Karanlık büyüdükçe çaresizlik büyüyor ancak bunca bağıran dâhil hiç kimse örgütlenip bu çürümüşlüğe karşı diklenmeyi düşünmüyor. Oysa ülkeye bu hale getirenlerin gemileri battı.

Gemi battı…

İşçiler hakları için yürüyor, önleri jandarma tarafından kesiliyor, gazlanıyor, dayak yiyor, kelepçelenip içeri atılıyor.

Köylüler toprakları, suları, yaşam alanları için direniyor, jandarma barikat kuruyor, gazlıyor, saldırıyor, kelepçeleyip içeri atıyor.

Üç-beş kan emiciye verilen maden ruhsatlarıyla dağlarımızdan kesilen milyonlarca ağaca, kurutulan su kaynaklarına, doğal yaşamın yok edilmesine direnen doğa savaşçısı bir avuç erdemli insana aynı zulüm yapılıyor yetmiyor, para cezaları yağdırılıyor.

Anadolu’nun her köşesinden onlarca görüntü hep aynı işkence aynı zulüm üstüne.

Haklarını, hukuklarını, topraklarını, sularını, ağaçlarını savunanlar karşılarında devleti buluyor.

Bunun adı "devletin kendi halkına karşı savaşı" değil ise nedir?

Kentlerde ölümle cebelleşen milyonlarca yurttaş sisler içinde yollarını arıyor.

Hastaneler bahçelerine kadar dolu.

Esnaf çaresiz.

Milyonlarca kafe, lokanta çalışanı güvencesiz sokağa atıldı.

Sanatın kolu kanadı budandı, perdeler kapalı, şarkılar suskun.

Yoksulluk ve işsizlik rakamlarını, adalet bahsini artık konuşan bile yok.

Her yurttaşın önce bankalara sonra birbirlerine borçları var.

Durumdan memnun olanlar bu süreci fırsata çeviren patronlar ve onların yastığı, yorganı olmuş bir avuç çıkarcı siyaset ile o siyasete yatak olmuş din cambazlığı.

“Ekonomik tüm veriler iflası işaret ediyor” diyor bilim insanlığı.

Dinleyen yok.

Çözümü memleketin varını-yoğunu satmakta buluyorlar.

Katar adlı AKP ortaklığına “Yalova kentinin üç katı büyüklüğünde toprak satıldı” diyor haberler.

“Satan da aynı, alan da aynı” diyor yurttaş.

Duyan yok.

“Paramız pul oldu” diyor bir başkası, diğeri ekranlardan bağırıyor “Bu sistem çöktü.”

Gazeteci-yorumcu-akademisyen adıyla yemlenenler koro halinde “Ülke ayakta, şahlanıyoruz” diye yanıt veriyorlar.

Vatandaş cebindeki parayı gösteriyor “Ekmek param bugün var yarın yok, ben 45 yıl bu ülkeye hizmet ettim, suçum ne” diyor.

Gören yok.

Cezaevlerinde üstlerine atılan suçlar kesinleşmeden yatan binlerce insan bağırıyor.

KHK ile işlerinden olanlar bağırıyor.

Atanmayan öğretmenler bağırıyor.

Her ay üç kuruşa köleleştirilmiş milyonlarca insan bağırıyor.

Hayvan hakları savunucuları bağırıyor.

Çocuk hakları savunucuları bağırıyor.

Kadın hakları savunucuları bağırıyor.

Hasta hakları savunucuları bağırıyor.

Tabipler, sağlık emekçileri bağırıyor.

Eğitim emekçileri, aileler bağırıyor.

İşsizler, emekliler bağırıyor.

Sanat emekçileri bağırıyor.

Yerin değil düzenin kulakları, akılları, yürekleri sağır.

Karanlık büyüdükçe çaresizlik büyüyor ancak bunca bağıran dâhil hiç kimse örgütlenip bu çürümüşlüğe karşı diklenmeyi düşünmüyor.

Oysa ülkeye bu hale getirenlerin gemileri battı.