CHP reçetesi ile bir kısım dünya aydınının 'Manifesto'su eşit düzlemde bir karşılaştırmaya tâbi tutulabilir mi? Doğrusu ben de belki buna kendiliğimden girişmezdim.

Hangi seçenekleri tartışıyoruz?

Son 10 günde krizden çıkış veya krizin dersleri sonrasında oluşacak "yeni" dünyaya ilişkin farklı yol haritaları gündeme geldi. Büyük olasılıkla yeni reçeteler/manifestolar da önümüzdeki günlerde günyüzüne çıkabilecek.

Bizim burada ayrı ayrı değerlendirmek ve sonrasında da karşılaştırmalarını yapmak istediğimiz biri yerli diğeri uluslararası iki metin var: Yerli olan, CHP Genel Başkanı'nın 18 Mayıs'ta dillendirdiği 16 maddelik öneri paketi (bkz. 19 Mayıs tarihli Cumhuriyet). Uluslararası olan ise, burada kısaca "Covid-19 Manifestosu"/ "Krizden Çıkış Manifestosu" veya sadece "Manifesto" olarak adlandıracağımız, Türkçe çevirisinde "İş: Demokratikleştirme, Meta Olmaktan Çıkarma ve Çevresel Sürdürülebilirlik" başlığı verilen 15 Mayıs tarihli metin. (Cumhuriyet Gazetesi'nde tam metni 16 Mayıs 2020'de yayınlandı).

Hemen belirtelim: İngilizce ve Fransızca metinleri de gözden geçirdiğimizde gördük ki, Manifesto'da hem terminolojinin kullanımı hem de çeviri sorunları var. [Bazı marksist kavramların yanlış/yersiz kullanımına örnek olarak, "emeğin" mi yoksa "iş"in mi "metalaşmadan çıkarılması" (decommodify/ démarchandiser) kastediliyor, yoksa, gerçekte bu kavramdan tamamen ayrı bir "işyeri demokrasisi" ve "istihdam güvencesi" mi kastediliyor? Gerçekte ikincisi kastediliyor; o zaman marksist bir kavramın süsleme aracı olarak orada ne işi var?]! 15 Mayıs'ta dünya kamuoyuna açıklanan Manifesto'yu 29 ülkeden 650 üniversiteye mensup üç binden fazla araştırmacı/akademisyenin imzalamış olduğunu, onların arasında marksist kimliğini koruyanların da bulunduğunu, ancak bu tür çok imzalı bildirilerde (sonradan katılanlarla 5 bin sınırının aşıldığı anlaşılıyor) metni ilk hazırlayanlar (üç kadın akademisyen) ile belki ilk halkadaki birkaç on kişi dışında metne müdahale olanağının bulunmadığını dikkate alıyoruz.

Belki şöyle bir ilk soru/itiraz akla gelebilir: CHP reçetesi ile bir kısım dünya aydınının "Manifesto"su eşit düzlemde bir karşılaştırmaya tâbi tutulabilir mi? Doğrusu ben de belki buna kendiliğimden girişmezdim. Ama üç gün önce böyle bir karşılaştırmayı "Sol Seminerler" için yapabilir miyim önerisi bana iletilince, metinlerin içerik analizi üzerinde çalıştım ve bu soruya evet yanıtının verilebileceğini düşündüm. Kuşkusuz CHP önerileri, daha yerel sorunlara ve özellikle de otokratik eğilimleri bir ölçüde tersine bükmeye öncelik verirken, bu sorunları aşmış veya en azından Türkiye ölçeğinde (henüz) yeniden karşılaşmamış olan Batılı Aydınlar, işyeri demokrasisine ve daha çevreci bir dünyaya odaklı, katılımcı/yönetişimci bir model üzerinde düşünce alıştırmaları yapıyorlar. Bu alıştırmanın "liberal sol" çerçeveyi aşıp aşmadığını tartışacağız.

Son iki uyarı: İki gün önce Birgün Pazar'da yayınlanan "Neoliberalizmin gerçekten sonu geldi mi?" başlıklı yazım, belki burada girişilecek olan "karşılaştırmalı okuma"nın başlangıç bölümünü oluşturabilir. Öte yandan,  bugün burada girişilen yazı fazlasıyla uzun tuttuğundan, "Manifesto"ya ve karşılaştırmaya önümüzdeki hafta "II. Bölüm" olarak yer vermek durumunda kalıyoruz.

