ve toplumu din ve mezheplere göre bölen, yeri gelince milliyetçi ama son derece piyasacı bir siyaseti tercih ettiler. 

Bu iddia edildiği gibi faşizm değil, burjuvazinin günümüzdeki tercih ettiği siyasi ton ve rejimden başka bir şey değildi. Hindistan’da Hindu milliyetçisi Modi yönetimi 2014’ten beri yönetimde bulunuyor.

1990 sonrası piyasa egemenliğinden en çok etkilenen köylüler oldu. Şekil 1’de Hindistan’da tarımın GSMH’ye katkısının bağımsızlıktan sonra %50’lerden günümüzde nasıl %15’e gerilediği görülüyor.

Şekil 1: Hindistan’da 1950 ve 2017 arasında sektörlerin GSMH’ye oransal katkısı izleniyor. Hizmetler ve sanayi karşısında tarımdaki dramatik düşüş çok iyi gözleniyor.

Ancak bu hızlı piyasalaşmaya tarım nüfusu aynı hızla uyum gösteremedi. Şekil 2’deki grafik geçen yüzyılın başında %90 olan köy nüfusunun günümüzde %60’lara doğru giden seyrini gösteriyor.

Şekil 2: 1900’lerin başında Hindistan’ın kırsal nüfusu toplamın %90’ı ilken bu oran 2011’de %70’e kadar ancak geriliyor.

Kırsal nüfusun önemli bir kısmını oluşturan küçük toprak sahipleri ağır bir piyasa saldırısı ile karşılaştılar. Hindistanlı çiftçinin tarım tekelleri ve tefecilerle imtihanı çok feci oldu. 1995’ten bu yana 300 bin kadar çiftçinin çoğunlukla borçlarını ödeyemediği için intihar ettiği biliniyor. Bu sayıya cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle köy emekçisi olan ama çiftçi olarak kabul edilmeyen kadın ölümleri dâhil değil.

Şimdi Hindistan sermayesinin büyük bir sorunu var. Bu yüzde altmışa varan nüfus azaltılmalı, tekellerin ürünlerini daha kolay tüketecek kapitalist çiftlikler kurulmalı, köylüler ucuz emek gücü olarak kentlere ve serbest sömürü bölgelerine akmalılar.

İşte geçen Eylül ayında, Türkiye’den iyi bildiğimiz, bir baskınla kabul edilen yasalar devletin tarım ürünlerini belli bir taban fiyattan alımını sonlandırıyor ve çiftçiyi tüccarların eline bırakıyor. 

Türkiye’de yaşanana çok benziyor. Türkiye’de aslında iki 24 Ocak oldu. Biri 1980’de, diğeri 2000’lerin başında Kemal Derviş’in kanunları ile. Her ikisi de tarımsal desteği kaldırıyor ve tarımı piyasanın ve tekellerin insafına bırakıyordu. 

Ancak eşitsiz gelişimin yasaları burada işledi, Türkiye’de köylüler toplumsal koşulların etkisi ile her iki durumda da topluca direnemediler. Köylü direnişleri oldu tabi ki, ama örneğin Bergamalı köylü direnirken, diğerleri onları televizyonda seyretti! 
Şimdi Hindistan’da farklı bir süreç işliyor, gelişkin bir kapitalist ülke ile bağdaşmayacak büyüklükte kalmış köy emekçileri topluca ve ülke sathında direniyorlar ve işçi sınıfı örgütleri ile bağlantılılar.

Geçen yüzyılda gerçekleşen hemen bütün devrimler işçi sınıfının siyasi öncülüğünün köylülerin yakıcı sorunlarını köylüleri devrimin müttefiki yapacak bir programla kapsamaları sayesinde olmuştu.

Büyük ve etkili komünist partilerine sahip Hindistan bu nedenle bir toplumsal laboratuvar haline geliyor. Bu derin çelişkiler yumağının nereye evrileceğini birlikte izleyeceğiz.