Neo Osmanlıcılarımız Fransa ile kriz çıkınca bu tarihte kendilerine uymayan tek unsur olarak Pierre Loti’yi buldu, değiştirelim diye kampanya açtı.

Frenk şairin kahvehanesi

“Karyağdı Baba Tekkesi” Eyüp’e ve Haliç’e hâkim bir tepedeydi. Tekke 60 yıl önce buraya göçüp yerleşen tarikat erbabı tarafından kurulmuştu. Ülkenin fırtınalı yıllarıydı. Tarikatların bir kısmı devletin büyük bir sorun olarak gördüğü yozlaşmış Yeniçeri Ocağı ile iç içe geçmişti.

II. Mahmut, 1826’da Yeniçerileri usulünce hallettikten sonra ocağa manevi destek veren Bektaşileri de halletmek üzere bir “Meşveret Meclisi” kurdurttu. Meclise çağrılanların çoğunluğu Sultanının Bektaşilerin yerine geçirmek istediği Mevlevi Tarikatının temsilcileriydi. Böylece tarikatı tarikatlara kapattırmış olacaktı. 

Meşveret Meclise çağrılanlardan Balmumcu Mustafa Efendi, Karyağdı Tekkesinin yakınındaki Çolak Hasan Efendi Tekkesinin temsilcisiydi. Çolak Hasan Nakşibendi’ydi. Mevleviler ve Nakşiler padişahın alelacele oluşturduğu mecliste kafa kafaya verip Bektaşi tarikatının kapatılmasına, müritlerinin kovalanmasına karar verdi. Mahmut kararın uygulanması için hiç vakit geçirilmedi. Tarikatlar basıldı, tarikat mensupları yakalanıp hapse atıldı. Devlet nezdinde saygınlığı olan dervişler sürgüne gönderildi. Kovalamaca 20 yıl boyunca sürdü. Reformlar tarihimizin ilk vakalarındandır. 

II. Mahmut’un adını Gavur Padişah’a çıkaran bu reformla kapatılan tekke sayısı iki yüze yakındır. Bizim gariban Karyağdı Tekkesi de kapatılanlar arasındaydı. Tekkenin şeyhi derdest edilip dervişleriyle birlikte Aydın Birgi’ye sürüldü. Malvarlıklarına el konuldu, binaları yıkıldı. Tekkeden geriye sadece bahçenin kıyısındaki türbe kaldı. Hâlâ yerindedir.

***

“İdris-i Bitlisi Çeşmesi” Karyağdı Baba Türbesinden 100 metre yukarıda, İdris Köşkü Caddesindedir. Çeşmeye adını veren İdris-i Bitlisi veya Bitlisli İdris, Kürt kökenli bir Osmanlı Kapıkuludur. Mevlânâ İdris, aslı molladır, olarak da anılır. Osmanlı mollasıdır. Devlette yükselmesi “sofu” Bayezid zamanına rastlıyor. Bayezid İran’dan göçüp gelen Şah İsmail kaçkını, haliyle Şiiliğe düşman bu mollayı keşfetmiş, ödüllendirmiş. Bir padişahlar tarihi, “Heşt Bihişt”, yazması için özendirmiş. Sonra, saray içi çekişmeler nedeniyle kızağa çekilmiş, küsüp Mekke’ye göçmüş. Bayezid ölünce tahta oğlu Selim çıkmış. Yeni Sultan Yavuz Selim, Şii Safevi devletinin Anadolu Kızılbaşlığı üzerindeki etkisini kırmak üzere sınıra bir duvar örmeye karar vermiş. Duvar Sünniliktir. Bunun yanında İran’la Aleviler arasına bir de Kürt tampon bölgesi kurmayı planladığını tahmin edebiliyoruz. Şah İsmail’e düşman olmasının yanında Kürt kökenli olan Bitlisli İdris’in bu planı hayata geçirmek için en uygun adam olduğunu söylemeye gerek yok. Selim’le ortak noktaları Kızılbaş korkusu veya aynı anlama gelmek üzere düşmanlığıdır. 

Haliyle Selim, İdris-i Bitlisi’ye bir miktar para göndererek gönlünü aldı ve saraya geri dönmesini sağladı. İdris’in ilk işi Safeviler’le Osmanlı arasında seçim yapmakta zorlanan Kürt beylerini ikna etmek oldu. Duvar örüldükten sonra Selim’in emriyle Anadolu içlerine Kızılbaş avına çıkıldı. Bu avda 40 ila 70 bin arasında Kızılbaş’ın halledildiği iddia ediliyor. Bitlisli İdris, duvarı tahkim etmek üzere Selim’i halifelik ilan etmeye de ikna etmişti. Mısır’a sefer düzenlediler ve kendini halife sanan bir zavallıyı İstanbul’a getirip halifeliği Selim’e devretmeye ikna ettiler. Şiiliğe karşı duvarın son tuğlasıdır.

Molla İdris, Yavuz Selim’le aynı yıl, 1520’de öldü. Mezarı, İdris Köşkü Caddesi'nin kıyısına gömüldü. Adını taşıyan çeşme hayratıdır. Her ne kadar bir tarikata mensup olmadığı söylense de Nakşibendiye hanesine yazabiliriz.

Mezarının bitişiğindeki Bektaşi Tekkesini kapatan Gavur Padişah, doğan boşluğu Mevleviler ile doldurmaya çalıştı. Ancak Bektaşiler Mevlevi kılığında devlete sızmayı başarıyordu. Vazgeçtiler, Nakşibendiliğin amaca daha uygun olduğuna karar verdiler. Nakşibendilik artık Osmanlının yarı resmi tarikatı olacaktı.

