'Dinselliğin zorlandığı tek alan var; tıpkı sermaye sınıfı gibi o da işçi sınıfının mücadelesinden, sınıfsız ve sömürüsüz toplumdan korkuyor.'

Genel oyun çalınmasında tarikat ve cemaatler

Dinsellik siyasette, devlette, hukukta, toplumsal yaşam tarzında, ekonomide olduğu gibi seçme ve seçilme hakkına müdahalede de etkin ve örgütlü. 

Kapatılması gerektiği halde illegal olarak yaşatılan tarikat ve cemaatler bu konuda çok etkinler. Etkinliklerini devlet ve hukuk bağlantısıyla sürdürme konusunda da, Diyanet İşleri Başkanlığından camilere ve kurslara, kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmadan okullara ve eğitime, derneklerden vakıflara, siyasi partilerden ticari şirketlere ve dış bağlantılara kadar geniş bir ağa, siyasi ve ekonomik güce sahipler. 

Sermaye sınıfının içindeler, siyasi iktidarlarla ilişkilerinde becerikliler.

Sermaye ve iktidarı onlardan, onlar da sermaye ve iktidarından besleniyor; birbirlerini besliyorlar. Emekçi halkın kapitalist düzenle uyumlaştırılmasında, düzene şükürle rıza gösterilmesinde, huzurun (!) dinde aranmasında, işçi sınıfı düşmanı ya da sınıfsallığı yok sayan siyasi partilere oy verilmesinde bu para ve din ortaklığı çalışıyor; emekçilerin diğer hakları gibi genel oy hakkı da elbirliğiyle çalınıyor.     

Laikliğin paramparça edilmesine ve laiklik karşıtlığına, adının tutularak Cumhuriyeti yıkmaya, işçi sınıfı düşmanlığına bütünsel bakmak şart. 

Erken seçim kısır tartışması sürerken siyasi parti sayısı da hızla artıyor (30.9.2020 kayıtlarına göre, 2020’de 18 yeni partiyle, toplamda 95 parti). Seçime girecek parti sayısı şimdilik 15.

Seçimin tarihi tartışması yapılıyor ama Türkiye Komünist Partisi'nin başlattığı ve sürdürdüğü adaletsiz seçim hukuku ve sistemi, bu sistemin adaletsizliğin sistemi olduğu, genel baraj, seçim bölgesi oyunları, seçimlerin sınıfsallığı ve düzen üzerine çalışmalar dışında ciddi, inceltilmiş ve bütünsel bir çalışma (genel bir özet için Boyun Eğme Dergisi, 9.10.2020, Sayı 234)  gözükmüyor. Düzen tartışılmadığı gibi, “acaba ne gelecek” diye diye AKP-MHP ittifakının seçim yasalarındaki değişiklik önerileri -aslında yeni tuzakları- bekleniyor.

Devasa çürümüşlüğün ve çöküşün içinde, yeni siyasi partilerin ve mevcutların seçime katılabilmesi koşullarını yakalama çabalarıyla birlikte adaletsiz seçim sistemiyle seçime gitme genel kabul görmüşken ve ipler AKP elindeyken bolca pazarlığa girileceği, halkın bu pazarlıklara alet edileceği açık seçik belli oluyor. 

Milliyetçiliğin, memleketliliğin, ağalığın, yandaşlığın, ekonomik gücün yanında tarikat ve cemaatlerin blok oy depoları var ki düzen siyasetinin bu oy depolarının üzerine gitmesi konusunda hiç emare yok. 

Cumhuriyetle yeraltına giren, Cumhuriyetten günümüze gericilikle birlikte gizlenme gereği duymadan palazlanan, çok partili döneme geçişi lehlerine çeviren, 12 Eylül faşist darbesiyle yer üstüne çıkan, AKP döneminde legalmiş gibi yayılan ve örgütlülüğü güçlenen, manevi yaşam hakkını ve toplum sağlığını bozarak akılları dinsellikle gölgelerken maddi yaşama hemen her alanda el atan, ekonomik ve nüfuzsal güçlerini kimi küçük iç çelişkiler dışında sermayeyle ve siyasal iktidarla paylaşan tarikat ve cemaatlerin Demokrat Parti döneminde hızlanan ekonomi-siyaset-siyasi parti-seçim-devlet ilişkileri ve iktidar güçleri büyüdükçe büyüdü.

 “…(i)stibdatı izale edeceği ve mübarek milletin dini hürriyetine nail olacağı kanaatıyla Demokrat Parti’ye müzahir olmuş” Nurcuların DP’nin seçimlerde iktidara gelmesinde büyük rol oynamaları gibi Fethullah Gülen cemaatinin de AKP’nin iktidara gelmesinde ve devamında büyük rolü var. Bu ortaklığın ABD desteğiyle başladığı da bilinmez değil.

Diğer tarikat ve cemaatler ne dışarda kaldı ne de sindirildi. Hep iç içe oldular ve hep paylaştılar. Zamanı geldiğinde de, “mezardakileri kaldırıp oy kullanmayı” telkin eden Gülen’in cemaatinden boşalan yerlere (ki ne ekonomide ne siyasette ne de devlette tam bir boşaltılma olmadığı, pazarlıklarla yerleşimin sürdürüldüğü açık) diğer tarikat ve cemaatler yerleşti, yerleşmeye de devam ediyor. Bu dinseli de içeren siyasi ve ekonomik paydaşlık AKP’nin uzun iktidarının en büyük destekçisi ve blok oy deposu.     

Düzen içi siyasetin tarikat ve cemaatlerin üzerine gitmeyişinin, laikliğin çarpıtılmasına ve parçalanmasına göz yummasının büyük nedenlerinden biri sermaye sınıfının çıkarı için emekçileri sınıflı düzene yapıştırmak iken bir diğeri de sermaye sınıfının tahakkümü için blok oy gücü. Laiklik bu uğurda feda edildi, din devletin ve siyasetin içine hem de örgütlü olarak bu uğurda yerleştirildi. Bilimsel eğitime, yaşam tarzına, kadına, çocuğa, evrim teorisine bu uğurda saldırıldı. Aydınlanmacı Cumhuriyet bu uğurda yıkıldı. Her şey sermayenin sınırsız tahakkümü için, emeği sömürmek için.

Bireyi tutsak eden dinsellik örgütlenmede, kitleselleşmede, camileri kullanmada, siyasal ve ekonomik güç haline gelmede, partileşmede, devlete ve hukuka yerleşmede, eğitime ve toplumsal yaşam tarzına el atmada hiç zorlanmadı; sermayenin sınıfının desteğini aldı.

Dinselliğin zorlandığı tek alan var; tıpkı sermaye sınıfı gibi o da işçi sınıfının mücadelesinden, sınıfsız ve sömürüsüz toplumdan korkuyor. Bu toplumda gerçek laikliğin ve dinsel özgürlüğün yaşanacağını, genel oy hakkının ve hiçbir hakkın çalınmayacağını duydukça korkusu artıyor.