Aslında herkes şirketlerden korkuyor. Bizi zehirlerler mi, para için canımızla oynarlar mı, yalan söyleyip bize ilaç niyetine zehir içirirler mi? Şirketlerle korkutulup aşıdan uzaklaştırılıyoruz.

Hepimiz şirketlerden korkuyoruz

Covid aşılarıyla ilgili tartışmaların bir bölümü onay mekanizmalarına ve sürelerine ilişkin.

ABD, Çin, İngiltere, Rusya ya da Türkiye... Çok fark etmiyor. Acil onay mekanizmaları işliyor. İlaç ve aşıların farklı testlerden ve incelemelerden geçerek uygulama için onay alması gerekiyor.  Covid-19 aşıları için acil durum kararı verildi ve onay süreçleri kısaltıldı, onay işlemleri kolaylaştırıldı.

Onay sürecinin uzunluğunu sadece bilimsel-klinik adımların zorlukları belirlemiyor. Ciddi bir de bürokrasisi var. Hatta süreci çok uzatanın bu bürokrasi olduğu da söyleniyor.

Selim Badur, olağan koşullarda (ABD örneğinde) herhangi bir aşı için onay sürecinin 2036'da tamamlanabileceğine işaret ediyor.

Süre yine çok olağanüstü sayılmayacak yollardan belki 10 yıla indirilebilir.

Acil durum kararlarıyla birlikte neredeyse tüm dünyada aşıların (elbette yine belirli bir takım kriterlerle onaylanarak) Ocak ayında kitlesel olarak uygulanmaya başlanması bekleniyor.

Peki, bu durumda "olağan prosedür" olarak belirlenmiş yolların zaten fazla dogmatik ve kuralcı olduğu kuşkusunu da taşımalı mıyız?

Şu anda aşı uygulamaları hakkında tıp çevrelerinden gelen kimi tepkilere bakınca "olabilir" diyesi geliyor insanın. "Çin aşısını yapmaya başlarsak 3. faz tamamlanmadan harekete geçeceğimiz için araştırmayı bozarız" görüşü mesela bayağı bir disipliner dogmatizm kokuyor. Pardon ama 2 milyar ışık yılı uzaklıktaki süpernova patlamasını araştırmıyoruz!

Öte yandan, "olağan prosedürlerin" bugün yaşadığımız olağanüstü duruma dar gelen normlarının soğuk bilimci tavrından kaynaklandığını söylemek çok abes olur.

Bu konuyla ilgili görüş belirten hemen herkesin aynı noktaya işaret ettiğini söyleyebilirim: Olağan prosedür, bolca bürokrasiyle de yüklü olarak fazlaca uzun çünkü işin içinde şirketler ve rekabet var. Yani ilaç üreten, iş reklam spotlarına geldiğinde çok ulvi bir iş yaparak insan hayatına hizmet eden farma devlerinin gereken titizlik gösterilmezse büyük felaketleri göze alarak yalanlar söyleyebileceği, sonuçları çarpıtabileceği, halkı ve bilim insanlarını aldatabileceği kabulüyle hareket ediyor tüm dünya.

Doğrusu örneğin ABD'de bu işin bir tarafı "kapitalist serbest rekabetin kutsallığıyla" ilgili. Yani çok ünlü anti-tekel yasalarında olduğu gibi bu konudaki kurallılık da halkı şirketlerden korumaktan çok şirketleri şirketlere karşı korumayı amaçlıyor.

Amaçlıyor da işe yarıyor mu? Tabii ki hayır! Farma devlerinin bu kadar çok kural, kurum ve prosedürle kuşatılmış oldukları ABD'de vergi kaçakçılığından veri çarpıtmaya kadar her haltı yediği de bilinmeyen bir şey değil.

Üstelik bu gerçek amacına tam olarak ulaşamayan sistematik içinden geçtiğimiz olağanüstü koşullarda sadece ayaklara dolanıyor. Hatta örneğin bu sefer Çin aşısına karşı açıkça emperyalist rekabet kaygılarıyla harekete geçen ırkçı bir engelleme aracına dönüşüyor.1

Peki nasıl olabilirdi?

Yani hastalarımız ilaç, çocuklarımız aşı beklerken bilimsel kuşkuculuğun ötesinde bir haklı güvensizlikle işleri uzatmamanın yolu olabilir miydi?

Olabilirdi.

Bir yanda şirketler, bir yanda halk ve bunların ortasında bilimsel denetim kurumları olmasaydı olabilirdi!

Sağlığımızın yalana teslim olmaması, ayrıcalık tanımaması, hızlı ve zamanında gelmesi için ortadan kaldırılması gereken ne bürokrasi, ne kuralcılık, ne de cehalet.

Şirketlerin ortadan kalkması gerekiyor.

Aslında herkes şirketlerden korkuyor. Bizi zehirlerler mi, para için canımızla oynarlar mı, yalan söyleyip bize ilaç niyetine zehir içirirler mi? Korkuyoruz.

Ama yapılabilecek tek şeyi yapmaya da yanaşmıyoruz.

Şirketleri ortadan kaldırmaya...

Şimdilik.2

  • 1. İlginç olan bu rekabette sözü bile olmayan bir ülke olarak Türkiye'de de aynı garipliğin yaşanabilmesi. "Çin aşısının da baazı fazları tamamlanmamış gaaliba" kuşkusunun sıradan insanlarda değil düpedüz ülkemizdeki sol - sosyal demokrat tabanda yayılmasına yardımcı olmak, giderek "aşı olmayın, hele Çin aşısıysa hiç olmayın" türü yönlendirmelerin bilimsellikle bir ilgisi yok. Disipliner dogmalar bu şekilde halkımızın sağlığının zararına, Amerikan tekellerinin yararına işler. Şu anda hepimiz için en bilimsel ve en toplumsal gerçek herkesin parasız olarak aşılanmasının en hızlı şekilde sağlanması gereğidir.
  • 2. Bu arada bu vesileyle aklıma geldi. 28 yıl önce ABD'li bir komünist yoldaşımız Türkiye'de katıldığı toplantılarda şunu anlatırdı: "Sosyalizmin bürokrasi yüzünden çözüldüğü söyleniyor. Bürokrasi bir toplumsal sistemi çözmek için temel neden olsaydı kapitalist ülkeler şimdiye kadar 30 kere çökmüş olurdu."