Geçenlerde Partisinin 100 yaşına basmakta olduğu günlerde TKP tarihinden ve bugününden, seçtiği yoldaşların portrelerini çizdi soL’da. Yedi yazı, sekiz yoldaş. Tam ressam olmasa da Fuat ağabeyin çok yönlü olduğu kesindir. Çok iş yapmış hayatında veya yapmadığı iş yoktur derler ya, o türden. Lakin yapamayacağı bir iş var ki, o da otoportre. İster istemez eksik kalmıştı yazı dizisi…

Dokuzuncu portre, sekizinci yazı

1946’da doğdu. Ailesi “sapına kadar cumhuriyetçiydi.” Sapına kadar demişsek Kurtuluş Savaşına subay olarak katılan dedelerin torunuydu Cemil Fuat Hendek: Anne-dedesi veteriner paşa, baba-dedesi kolordu komutanı. Çerkez. Hali vakti yerinde bir ailenin kavgacı, haylaz, meraklı çocuğu. Felsefeye, mimarlığa, sinemaya, resme ve keyifli yaşamaya meraklı. TED mezunu…

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar’da Bedri Rahmi’nin atölyesine misafir öğrenci olarak girer ama atılır. Atılmış olsa da, 1964’ün yaz aylarının aşağı yukarı tamamını Bedri Rahmi’nin Kalamış’taki evinde geçirir. Sanatçının aldığı profesyonel işlerde yanında çalışır. Evde ve işte, samimiyetle saygı duyduğu, yetersizliklerini ise daha 18 yaşında hissettiği bir kuşak aydınla tanışacaktır. İlerici, aydınlanmacıdırlar. Komünist olmaları gerekirken örgütsüzdürler. Eyüboğlu’nun kovduğu akademiye Tiyatro Dekorları bölümünden döner, mezun olur, üniversitede asistan olacaktır.

Fuat ağabey de örgütlü değildir, ama Ne Yapmalı’yı İngilizcesinden okuyacak kadar solun içindedir. Sarsılmakta olan dünyanın heyecanını paylaşır, İzel’le tanışır, 1968’de evlenmeye karar verirler. Grev ziyaretlerini aksatmazlar. Yine 1968’de Feridun Aksın Yeni Çağ dergisi verir okusun diye; “bürokratik” bulur Fuat. TİP içindeki karman çormanlıksa çok iticidir. Herhangi bir fraksiyonun parçası olabilecek gibi hissetmez kendini. Solcudur tabii ki; 12 Mart’ta başkalarının yanı sıra kaçaklığı sırasında İbrahim Kaypakkaya’ya da açarlar evlerinin kapısını. Köylü devrimciliği yüzünden sabahlara kadar ağız kavgası pahasına… Sinan Cemgil’i de tanır kişisel olarak, ama maceracı bulur. Kavgacı ve haylaz Cemil Fuat’ın akıl yolu proleter devrimciliğini, Partiyi aramaktadır.

Almanya’da Partiyi bulurlar

1974’te askerlikten sonra Almanya’ya yerleşirler karı koca. Bir TKP inisiyatifi olan Türkiyeli İşçiler Birliği’nin yayın organı İşçi Birliği’nin yazı kuruluna girer. “Partiye hayran olduğum için değil… Parti dünya komünist hareketinin parçası, örgütlü mücadelenin olmazsa olmazı olduğu için…” TKP’ye üye olur. Cemil Fuat’ın “hayran değildim” dediği şey demokrasi mücadelesi, ittifaklar, cepheler gibi bir kavram setinin sosyalist devrimin hep önüne geçiriliyor olmasıdır. Ama Atılım günleridir ve “büyümenin heyecanı ideolojik meselelerde incelmelerine engel olur.” Eşi de aktif partilidir. Federal Almanya Yöre Komitesi üyesidir Cemil Fuat.

