Ali Rıza Aydın kapitalizmin yedek ve ucuz işgücü olarak işsizleri nasıl tuttuğunu, düzenin 'fazlalık' ayarını yazdı.

Fazlalık ve düzen ayarı

Kapitalizmin değişen sermayeye göre “fazlalık” ilan ettiği emekçiler olduğunu, fazlalıkları da yedek ve ucuz işgücü olarak “işsiz” beklettiğini biliyoruz. 

Kapitalizm sömürdüğü toprakların halklarından yararlanırken de fazlalıkları ayırdı.  Yarattığı gelir dağılımı uçurumunun dibi fazlalık dolu ve dünyada açlık sınırının altında yaşayan, açlıktan yaşamını kaybeden milyarlar var.

21. yüzyılın bilimsel ve teknolojik gelişmelerine karşın virüs salgını da yok etme kervanına eklendi. Evet, bir yerde yoksul-zengin, yönetilen-yöneten ayrımı tanımıyor gibi gözüküyor ama istatistikleri etkilemeyecek derecede tekil örnekleri ayırırsak, vururken ve önlemleri alınırken de iyileştirme sürecinde de sınıfsallığı açık ve tartışılmaz olan bir virüsle karşı karşıyayız.       

Sosyal devlet, sosyal yardım, dinsellik, kader ve ecel karışımlı alalamalarla kimseyi kandıramaz, sınıfsallığın üstünü örtmezler.

Fazlalıkların açlığa, doğal afetlere, savaşlara, katliamlara, göç zorlamalarına dayanarak yok edilmesi kapitalizmin umurunda değil, bir yere kadar da umurunda. Nihayet hem emeğe ihtiyaçları var, hem de üretemeyenler ve yaşlılar gibi fazlalık ayarına ihtiyaçları var. 

Bir yandan da doğayı ve insanlığı içine soktukları batak içinde kendi çürümelerine önlem alma nedeniyle reformlara ihtiyaç duyuyorlar. Ya baskı ve reform karışımıyla sürdürecekler düzenlerini ya da eriyip yok olacaklar emeğin gücü karşısında… 

Devlet, hukuk, siyaset, demokrasi, seçim, din gibi üst yapı kurumları var ellerinde, bir de iyi bildikleri uzlaşmacılık ve uyum politikaları. 

“Sosyal” sihirli kavramı imdatlarına yetişiyor ve ekleyiveriyorlar kurumların başına: sosyal devlet, sosyal hukuk devleti, sosyal demokrasi… 

Bizde de Batıda da siyasal iktidar liderlerinin salgın günleri konuşmalarına, alınan kimi önlemlere bakılınca kapitalist dünyada tarih içinde yaşanmış kısmi ilerleme dönemlerinden kopyalayıp yapıştırmalar dışında farklı ne görünüyor? 

“Eskisi gibi olamayacak” dedikleri önceki sosyallerin yinelenmesiyle yeni sömürgecilik yollarının aranması. 

Yeter ki kapitalizm sürsün… 

Devlet ve hukuk teorileriyle tabii ki uğraşır o teorileri geliştiririz; tabii ki sosyal hukuk devletinin araçlarını devreye sokar demokratik toplum düzeninin eksiksiz sürdürülmesi için çaba sarf ederiz, adaletli seçim sistemine geçeriz, parlamenter rejimi güçlendiririz, yargıyı bağımsızlık hattına taşırız, hukuku üstün kılarız, kimi temel kamu hizmetlerinde özelin yanında devleti de etkin kılarız, hatta bunları biraz ileriye de taşırız ama kapitalizm sürsün diyorlar.

Daha ne diyorlar:

Salgına karşı önlemler alınsın ama üretim devam etsin, işçiler güvencesiz çalıştırılmaya devam etsin, mevsimlik işçilere dokunulmasın, kayıt dışı çalışmaya ses çıkarılmasın; itiraz eden olursa soruşturma açarız, ücretsiz sokağa bırakırız.

Evlerinizde kalın, ekonomiyi destekleriz ama yalnızca patronlar için. Size kırıntılar yeter. 

İnfaz yasası çıkarılsın ama bizim teklifimizle; siyasilerin, düşünce ve ifade özgürlüğü kullananların, muhaliflerin özgür kalmalarına izin vermeyiz. Sağlıkta eşitlik vs tanımayız.

Virüs salgınında sağlık sistemi önemli ama sağlık emekçileri yaşamları pahasına özveride bulunsun, sağlık patronları istediği gibi davransın, sağlık piyasadan uzaklaştırılmasın; bir de öyle şiddet yasası teklifi gibi teklifler gelmesin.

İyi beslenin, ellerinizi sık yıkayın ama dünyada açlıkla kırılanlar, suyla-sabunla buluşamayanlar bizi ilgilendirmez.   

Laikliği savunuruz ama dinsel özgürlüğün laikliğin üzerinde tepinmesine ve Diyanet İşlerinin her yere ve her şeye el atmasına göz yumarız.

Bağış, yardım, zekat toplarız ama muhalif belediyelerin toplamasına izin vermeyiz.

Maske, kolonya, yardım dağıtırız ama devlet olarak değil, cumhurbaşkanı hediyesi olarak.   

Demokratik ülkedeyiz ama eleştiri sınırını biz belirleriz, siyasi iktidarın eleştirilmesine, sömürü düzenine karşı direnişe izin vermeyiz.

Medya olsun ama gazetecilerin yalnızca merkezî haberleri yazmasını ister farklı görüşlere göz açtırmayız. 

Küba’yı takdir eder, alkışlarız ama BM oylamasında mahkum edilmesine rağmen emperyalist ablukaya ses çıkarmayız.

Düzenimizi revize ederiz ama bu düzenin değiştirilmesine izin vermeyiz.

Yeter ki kapitalizm sürsün…

Emekçi halk virüs için temizlik yaparken ellerini ovuşturuyor; patronlar fırsatçılık planları, siyasi iktidar da iktidarını sürdürme fırsatları için…

Bir de üretime, artı-değere katkısı olamayan gereksiz fazlalıkların temizlenmesini dinselliğe bağlayarak gerçeklerden kaçma yolları arıyorlar.

Ne diyor düzen yanlıları: “Biz devletle, hukukla, kurum ve kurallarla oynarız; reform yapar sosyalliğe de yanaşırız kendimizce; ama yeter ki Türkiye ittifakı olsun, sömürü düzenimiz sürsün, sermaye sınıfı yaşasın”… 

Öyle mi?

İşçi sınıfının birikimine ve örgütlü mücadelesine dayalı yanıtı net: Yağma yok sosyalizm var.

“Yaşlı” diye anılan, oysa yaşını başını almış eski toprak olarak yaşayıp biriktiren, yaş tahtaya basmayan eski tüfeklerin yanıtı da net: “Yaşayı gör yaşayı, sonra gör temaşayı”…