CHP'nin krizden çıkış reçetesi

Aslında CHP reçetesinin ilk versiyonu, 23 Nisan 1920'nin 100. yıldönümünü anma vesilesiyle Kemal Kılıçdaroğlu'nun 22 Nisan tarihli Cumhuriyet'te yayınlanan yazısıyla ortaya çıkmıştı. 22 Nisan yazısının 16 maddelik öneri paketinin 18 Mayıs tarihli olandan farkı, benzer fakat görece daha köşeli önerilere yer vermeden önce neoliberal politikaların küresel düzlemde yol açtığı yıkımlara önemli vurgular yapıyor olmasıydı. CHP'nin bu iki metni arasındaki karşılaştırmayı da ikinci bölüme bırakarak 18 Mayıs reçetesine yoğunlaşalım.

CHP'nin 16 maddelik ekonomi ağırlıklı son (18 Mayıs) önlemler paketi, öncelikle biçim ve dil açısından eleştirilmelidir. Hepsi iktidara yönelik olarak sayılan önerilerin "yapılmalıdır, edilmelidir" gibi edilgen ifadelerle sonuçlanması yanında, iktidar şunu yapacağını "taahhüt etmelidir", "bunun garantisini millete vermelidir", şuna "uyacağını kamuoyuna açıklamalıdır" türünden "çağrılarla" desteklenmiş olması, siyasette karşılığı olmayan bir hitap biçimidir.

İçeriğe girince daha iyi anlaşılacaktır, ama içeriği anlamak adına şimdiden söyleyelim: AKP'yi AKP yapan ve 18 yıldır sürdürdüğü bütün siyasi/ idari/ hukuki yapılanmalardan bizzat kendisinin adeta nedamet getirircesine vazgeçmesi ve bunu topluma taahhüt etmesini hatta getirdiği Anayasayı değiştirmesini öngören böyle bir metin aslında siyaseten yok hükmündedir. Siyasetin doğası gereği iktidar adayı olması gereken anamuhalefet partisinin bunun yerine bulduğu dahiyane formül, iktidar partisini başkalaştırarak, siyasi bağlamda olduğu şeyin zıddına dönüştürerek; hadi açıkça söyleyelim, CHP tipi bir siyasi programı benimsemeye zorlayarak, "kendisini değil ama fikirlerini iktidara getirme" girişimi olarak kodlanmalıdır. Siyaset tarihinde başka örneği var mıdır bilemiyorum. Ama bir zamanlar Deniz Baykal'ın, henüz AKP bütün tırnaklarını göstermemişken, "taç akıllandırır", "biz fikirlerimizin (Cumhuriyet ilkelerinin) iktidarda olmasını sağlayarak da görevimizi yapmış oluruz" türünden saptamalar yaptığını yakından biliyorum.

İçerik kendiliğinden konuşuyor

İçeriğe gelince, CHP'nin 16 önerisine hızlı bir bakış atmak, yukarıda söylenenler ışığında olayı anlamak açısından yeterli olacaktır. (Bazı notlar düşmeden de edemedik) :

1) İsraf önlenmeli, tasarruf yapılmalı, makam aracı saltanatı bitirilmeli, KÖİ çerçevesindeki yatırımlarda döviz garantileri TL'ye çevrilmeli veya kamulaştırılmalı.

2) Yeni bir bütçe ve planı TBMM'ye getirerek, kapanan işyerlerine, çalışanlarına, esnafa, çiftçiye, KOBİ'ye yapılacak telafi destekleri bütçeye girmeli. (Not: Bu, teknik olarak yanlıştır; yapılması gereken "Ek bütçe" düzenlemesi yapmaktır).

3) Yeni merkez-yerel dengesi kurulmalı; yerel yönetimlerin gelirleri arttırılmalı, merkezin denetimi onları engelleme amaçlı olmaktan çıkarılmalı, seçimle gelen belediye başkanlarının ancak seçimle gidecekleri güvence altına alınmalı. (Not: Sanki iktidar bilmeden bir yanlış yapmaktadır ve ona akıl verilmektedir!).

4) Hükümet, atamalarda liyakati esas alacağını, sadakate dayalı verimsiz kamu yönetimi anlayışını terk edeceğini taahhüt etmelidir. (Not: "Sadakat" yeterince açıklayıcı olamaz; çıkar birlikleri/kliantelizm üzerinden kurulan ağlar söz konusudur).

5) Sayıştay'ın denetim alanı genişletilmeli, vs. (Not: Ne diyelim?)

