Komünist Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’si, içine doğduğu çukurun karanlığına rağmen aydınlıktan yanadır. Fosforlu Cevriye, yoldaşımızdır…

Fosforlu Cevriye kimdir?

Bir aylık aradan sonra nerede kalmıştık? 14 Mart Tıp Bayramı’na tükenmişlik ve kaybettikleri meslektaşlarının hüznüyle giren sağlık emekçilerini mi yazmalı? Atanamayan, hayal kırıklığı içinde bekleyişleri süren gencecik öğretmenler dururken, ilkokullarda imamların ve kara çarşaflı eşlerinin görevlendirilmesini mi?

“Sevdiklerini Bayraklı’da yitiren depremzedelerin ‘Rıza Bey Apartmanı park olsun’ talepleri geçtiğimiz günlerde sonuç vermiş ve ‘bazen güzel şeyler de oluyor’ diye yüreğimize su serpilmişti ya hani, hepsi yalanmış” diye yazılır mı? “Binalar eskisi gibi dikilecekmiş, park dedikleri binanın önüne konduracakları küçük bir anıtmış meğerse” denir mi? Parkta oynayacak yaşta çocukları vardı bu insanların, artık yok… Soğuk ve yüksek beton binaların ağırlığı çökecek bir de acılarının üstüne, alt tarafı bir yeşil alandı istedikleri… Desem yeter mi anlatmaya?

Bu arada bir fosforludur almış başını gitmiş. Hayat gailesi işte, birkaç günlük meseleymiş, atlamışım. Yazmaya niyetlendiklerimin arasından sıyrıldı geldi yine de bizim Fosforlu’muz. Belki, yaşamın ona sunduğu tüm kötülüklerin içinden bir yıldız gibi parladığı içindir. Yaratıcısı Suat Derviş’in cümleleriyle: “Bu türkü, karakoldaki aynalarda kendini seyreden, kollarında damga olan, gözlerinde kara sevdası okunan fosforlu bir güzeli anlatıyordu. Karanlık bir gecede gökten düşüp parçalanan bir yıldız gibi, sular üstünde fosforlu bir iz bırakarak kaybolmuş Fosforlu Cevriye’yi…”

Hoşlarına gitmeyen her tavır ve hareketlerinde kadınlara layık gördükleri sıfatı açıkça kullanamayınca, fosforlu deyivermiş anlaşılan. Bilemiyorum, Suat Derviş’in 1944 yılında yazdığı bu değerli eserinden önce de kullanılan bir sıfat mıdır, bizim aklımıza fosforlu deyince bir tek Fosforlu Cevriye gelir.

Yılmaz Özdil yazmış köşesinde. Dile dolanan fosforlunun bizim Cevriye olduğunu söylemiş ve yazarı Suat Derviş’i uzun uzun anlatmış. Varlıklı, eğitimli bir ailenin özenle büyütülmüş kızı, Cumhuriyet’in ilk kadın yazarlarından biri olduğunu… Nâzım’ın sevdalısı, devrimci Reşat Fuat’ın eşi, pek çok devrimciyi evinde saklamış eşitlikçi, aydın bir kadın olan Suat Derviş’i yazmış. Komünist damgası yediğinden bahsetmiş bir de, komünisttir dememiş. Ben diyeyim. Suat Derviş bir komünisttir. Sosyalizmi yakından gözlemleme şansı bulduğu Sovyetler Birliği gezisi ve ardından yazdığı “Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum” adlı eseri komünist damgası yemesine neden olmakla kalmamış onu bir komüniste dönüştürmüştür.

Suat Derviş’in eserlerine yakından bakarsanız, fikirlerinin dönüştüğü bu zamanlarda yazdıklarının başkalaştığını da görürsünüz. Aynı zamanda bir gazeteci olan Suat Derviş, bilmediği bir dünyanın peşine düşer, geçim derdindeki insanların hikayelerini taşır yazılarına. İşçi kadınları, işsizleri, evsiz çocukları anlatır. Fosforlu Cevriye komünist Suat Derviş’in, gündüzleri görmezden gelinen, geceleri unutulan sokaklara, o sokakların ev sahiplerine baktığında gördüklerinin anlatımıdır. Fosforlu, hayatta kalmak için bedenini satmak zorunda olan bir kadın, Fosforlu arka sokaklarda bir başına büyümüş bir çocuktur. Kaybetmeye mahkum edilenlerden, toplumun dışladıklarından biri, Suat Derviş’in bu eseriyle yeniden var olmuştur.

Fosforlu Cevriye, gizlenmek zorunda olan bir devrimciye gönlünü kaptırdığında onunla birlikte yaşamı yeniden sorgulamayı da öğrenir. Kendisine hiç bir karşılık beklemeden evini açan, bedenine değil yüzüne bakan bu adamı tutkuyla sever. Sevdiği adamın hiç bilmediği ama iyi olduğunu hissettiği ideallerine yaklaşır. Yoldaşı olmaz, olmasına yaşamı müsade etmez ama bir yoldaş gibi veda eder ona, hepimize…

Erendiz Atasü, Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye ve Ankara Mahpusu romanlarını incelediği bir yazısında şöyle der: “Roman Cevriye’nin salt aşk yüzünden kendini feda etmediği, ezilenlerin dostu olduğunu kuşkusuz sezdiği delikanlı sayesinde örtük de olsa bir sınıf bilinci kazandığını duyumsatır okura”.

Komünist Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’si, içine doğduğu çukurun karanlığına rağmen aydınlıktan yanadır. Belki topluma yabancıdır ama iyi olanı ayırt edebilecek, onun peşinden gidecek kadar güzel bir insandır. Fosforlu Cevriye, yoldaşımızdır…