'Ya sol Türkiye, ya yok Türkiye!' kavşağında, kanlı TİT müdahaleleri pişiriliyor. Şansları yok, ama kaos ekince, o toz duman içinde servetlerini kaçırabileceklerini, kendilerini kurtarabileceklerini düşünüyorlar.

Ekonomik TİT'ten, siyasal TİT'e ve tersi

Gerçi bazı okurlar için “malumu ilam” gibi olacak ama, biz yine de genç kuşağı düşünerek bir hatırlatmayla başlayalım: TİT, özellikle 12 Eylül öncesinde solcuları öldürmek üzere derin devlet destekli veya onaylı faşist bir cinayet şebekesiydi. Açılımı, kimi iddialara göre, “Türk İntikam Tugayı”. Türkiye'nin birkaç on yıl içinde cumhuriyetçi geçmişini faşist bir programla kazımayı hedefleyen, en azından Türkiye'yi eşitlikçi, özgürlükçü bir ülke haline getirmeye çalışan sol dalgayı, onun en değerli beyinlerini ortadan kaldırarak engelleyeceğini bilen bir katiller çetesi... Mihri Belli'nin bu katillerden birini, Cengiz Ayhan, ağır yaralanmasına rağmen nasıl kovaladığı devrim tarihimizde yazılı. Ama bu direniş, TİT'in bütünsel hesabını akamete uğratamadı. 12 Eylül “başarıyla” sahnelendi.

Biz bugün TİT'in asıl açılımının başka bir şey olduğunu tarihsel gelişime bakarak iddia edebiliriz. Mesela “Türk İslam Tugayları” olarak bir açılım da mümkün. Son günlerde hangi sitelerde, hangi camilerde ne tür hesapların yapıldığını, bazı eski solcu yeni dinci militanların televizyon programlarında ağızlarından kaçırdıkları sözlerle kamuoyu da öğrenmiş oldu. Türk gericiliği, en azından bir bölümüyle, “Türk İslam Tugayları” halinde ülkede nihai bir hesaplaşmaya hazırlandığını duyurdu. TİT'in bir açılımı da bu olsun; öyle kabul edebiliriz.

Fakat gelmek istediğimiz yer biraz daha farklı.

Üç sektörlü tuzak: Çöktüler

Bu kirli kısaltmanın asıl açılımı üç cani sektörden oluşuyor. Tekstil, inşaat ve turizm sözcüklerinin baş harflerinden türetilmiş bir formül aslında TİT. Bu tezi ortaya atan yine Yalçın Küçük Hocamızdı. Redaksiyonunu Mesut Odman Hocamızın yaptığı 2000 tarihli “Tekelistan” kitabının “Recapitulation” başlıklı bölümünde, TİT ve marifetleri, faşist terörle nasıl iç içe geliştiği, dolaysız ve dolaylı etkileriyle tüm toplumu nasıl çürüttüğü incelenmişti. Yalçın Hocamız, bu tezi başka yerlerde de işledi. Ülkemizin kaderinin bu üç cinai sektörle nasıl bir kapana kısıldığını o analizin üzerinden 20 yıl geçince, bir cumhuriyet enkazı içinde, çok daha iyi anlıyoruz.

Böyle bakıldığında 40 yıl önceki tarihte, 24 Ocak 1980 kararlarının ve bu darbe programını pratiğe geçiren 12 Eylül'ün, en geniş anlamıyla bir TİT operasyonu olduğunu rahatça ileri sürebiliriz. Türkçülüğü ve İslamcılığı zaten malum. Asıl önemlisi, Kemal Derviş'in Dünya Bankası bünyesindeki kurtuluş reçetelerine/raporlarına uyan üç sektörle Türkiye'de çağ atlama rüyaları görülmesiydi. 12 Eylül'deki faşist darbeyle, bol İslam soslu Türkçü baskı rejiminde tekstile, inşaata ve turizme kapaklanan Türkiye, 2002 sonundaki AKP darbesine hazırlanmıştı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ipini bu üç sektör çekti.

Üçü de bugün çökmüş durumda.

Dolayısıyla Türkiye çökmüş durumda. 12 Eylül'ün hayırlı oğlu AKP, misyonunu yerine getirdi ve “1923 Projesinin” son kırıntılarını da kazıdı. Ama bu arada kendisi de bitti. Gerçi büyük başlar kendilerini güvenilir limanlara atmak için bazı kesimleri kullanacak tabii, ama denizin bittiğini anlamayanlar hâlâ var.