***

Uçlarını Karyağdı Baba Türbesi ve İdris-i Bitlisi Çeşmesinin tuttuğu Bektaşi Tekkesinin Eyüp’e bakan yüzünde küçük bir kahvehane var. Kahvehanenin binası aslında Karyağdı Tekkesinin bahçesi içinde. Bu mahalle kahvesinin ünlenmesinin sebebi “Aziyade”nin yazarı Fransız yazar Louis Marie Julien Viaud. Şimdi Pierre Loti olarak biliyoruz. Yazarın Aziyade’ye platonik aşkı bu kahvede somutlaşmış gibi adeta. Loti, Aziyede üzerinden “Şark” diye adlandırdığı hayali bir dünya kurmuştur ve kurgusuna âşık olmuştur. Kahvede oturup kahvesini yudumlayarak bu kurguyu yaparken arka bahçe hakkında bilgi sahibi olup olmadığını bilmiyoruz. Bilmediğini varsayıyoruz. “Şark” diye adlandırdığı bu hayal alemi gerçekte sert sınıf savaşlarının arenasıdır zira. Sınıf savaşı olmakla birlikte o savaşta her şey saraya, dine, tarikatlara aitmiş gibi görünür. Loti, görünüşün yazarıdır.

İlginç, en büyük iki şairimizin, Fikret’in ve Nâzım Hikmet’in, ilgisini çekmiş yazar. Tevfik Fikret, “Aziyade” hakkında Servet-i Fünûn dergisinde “Musâhabe-i Edebiyye” başlığı altında iki yazı kaleme almış. Yazılarında, Osmanlı kültürüne yabancılığının dışında Loti’nin ahlaksızlığı meşrulaştırdığını iddia etmiş. Kesinlikle haklıdır.  Oryantalizm ahlaksızlıktır!

Nâzım’ın yazara karşı tutumu ise Fikret’ten çok daha serttir…

"Tevekkül!
Kısmet!
Kafes, han, kervan
şadırvan
Gümüş tepsilerde raks eden sultan!
Mihrace, padişah,
Bin bir yaşında bir şah...
Minarelerde sallanıyor sedef nalınlar,
burunları kınalı kadınlar
ayaklarıyla gergef dokuyor.
Rüzgarlarda yeşil sarıklı imamlar ezan okuyor!" 

Nazım’a göre “Frenk şairinin gördüğü Şark” işte budur. Lakin ne dün ne bugün ne yarın böyle bir Şark olmamıştır. Şark, üstünde çıplak esirlerin aç geberdiği, Şarklıdan başka herkesin olan topraktır. Şarklılar açtır ama Şark ağzına kadar buğday dolu bir ambardır. Şarkın değil Avrupa’nın ambarıdır ama…

İki büyük şairimizin öfkesine karşılık devlet nezdinde pek makbul bir yazardır Pierre Loti. Mehmet Reşat kendisini saraya kabul ederek onurlandırmıştır. Abdülhak Hâmid, Hamdullah Subhi, Yahya Kemal, Celâl Sâhir gibi önde gelen şair ve yazarların girişimiyle İstanbul’da bir “Pierre Loti Cemiyeti” bile kurulmuştur. Loti, hem Osmanlının hem de Cumhuriyetin azizi olmayı başarmış az sayıdaki yazarlar arasındadır. 

***

Fark etmişsinizdir, Osmanlı tarihini neredeyse küçük bir bahçenin etrafında konuşuyoruz. Eyüp’ten tırmanışa geçip mezarlık boyunca yürürseniz adını Oryantalist yazar Pierre Loti’den alan kahveye varırsınız. Kahvenin hemen arkasındaki geniş alan Bektaşi Karyağdı tekkesinin II. Mahmut tarafından el konulan bahçesidir. Patikadan devam ederseniz Karyağdı Baba Türbesine varırsınız. Türbeden İdris Köşkü caddesine doğru ilerlediğinizde zalim İdris-i Bitlisi’nin mezarına çıkarsınız. Nakşi Çolak Hasan Efendi Tekkesi caddenin hemen aşağısında, mezarlığın bitişiğindedir. Hepsi birlikte uzun Osmanlı tarihinin bir özetidir. Dediğimiz gibi o tarihte her şey saraya, dine, tarikatlara aitmiş gibi görünür. Harem, hamam kıvamındadır ama aslında çok sert bir sınıf savaşının tezahürüdür.

Neo Osmanlıcılarımız Fransa ile kriz çıkınca bu tarihte kendilerine uymayan tek unsur olarak Pierre Loti’yi buldu, değiştirelim diye kampanya açtı. İktidar partisinin vekili Vahit Kiler, "Bitlisli olarak, bu ismin değiştirilerek Pierre Loti haline getirilmesi kanımıza dokunuyor” buyurdu. Belli ki Bitlisi’yi Bitlisli sanıyordu. 

“Çok bilgi dinden az bilgi bilimden eder” demiş atalarımız… Tarihin sırrı ayrıntıda gizlidir. Osmanlıcı bir şaşkınsanız orada tekkeleri, tarikatları, sofuları, padişahları ve onun zalim memurlarını görürsünüz. Tablonun tamamlayıcı unsuru olan Oryantalist yazarı yabancı unsur sayarsanız ki az bilgidendir. 

***
Şöyle bitiriyor şiirini Nâzım:

“Ben elimi size verdim,
size verdik bir elimizi
kucaklayın bizi
Avrupa’nın sankulotları!
Surelim yan yana bindiğimiz al atları!
Menzil yakın
bakın
kurtuluş günü artık sayılı.
Önümüzde şarkın kurtuluş yılı
bize kanlı mendilini sallıyor.
Al atlarımız emperyalizmin göbeğini nallıyor.”
Önümüzde Şarkın kurtuluş yılı, menzil yakındır!