Yıllardır faşizmin tırmanmakta olduğunu saptayan Parti açısından 12 Eylül darbesi sürpriz olmamalıydı. Nitekim Alman partisiyle birlikte bildiriler basıldı, afişler hazırlandı. Bildiriler DKP’nin onlarca yerel fabrika gazetesinin içine çek-al olarak eklendi. Zaten Alman yoldaşlarla ilişkiyi büyük ölçüde Cemil Fuat yürütmektedir. 13 Eylül’de koşar kardeş partiye: Türkiye’de faşist darbe olmuştur!

Devamı da gelir. Strazburg’da Avrupa Parlamentosunun kapısında 400 kişilik bir eylem yapar TKP. Köln’de diğer sol örgütlerle ortak miting düzenlenir. Diğer sol örgütlerle ilişkide huzuru kaçmıştır ama Cemil Fuat’ın. Çünkü artık TKP faşizme değil “askersel devirme’ye karşı” mücadele etmektedir. Partisinin merkezi faşizme faşizm dememeye karar vermiştir. 
(Fuat ağabeyin bugün yine TKP saflarında buluştuğu, o dönem MK üyesi Ulvi Oğuz aynı sıra Partinin bir başka noktasında, kendisine örgüte ulaştırması için verilen “askersel devirme” bildirisini “görevim gereği götürürüm ama kimse bunu bana dağıttıramaz” diye teslim almaktaydı.)

Partide örgütsüz kalmak

Biraz kurcalandığında uzlaşmacı arayışları görmemek imkansızdır o analizin satır aralarında. TKP birkaç yıl sonra faşizm kavramına dönecekti, ama Fuat o kadar beklemedi tartışmak için. Politbüro ile Yöre Komitesi birlikte toplandı: Türkiye’de askersel devirme olmuştu!

Tartıştılar. Sonuç: Yöre Komitesinin dağıtılmasına, Cemil Fuat’ın Politbüro’nun altında çalışan ideolojik büroya alınmasına, Leipzig’e taşınmasına, Atılım’ın redaksiyonuna girmesine…

Büyümenin heyecanı geri çekilirken ideolojik sorunlar, daha doğrusu ve daha açığı komünist partide komünist olmayan marazi öğeler patlıyordu. Partinin, öyle çekememezlik, anlaşmazlık, kişisel uyuşmazlıklar yüzünden falan değil basbayağı devrimci karakterinin aşınması yüzünden “senin partin” olmaktan çıkmaya başladığını duyumsamak çok ağır olmalıdır. Cemil Fuat, görevden alınan sekreterine merkez yönetime güvenmediğini ve yeni görev yerine gitmeyeceğini deklare eder. Zaten sekreteri de yolunu değiştirmek niyetindedir.

Parti hiç olmazsa konferans toplamalıdır. “Konferans toplanmalı. Tartışılması gereken çok şey birikmiştir. Bunlardan en önemlisi darbenin karakteridir. 78 Zayıf Halka broşürü üstünde tartışma değil kavga yapılmıştı. Yenilgide, ülkedeki örgütün halinde bütün bunların payı vardır. Bütün bunları tartışmalıyız.” Yanıt kulağına gelir: “Gerekirse burada örgütü dağıtır, yeniden kurarız.”

Fuat parti içinde örgütsüz kalmıştır. Eylemlere, genel toplantılara katılmaya devam eder. FİDEF’in de Genel Yönetim Kurulundadır. 

Tasfiyeciliğe karşı çırpınış

Birlik tartışması yükselir. Tartışılmaya başlanan birliğe kim itiraz edebilir? Ama hangi temelde birleşilecektir? Asıl önemli soru bu değil midir? Fuat ağabeyin, glasnost/perestroyka paralelindeki birlik ve yenilenme politikalarıyla mesafesi bellidir, ama TBKP döneminde, Sargın ve Yağcı ile dayanışmanın örgütlenmesi için göreve çağrılır. Biri DKP’den, TİP’ten Ataman Aksöyek ve TKP’den Fuat. Bir sürü etkili iş yaptıktan sonra Fuat’ın içinde yer almadığı başka bir bileşim görevlendirilir. 
1988’de Frankfurt’ta toplanan konferans tipi bir geniş Parti toplantısına da katılır. Yüzlerce kişiye seslenir: “Bakın yoldaşlar, bu parti likide ediliyor, Komünist Parti yok edilmeye götürülüyor. Ortada büyük bir satış var. Almanya örgütü tek disiplinli hareket edebilen örgüttür, dağıttırmayın kendinizi… Kendim konuştum, kendim dinledim, tabii herkes de dinledi… Gerçekten likide edildi örgüt.” 

