Geride bıraktığımız yılın en çarpıcı sonucu hücre bile olmayan bir virüsün dünya kapitalizmini çöküntüye uğratması oldu.

Geçen yılın kısa bir değerlendirilmesi

Bu yılın ilk yazısında bir konuya odaklanmak yerine geçen yıla kısaca bakmak yerinde olacak.

Geride bıraktığımız yılın en çarpıcı sonucu hücre bile olmayan bir virüsün dünya kapitalizmini çöküntüye uğratması oldu. Aşağıdaki grafik sadece İngiltere’nin üretimindeki (GSMH olarak) %13’ü aşan çöküntüyü gösteriyor.

İngiltere’nin GSMH’da 2020-21 yıllarında %13’ten fazla bir daralma olacağını tahmin eden grafik görülüyor. https://www.ibisworld.com/industry-insider/coronavirus-insights/the-glo…

Oysa yıllardır bir virüsün yol açabileceği pandemiye karşı bilim insanları, ülkelerin istihbarat servisleri vb. hükümetleri uyarıyordu.

Dünya çok küçülmüş, üretim sınırları aşarak bütünleşmiş, ancak üretim araçları bir azınlığın özel mülkü olarak kalmıştı. Bu uyumsuzluk salgının bir pandemiye dönüşmesinin ve milyonlarca insanın yaşamını yitirmesinin esas nedeni olarak karşımıza çıktı.

Bir virüsün neden olduğu salgını izole etmek ve kurutmak için insanlığın yeterli birikimi vardı. Kaldı ki Vietnam, Küba gibi ülkelerdeki salgına karşı verilen mücadele bunu kanıtladı. Ancak dünyanın genelinde sermayenin kendini kurtarmayı hedefleyen bencilliği ve yarattığı toplumsal ortam buna izin vermedi.

Üç haftalık bir karantinayı hemen çoğu devlet uygulayamadı. Sermayenin üç haftalık emek sömürüsünden vazgeçememesi bir yana, dünyada yüz milyonlar üç hafta içinde sokağa çıkmadıkları takdirde açlıktan ölebilirdi ve onları evlerinde besleyecek bir sosyal devlet örgütlenmesi kapitalizmin krizi içinde çoktan elden gitmişti.

Toplumsal eşitsizlikler ve hastalığın yayılma hızı bir kısır döngü oluşturdu ve birbirini çoğalttı. Dünyanın her yerinde esas hastalıktan telef olanlar emekçiler oldu, buna karşılık pandemi işsizliği ve yoksulluğu katladı.

ABD’de açlıkla yüz yüze gelen insan sayısı 50 milyona yaklaştı. Birleşik Krallık’ta (İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda) nüfusun %23’ü yoksulluk sınırının altında yaşar hale geldi. Emperyalist hiyerarşinin tepesindeki ülkelerde her on kişiden biri işsiz kaldı.

Geçen yılın bir diğer önemli sonucu ise, emperyalist rekabette ticaret savaşının sonuçsuz kaldığının görülmesiydi. Dünyanın bütün üretim süreçlerinin birbirine tedarik zincirleri ile bağlandığı bu koşullarda ticaret savaşı imkânsızdı. Emperyalist rekabeti sürdürenlere bu koşullarda savaşmak daha makul gözükmeye başladı. 

Bu dönemin perdesi İran’da nükleer fizikçiye karşı gerçekleştirilen suikast ile açıldı. İran bu koşullarda şimdi bir kez daha sıkıştırılıyor. Önümüzdeki günlerde işin nereye varacağını göreceğiz.

Geçen yılın bir diğer önemli sonucu ise, uluslararası bütünleşmenin emperyalist projelerle sağlanamayacağının görülmesi oldu. İngiltere kesinkes Avrupa Birliği’nden ayrıldı. Uluslararasında işbirliği konusu olabilecek birçok konu savaşın eşiğine getiren derin gerilimlerle ilerledi. Uluslararasında kaynaşıp bütünleşmenin ancak sosyalizm altında başarılabilecek bir süreç olduğu daha iyi fark edildi.

Öte yandan geçen yılda çok önemli emekçi hareketlerine tanıklık ettik. Bolivya’da Morales’in darbeye karşı zaferi, Hindistan’da yüz milyonlarca işçi ve tarım emekçisinin grevi, Fransa’da durdurulamayan emekçi hareketliliği önümüzdeki yıllarda dünyada nelerin olabileceğine ilişkin bir fikir verdi.

Ancak ABD’deki seçimlerin az bilinen ve sönük gözüken yanı belki en önemlisiydi. Trump gericisi ve ABD derin devletinin gedikli çavuşu Biden arasındaki çekişmenin ağırlık noktasını oluşturduğu seçimlerde işçi sınıfının bağımsız siyaseti de temsil edildi. 

Bu basıncın ne kadar boğucu olduğunu Türkiye’ye bakarak tahmin edebilirsiniz. Bir yanıyla bürokratik/yasal engeller işçi sınıfının aday çıkarmasını bile neredeyse imkânsız kılarken, öte yandan yaratılan ideolojik ortam özünde birbirinden farkı olmayan adayları büyük bir ölüm kalım sorunu gibi ileri sürmüştü.

Bu koşullarda Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi seçime adayını sokabilmek için büyük bir mücadele vererek pandemi koşullarında imza topladı ve 13 eyalette seçime katılma hakkı elde etti. Adayları La Riva 2016’ya göre oylarını artırarak 85 bine çıkardı ve bu ABD tarihinin son 40 yılındaki sosyalizm programına verilen en yüksek oydu.

Bu mütevazı başarının ne kadar önemli olduğunu anlamak için çok beklemeyeceğiz.