Şimdi benim Ekrem’in koskoca bir profesör olmasına bakarak orta yere diktiği bu soy ağacına itibar etmemi umarım beklemezsiniz. Günümüzün halifecilerinin bu soyağacını dikkate aldıklarına dair bir işarete bu güne kadar rastlamadım. Bu durumda, halife Kureyş’ten olur hadis-i şerifine itiraz edilmesinin doğuracağı vahim sonuçları da dikkate alarak; kimilerinin gönüllerinden geçen, kimilerinin açıkça zikrettiği isme yeni bir soy ağacı bulmak elzem olacak derim.

Halifelik tartışmalarına katkı: 'Halife Kureyş'ten olur'

İslamcı gerici garipler tartışıyorlar. Ayasofya iyi güzel, tamam onu zincirlerinden kurtardık da hilafeti ne yapmalı? Abdurahman Dilipak’a soracak olursak derhal ilan edilmeli. Ortam, şartlar gayet uygun. Üstelik halife seçimi için zaman yitirmeye de gerek yok. Hazırda biri var. Şimdilik eksik olan, Müslüman ülkelerden ve farklı coğrafyaların Müslüman cemaatlerinden seçilerek hilafet merkezine gelmesi gereken müşavirler. Yani İslam ilmine vakıf danışmanlar. Onların odaları da zaten hazırmış. Oda sayısını eksik söylemiş ama olsun:

“…Hilafet şu anda TBMM’ye intikal etmiştir. Bu anlamda hükümet tarafından gereği yerine getirilmektedir. Tayyip Erdoğan başkanlık sistemine geçerse kendisi bu anlamda bütün İslam beldelerinden, Hilafete bağlı bölgelerden muhtemelen kendisine müşavir tayin edecek ve İslam birliğinin Beştepe’deki 1005 odada hepsinin temsilciliklerini açacak…” (Birgün Gazetesi,4.10.2015)

Bu, Dilipak’ın Tayyip Bey’in başkan olmadan önceki halisane halidir. Bir de sonrası var:

“…Bugünkü hükümet sistemi, başkanlık sisteminde kime ait? Cumhurbaşkanına. Şu anda bu yasaya göre, yasal,kanuni halife yetkisi mana ve mefhum olarak Tayyip Erdoğan’ın şahsında mündemiçtir.” Bu da Dilipak’ın kıvama gelmiş halidir. Haklıdır. İklim tam olarak budur.

Yusuf Kaplan… Bu, Yeni Şafak’tan oluyor… İlkin hilafet güzellemesi yapıyor ve elbette arka çıkıyor ancak sırasız buluyor. Sıralamayı adım hesabı yapıyor. İlk adım Darülislam… Yani İslam yurdu… Demek ki ne yapıyoruz; Önce yaşadığımız yeri İslam yurdu haline getiriyoruz.Yani İslam olmayanların sesini kısıyoruz. Ardından attığımız ikinci adımla dünyanın bizi kıskandığı, ki bu geçiş süreci oluyor, “süper güç” oluyoruz. Sonra hilafet… Eh, bu aşamalı ve nefes almamıza fırsat tanıdığı için sanki daha az ürkütücü! Öyle ya en azından birdenbire başımıza çökmeyecekler.

Tamam da Dilipak’ı durduramıyoruz. Abdurahman Dilipak, Yusuf Akçura’nın yüz yıl önce (1904/1912), "Üç Tarz-ı Siyaset makalesinde tartışılsın" diye sunduğu Osmanlıcılık tezini, "Yahu dur, o yıllarda bile bu tezin olanaksızlığı kesin bir dille altı çizilerek bir köşeye atılmıştı, şimdi nereden çıkardın" demeye kalmadan paldır kürdür piyasaya sunuverdi. Durdurmadık. Bu da Dilipak’ın güldürücü hali olmalı, ne diyebiliriz!

 “…Evet, şimdi Osmanlı Milletler Topluluğunu da kurmamız gerek. Türkiye tek başına bu Osmanlı, Hilafet, Ortodoksluk, Osmanlı Milletler Topluluğu, Doğu Roma Halkları Topluluğu şemsiyesi altında bu günkü BM üyesi dünya devletlerinin üçte ikisini toplar… Bu gücü görmeyenler kördür. Bu gerçeğin farkına varmayanlar kendi cahilliklerine yansınlar… Güçlü Türkiye böyle olur. (Dilipak, Y.Akit,21.7.2020.)

Tövbe, bir tek Dilipak değil, bir ara Başbakan Tayyip Bey’in dış politikasının başpehlivanlığını yapan Ahmet Davutoğlu da bu güldürüye yığınla malzeme sunmuştu.

Şimdi, bu kısa nottan sonra, halifelik meselesinde gericiler arasında yapılan bu tartışmaya biraz olsun renk katmama izin verin:     

“Halife Kureyş’ten olur.”

Bu bir hadis ve tartışmaya bu hadis-i şerife tutunarak katılmayı uygun buluyorum. Bilindiği gibi Kureyş, peygamberin bağlı olduğu Haşimi ailesinin de içinde yer aldığı kabilenin adı. Arabistan’da zamanın en güçlü üç kabilesinden biri. Peygamberin ölümünden sonra halifelik meselesi kabileler üzerinden tartışılmaya başlanınca, peygamberin sağlığında söylediği ve sorun çözümleyici olarak Kuran’dan sonra dayanak olarak kullanılan sözleri ortaya dökülüyor. En güvenilir hadis kaynağı olarak gösterilen Kütüb-i Sitte’den bu sözlerden dördünü aktarmak istiyorum.

