Sıradan olanda kusur aranmaz. Sen işini yaparsın, kaza gelirse Allah’tandır. Bugün işçi sağlığı ve güvenliği bu ilke üzerine kuruludur.

Havai fişek fabrikasının patronu ne kadar yatar?

Yatmaz.

İktidarın siyasi görüşünden olduğu için değil, ülkenin başındaki zatın işyeri sınırları içinde gerçekleşen her türlü ölümü “kaza, kader” olarak adlandırdığı için yatmaz.

Yani sanıldığı gibi MÜSİAD üyesi olduğu için değil, arkasında TÜSİAD da olsa yatmaz.

Yüksek mevkilerde eşi dostu olduğu, parayla her kapıyı açabildiği için değil, işyerinde işçi ölümü artık sıradan olay kapsamında olduğu için yatmaz.

Korona hastalarını iyileştirmek için virüsle burun buruna çalışan sağlık emekçisinin hastalığa yakalanması iş kazası sayılmıyorsa, mevsimlik tarım işçisinin kamyon kasasında, tersane işçisinin akım altında, inşaat işçisinin yüksekten düşerek, metal işçisinin makineye sıkışarak can vermesi haydi haydi sıradan olaydır. Sıradan olanda kusur aranmaz. Sen işini yaparsın, kaza gelirse Allah’tandır. Bugün işçi sağlığı ve güvenliği bu ilke üzerine kuruludur.

İşçilere virüs bulaşan fabrikaya iki müfettiş yollanır. “Gerekli tedbirlerin alındığı görülmüş olup çalışmaya devam edilebilir” cümlesine basılan mühürle virüs çıkan işçiler evlerine, kalanı tezgah başına yollanır. Eli ayağı uzun olduğu için değil, “hastalıklıların” ayıklanıp sağlamlarla üretime devam edilen bir düzen kurulduğu için bunlar olur.

Baret almamış, ölçüm yapmamış fark etmez. Yatsa da çıkar, uzun sürmez. Çünkü iş cinayetinde patrona verilen ceza kamuoyu vicdanını azıcık okşamaktan başka bir anlam taşımaz. 301 maden işçisini kömür ocağının dibine gömen bile üç beş yıldan fazla içerde kalmaz.

Neredeyse bir cephanelikte olabilecek kadar patlayıcının bulunduğu anlaşılan havai fişek fabrikasında amirlerine “abi bunlar ısınıyor galiba” diyen işçiye kulak asılmaz. Ama malzeme amir dinlemez, ısınmayı sürdürür ve patlar. Sonra can pazarı başlar. Ortalık savaş alanına döner ama bizim patronlar birbirlerine moral vermek için akşam sofrası kurar.

Patron baba-oğul bu yemekten ancak beş gün sonra gözaltına alınır. Hem yaralı vicdanlar azıcık okşanmalı, hem de işini gücünü ayarlayabilmesi için biraz zaman tanınmalıdır. Bu beş günde kim bilir hangi avukatlar organize olur, hangi bankalardaki kasalar diğerlerine taşınır, kimlerle ne tür pazarlıklar yapılır? Baba gece salınır, oğul tutuklanır ama o da biraz yatar çıkar.

Açıp okumanızı öneririm, içinde on işçi bulunan asansörün otuzuncu kattan yere çakıldığı Torun Center’ın kurumsal internet sitesinde yapının tarihi şöyle yazar:

“Yıl 2013, Eski Ali Sami Yen Stadı’nda yükselecek Torun Center inşaatına başlandı…

“Yıl 2016, Torun Center projesinde yaşam başladı”

Torun Center’de on işçi için yaşamın sona erdiği 2014 yılı ise o satırlar arasında yer almaz.

Patronların yazdığı tarihi böyledir. O tarihte asansör çakılır, havai fişek patlar, işçiler ölür ama yazılmaz.

İşçiler için ise hayat, bu tarihi kendi yazmadığı sürece yeniden başlamaz.