Çoğu insan aklının çöp kadar bile değerinin olmadığı bir ülkede çöpten ekmeğini çıkaranlara saygım sonsuzlaşıyor. Yaşasın hayat diyorum, yaşasın hayat, nasıl olacaksa.

Ekmek teknesi…

Geçtiğimiz Pazar günü tiyatro ve tüm sanat alanlarının sürüklendikleri yok oluşu canlı yayında anlatmaya çabaladık.

Ankara’dan bir yurttaş yayını izlemiş, sosyal medya üzerinden yazdı.

“45 yaşındayım ağabey dört sene öncesine kadar matbaası olan, kâğıt alım satışı da yaptığım çok iyi bir işim vardı. Baba mesleğiydi, yalnız bizim değil tüm ailemizin geçim kaynağı idi. AKP’li iki ilçe belediyesi ile zorunlu olarak iş yaptım. Her seferinde iş yerimde duvarda asılı olan Atatürk fotoğrafı için demedik bırakmadılar, uzatmayayım sonunda hem bizi, hem çalıştığım kâğıt ithalatçısı firmaları öyle batırdılar şimdi 2.5 yıldır kâğıt toplayıcılığı yaparak evime ekmek götürebiliyorum. Ben bir tiyatro tutkunuyum, yıllarca bazı oyunların afişlerini de bastım, geleceğimizin sanatla kurtulacağına inanıyorum. Sizlere yapılan düşmanlıkları izliyorum. Elimden ne gelirse yapmak isterim.”

Uzun uzun sus geldi bana, telefon numaramı yazarak sevgilerimi sundum.

“Bunlar gidecekler ağabey artık paylaşacakları bir şey kalmadı, siz sanatçılar umutsunuz vazgeçmeyin.” diye yanıtladı.

Bir an sokaklarda kâğıt ve benzeri atıkları toplayarak yaşamlarını sürdürmeye çabalayan o onurlu insanlığı düşündüm.

Geçen yıl Şişli’de çay içtiğim bir kahvenin yanındaki börekçi dükkânında genç bir vatandaşın tanımsız bir özen ve iştahla börek yiyişini izlemiştim. Ekmek teknesi ise iki tekerlekli bir taşıyıcıya geçirdiği kocaman bir çuval olarak cami duvarına dayalıydı.

- Sizin mi?

- Evet ağabey, iki yıldır benim daha önce babamındı.

Sustum bir süre, böreğini yemeğe devam etti.

- Burada börek lezzetlidir ağabey, çayın yanında güzel olur, söyleyeyim mi size de?

- Yok teşekkür ederim, az önce yemek yedim, çok zor olmuyor mu böyle sokak sokak kağıt toplamak?

- Alıştım ama bizimkine sokak sokak dolaşmak denmez ağabey, çöp çöp dolaşmak demek daha doğru.

Yine sustum, bitirdi böreğini, göz göze geldik.

- Size bir çay ikram edebilir miyim?

- Ayran içtim ama olur ağabey, sağ olun.

- Ev nerede, kaç kişiye bakıyor bu ekmek teknesi?

- Ev Çağlayan’da ağabey babam beni bununla okuttu, yıllarca İstanbul’da arşınlamadığı sokak, karıştırmadığı çöp kalmadı, iki yıl önce kaybettik, anam ve kız kardeşim var, kardeşim okuyor, ev kira, faturalar, mutfak derken çalışmadan olmaz.

- Ne okudunuz?

- Ben felsefe okumak istedim ama sonunda matematik hocası oldum.

Üç yıldır atanma bekliyorum. Benim gibi binlerce arkadaş var.

- Biliyorum atanmayanların durumunu.

- Bilmeyen mi var ağabey, kendileri de biliyor, vekilleri, bakanları, müdürleri, vatandaş, herkes biliyor ama çare üreten yok. Ben sizi AKM’nin önünde yaptığınız bir konuşmada dinlemiştim, öğrenciydim henüz. “AKM değil AKP yıkılacak” diye bitirmiştiniz.

- Evet, Ataol Behramoğlu ağabeyin sözüydü.

- Ama tersi oldu ağabey, AKM’yi yıktılar, AKP şimdi her şeyin sahibi.

- Yasaları, mahkeme kararlarını yok sayarak yıktılar.

- Ben orada çok oyun seyretmiştim ağabey. Opera, bale, konserler, aylık para biriktirirdim, otobüse binmez yürür, biriktirdiğim parayla AKM’den bilet alırdım, gişe kapının önündeydi. Şimdi yıkmışlar yerine tuhaf bir şey dikiyorlar. Kim bilir benim gibi kaç insanın daha anılarını çaldılar.

- Sizinle haberleşelim, izleyeceğiniz oyun olursa davet etmek isterim.

- Sağ olun ağabey, şehir tiyatrolarına ve devlet tiyatrolarına gidiyorum, biletler hesaplı, ayda en az üç oyun görüyorum ama opera, bale, senfoni artık yok.

Telefonumu veriyorum, gülerek ayrılıyoruz, ekmek teknesine varıyor, bir ayak hareketi ile yatırıp öndeki uzun kollarına tutunuyor, sokağın sonuna kadar ardından bakıyorum.

Çoğu insan aklının çöp kadar bile değerinin olmadığı bir ülkede çöpten ekmeğini çıkaranlara saygım sonsuzlaşıyor.
Yaşasın hayat diyorum, yaşasın hayat, nasıl olacaksa.