Gerçek, orta yerde ve tüm açıklığıyla duruyor. Bahane olarak şimdilerde koronavirüs salgını kullanılmaya çalışılıyor, fakat saklanamayacak kadar büyük bir çöküş bu. İnşaat ve turizmin yerle bir olduğu artık çocukların bile malumu. Tekstildeki durumu ise Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, nisan ayı sonunda açıkça ilan etti. Tekstil ve konfeksiyon sektörünün salgından en fazla etkilenen sektörler arasında olduğunu hatırlatan Eskinazi, bu sektörde yüzde 70’lere varan küçülmelerin yaşandığını kaydetti. Nisan ayının ilk yarısında tekstil sektöründe yüzde 70, konfeksiyon sektöründe ise yüzde 60'lara varan bir ihracat düşüşü yaşandığını belirten Eskinazi, büyük yıkımı itiraf etmek zorunda kaldı. Öyle görünüyor. İyi de, bir sektör başka nasıl yerle bir olur?

Ancak bunlar, elbette başka yerlerde de bulunabilecek gerçekler.

Ekonomik TİT çökerse

Ekleyeceğimiz şeyler var. Onlar önemli. TİT, siyasal bir müdahale olarak doğdu ve ülkeyi sosyalizm düşmanı bir programla (24 Ocak) faşist bir askeri darbeye (12 Eylül) hazırladı, sonra da rafa kaldırıldı. Çünkü yerini turizm, inşaat ve tekstilden oluşan gerçek TİT'e bırakmıştı.

Yani, birinci (siyasal) TİT, sahneyi ikinci “reel ekonomik” TİT için hazırlamıştı. Şimdilerde ise bu ekonomik TİT, yani son 40 yılı damgalayan “kir sektörleri” (Yalçın Küçük)  paramparça durumda. O zaman, depolarda, raf ve çekmecelerde hazır bekletilen yeni (siyasal) TİT şebekeleri (“Beyaz Toroslar”) göreve çağrılabilir.

Ülkenin ekonomisi çöktüğünde böyle bir zorlama herhangi bir işe yarar mı? Yaramaz. Bunlar gider ve bu coğrafyayı yangın yerine çevirmeye çalışırlar kendilerinden hesap sorulmasını engellemek için. Çünkü her renkten sosyal demokrat kolaycılığın, bu yangın yerinde bazı maceralara girişeceğinden ve kapitalizmi koruyacağından eminler. Örnek mi yok? Misal: Türkiye'nin ağababası Federal Almanya ve CIA, Nazi Almanyası'nın kodamanlarını bol bol istihdam etmedi mi? Bu coğrafyadaki parçalanmalar sonrası yeni kapitalizmlerde bu “tarz-ı siyaset” neden uygulanmasın?

Sadede gelelim: TİT sektörleri, bir ekonomik program olarak çöktü. O zaman, cinayet şebekeleri, sitelerde ve başka yerlerde, kayıp silahlarla bazı hesaplar yapıyor olmalı.

Ülkeyi paramparça etmekten zerre kadar çekinmeyen patron sınıfı, büyük boğazlaşmaya kendini hazır hissedebilir. Ama bu sınıfın hiçbir kesiminin elinde herhangi bir program bulunmuyor; tabii eğer parçalanma başlı başına bir program kabul edilmeyecekse...

Biz yinelemiş olalım: Halkımızın acılarını ancak sosyalist bir hükümet ve emekçi halk için planlı bir ekonomi dindirebilir. Kimse kendini kandırmasın, bu çöküşü kapitalist bir Türkiye'de engellemek mümkün değil. Bütün TİT'ler, sadece bir sosyalist iktidarla etkisiz hale getirilebilir.

Dizi filmlerdeki milletin ağzının suyu akıtan çete savaşları, çözülen Türkiye'nin tek gerçeği olma yolunda. Cumhuriyet kazınmış, devlet bitmiş, ülkenin ve emekçi halkın kaderi ruh sağlığı bozuk dincilere dağıtılan namluların ucuna asılmıştır. Türk-Kürt zenginleri, dincisiyle laikiyle, ülkeyi bu duruma getirdi.

Acı gerçekle yüz yüzeyiz. Krizdeki yüzümüz bu. Suçu aynalarda aramayalım.

“Ya sol Türkiye, ya yok Türkiye!” kavşağında, kanlı TİT müdahaleleri pişiriliyor. Şansları yok, ama kaos ekince, o toz duman içinde servetlerini kaçırabileceklerini, kendilerini kurtarabileceklerini düşünüyorlar. Kir ve cerahat, bizim coğrafyamızı ve emekçi halkını, ilerici aydınıyla birlikte boğacak. Sadece sosyalizm bu korkunç kaderi geçersiz ilan edebilir.