6) TCMB, BDDK, SPK, KİK, EPDK vs. bağımsızlığının yeniden sağlanacağı açıklanmalı...

7) Kamu İhale Kanununun ivedilikle değiştirileceğini ve kayırmacılığı bitireceğini taahhüt etmeli (Not: Nasıl yani?).

8) Kesin Hesap Komisyonu kurulmalı... (Not: Bunu AKP mi yapacak?).

9) Ulusal Vergi Konseyi kurulmalı (Not: Bunun adı sermaye ile yönetişimdir).

10) Ekonomik Sosyal Konsey'in toplanacağı taahhüt edilmeli (Not: Bkz. üstteki not).

11) Kuvvetler ayrılığı kurulmalı, yargı üzerindeki tahakküme son verilmeli, orta vadede yargı bağımsızlığı için Anayasa değişikliği taahhüdü verilmeli (Not: AKP'nin "diz çökmesi" ifadesi eksik kalmış).

12) Hükümet, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, STK üzerindeki baskıya son vereceğini kamuoyuna açıklamalı (Not: İnşallah!).

13) Siyasi Partiler Kanunu değişmeli... (Not: Zaten değişiklik hazırlıyorlar, ama hayra alamet değil).

14) Derhal siyasi ahlâk yasası teklifi verilmeli (Not: 18 yıldır bekleniyor).

15) İhracat odaklı ve katma değeri yüksek üretime öncelik veren bir planlama ve teşvik politikası açıklanmalı (Not: Bu klişeler, sanayileşmeyi ve ithal ikameciliği bile içermiyor!).

16 ) IMF ile ilişkiler kesilecekse, ortaklıktan çekilmeli ve IMF'deki sermaye payı çekilmeli (Not: İktidarı IMF konusunda pozisyon almaya zorlamak bu, ama boşuna).

Sonuç

Burada sıralananları, dil ve üslup sorunları ve taleplerin sığlığı bir yana, diyelim ki içerik olarak savunmak istiyorsunuz. Peki o zaman bunları iktidardan talepler listesi biçiminde geri bir mevziden yani geri bir savunma konumundan dillendirmek yerine, anamuhalefetin topluma taahhütleri olarak sıralamak ve bir meydan okumaya dönüştürmekten kaçınmak niye?

Burada iki şeyin hedeflendiği akla geliyor: Birincisi, CHP dışı seçmen kitlesine ve sermayeye CHP'nin nasıl uzlaşmacı ve yapıcı bir muhalefet olduğu, çoğunluğun üzerinde birleşebileceği makul ve rasyonel taleplerden başkasını dillendirmediği, iktidarı doğru yola çekebilmek için bıkmadan usanmadan çalıştığı izlenimini vermektir. Ama böyle bir yöntemle iktidar adayı olmak çok zor olduğu gibi, bu çerçevede birleşen bir koalisyon iktidarında ekonomik sistemi dönüştürebilecek bir program uygulamak da hayaldir.

İkincisi, bu taleplerin tepki çekmemesini, yeni sağ siyasal oluşumların da (İYİP yanında Gelecek ve DEVA partilerinin) talebine dönüşmesini, sermayeyi asla tedirgin etmemesini (nitekim TÜSİAD'çıların çoğunluğu bu listeyi herhalde gönülden benimserdi) istiyorsanız, onların görünür değil görünmez olmasına çabalarsınız. (Oysa sermayedarların bazıları bile, "demokrat" görünmek adına ve uygulamaya yansımayacağından da emin olduklarından, çekingen de olsa bazen sistem eleştirilerini dillendirebilmektedir). Üstelik, geniş katılımı sağlamak adına neoliberal birikim tarzına en ufak bir dokundurmadan dahi kaçınırsınız. O kadar ki, kendi 22 Nisan metninizin bile gerisine düşmeye, hatta bir bakıma ona dolaylı bir eleştiri getirme veya ondan dolayı bir af dileme durumuna düşmeyi sineye çekersiniz.

Buradaki kaçak güreşle yapılan tam da bunlardır. 18 Mayıs metninin neoliberal birikim tarzından herhangi bir şikayeti görünmezken, "demokratik kitle örgütleri" göndermesi dışında emeğin örgütlenmesinden/ sendikalaşmadan da asla bahis yoktur. Ama işin ilginç tarafı, uluslararası Manifesto metninde de neoliberal birikim tarzına açık bir karşı duruş olmadığı gibi, emeğin sendikal örgütlenmesi de "unutulmuştur". Bütün bunlara haftaya dönmek üzere...