Hz. Cabir anlatıyor:

Resulullah buyurdu ki; insanlar hayırda da şerde de Kureyşe tabiidir.(Kütüb-i Sitte hadis,1677)

Ebu Hüreyre anlatıyor:

Resulullah buyurdu ki insanlar bu işte Kureyş’e tabidirler.(Hadis no:1678)

İbnu Ömer anlatıyor:

Resulullah buyurdular ki; Bu iş (halifelik) insanlardan iki kişi baki kaldıkça Kureyş’te olmaya devam edecektir. (Hadis no: 1679)

Şimdi, Hz.Cabir bir peygamber sözü daha aktaracak ve aktarırken bu defa peygamberin bir öngörüsünü de ekleyecektir. Ve biz peygamberin öngörüsünün gerçekleşmediğine tanıklık etmek durumunda kalacağız. O da şu: 

Bu din, hepsi Kureyş’ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır. Sonra fitne ve kargaşa gelecektir.(Hadis no: 1681)

Bunlar kanıt ve yeteceğini umuyorum. Görüldüğü gibi halifenin Kureyş’ten olması gerektiği hususu kesin ve sabittir. Tartışılması bile peygamber sözünün üstüne söz söylemek anlamına gelir ki maazallah! Ne ki Cabir’in aktardığı ve peygambere ait olduğunu ileri sürdüğü “fitne ve kargaşanın on iki halifeden sonra geleceği” öngörüsü maalesef zaafa uğramıştır. Peygamberin cenazesi daha yerde iken “fitne ve kargaşa” nın, en azından “kargaşa” bölümü başlamıştır. Halife kim olacak?

Medine’de yapılan toplantıda muhacirler(misafirler) ve Ensar ( ev sahipleri) uzun tartışmalardan sonra saptanan beş ilke etrafında anlaştılar. İşte bu ilkelerden biri aynı zamanda peygamber vasiyetidir:

Halife Kureyş’ten olur. 

Halifenin peygamberin “mağara arkadaşı” sonradan kayınbabası olacak olan Ebubekir’in olmasına karar verilir. Mekke aristokratıdır. Ali taraftarları cenazeyle meşgul oldukları için toplantıya katılamazlar. Bir nevi eş başkanlık olan iki halife olsun önerisi ise kabul görmez.

Sular durulmuş görülse de Ebubekir’in ölümünden sonra kargaşa bu defa fitne eşliğinde geri dönecektir. Buna bir de çöl yoksullarının ve nispeten küçük kabilelerin, "Peygamberdir, verilir" diyerek itiraz etmeden verdikleri vergileri; peygamberin ölümünden sonra vermemeleri, hatta eskisine ne olmuş ki deyip  dinden dönmelerin başlaması, kargaşayı eni konu çıkılmaz hale getirecektir. Bunların üstüne bir de sayıları biri kadın olmak üzere on’u geçen peygamber adayını ilave temek gerekecek ama bu ayrı bir konu olarak kenarda dursun derim. Kısaca söylemek gerekecek olursa peygamberin öngörüsü maalesef gerçekleşmemiştir.

Halife Kureyş’ten olur. 

Peki  Osmanlı bunun neresinde?

Hiçbir Osmanlı halifesi meşru değildir. Yavuz Selim’in, Peygamberin hırkasını, sakalını, tenceresini İstanbul’a getirmiş olması Osmanlıya meşruiyet kazandırmaz. Zaten kendileri de bu unvanı kullanmaya pek heveskar olmamışlardır. Abdülaziz ucundan başlamış bu unvanı kullanmaya, çaresizlik arttıkça imzalar, açılan bu unvanın altına atılır olmuştur. Şimdi modern dönemlerdeyiz! İnanmayacaksınız ama yeminle söylüyorum, soy ağacı icat etmişlerdir:

“Beşinci padişahtan itibaren Kureyş soyu Osmanlı’da sabittir. Yıldırım Sultan Bayezıt. Dördüncü Osmanlı Padişahı. Germiyanoğlu’nun kızıyla evlendi: Devlet Şah Hatun. Annesi Mevlana Celaleddin Rumi’nin torundur. Onun soyu Ebubekir’e dayanıyor. Bu bilinen bir hakikat. Babaanne, anneanneye, anne soyuyla da Hz.Ömer ve Hz.Hüseyin’e yani Hz. peygamber kadar bir soyu var. Hal böyle olunca, Osmanlı Padişahları,Çelebi Sultan Mehmet’ten, yani beşinci padişahtan itibaren Muhammed’in, Ebubekir’in, Ömer’in soyundan geliyorlar. Evet belki baba soyuyla değil ama, anne soyuyla mensuplar.” (Prof. Ekrem Buğra Ekinci, Marmara Ünv., Pelin Çift’in Osmanlı hanedanı Kureyş’ten mi sorusuna cevabı, Haber 61., 10.4.2013)

Şimdi benim Ekrem’in koskoca bir profesör olmasına bakarak orta yere diktiği bu soy ağacına itibar etmemi umarım beklemezsiniz. Günümüzün halifecilerinin bu soyağacını dikkate aldıklarına dair bir işarete bu güne kadar rastlamadım. Bu durumda, halife Kureyş’ten olur hadis-i şerifine itiraz edilmesinin doğuracağı vahim sonuçları da dikkate alarak; kimilerinin gönüllerinden geçen, kimilerinin açıkça zikrettiği isme yeni bir soy ağacı bulmak elzem olacak derim. Çaresiz, soyu anneden sürdüreceğimize göre mümkün olduğu kadar geriye doğru gidilmeli diye düşünüyorum. En iyisi Osman’ın karısı Mal Hatun’u artık dört halifeden hangisi olursa birine bağlamak. Aksi halde İslam aleminin bu yeni halifeye biat etmesi için bir neden göremiyorum. Etmeyince de orta da kalıverir vesselam.