Aradan yıllar geçti… Geçtiğimiz günlerde soL’a TKP’nin Atılım döneminin emektarlarını yazdı ya Cemil Fuat Hendek, o portrelerden biri, Hamdi Maskar, 1990’lardan beri geçen yıllarda politik, kahvaltılı, doğum günlü toplantılarına ev sahipliği etmektedir. Bir, iki… Nostaljinin sınırı belli. Hepsi için, Fuat için de: “Bizim örgüt kurmamız gerekir, parti kurmamız gerekir.” Eski politbüro üyelerinden bir kurucu toplantı düzenleme fikri çıkar. Sonradan Fuat’ın da çağrıldığı, DKP’nin sunduğu bir mekânda bir hafta sonu “seminerinde” buluşurlar: “Söylediklerinde yeni bir şey yoktu. Bu arada Türkiye’de TKP adlı bir parti var. Biz onlardan farklı ne söyleyeceğiz? Ben de tanımıyorum pek… Dediler ki, ‘o zaman biz bir hafta sonu semineri daha yapalım. Ama bu kez bir hazırlık komitesi olsun.’ Dört kişilik bir hazırlık komitesi olduk. Sözde konsepsiyonel bir hazırlık yapacağız. Türkiye ile ilgili, şimdiki TKP ile ilgili bir görüş oluşturacağız… Bunlardan bir haber çıkmadı. Ee, ben dedim, ben hazırlayayım bir şey, onun üstünden tartışalım.” Buna da pek yanıt gelmez. “Ama ben TKP’yi incelemeye başladım.” 
Komite çalışmaz, ama sonunda Hamburg’da bir toplantıya davet çıkar. Hiçbirşey çıkmayan bir toplantı düzenlenir. Olan arada kaybedilen zamana olur…

“Bu arada Hamdi’de Pazar kahvaltılarımız devam ediyor. Türkiyeli işçilerin Almanya’ya gelişinin 50. yılına geldik. Bir sürü etkinlik oluyordu. Sınıfsal içeriği olmayan şeyler konuşuluyordu durmadan. Güya Türkiyeli işçiler uyum sağlayamamış, entegre olamamış. Tersine, Türkiyeli işçiler sınıf mücadelesinde, sendikalarda en ön sıralara çıktılar, en savaşkan duruşu gösterdiler. Entegrasyonun en babası buydu. Alman devleti işte bu entegrasyonu engellemek için başka bir entegrasyonu önlerine koydu. Yok efendim, yüksek Alman kültürüne uyum sağlanacakmış falan filan. Bunları çalışıyoruz. Hamdi’de de belgeler var. Dev bir garaj düşün. Kutular, kutular. Dedik ki, madem öyle biz bir 50. yılı şeyi yapalım. Hiçbirşey boşuna değildi sergisi buradan çıktı… 

Yeniden, kaldığımız yerin daha ilerisinden

“Hamdi’nin de 60. doğum günüydü. Politik bir etkinliğe çevirdik doğum gününü. 110 kişi sanıyorum, 100’ün üstündeydi işte; oraya topladık. Politik bir toplantıydı yani. Buluştuk, konuşuyoruz. Arkadaşlardan biri ‘ya dedi, TKP’ye gidelim.’ Doğru, ama tanımıyoruz. Arayalım, soralım… Ulvi Oğuz katılmış bile partiye. Onu bulalım… Meğer Almanya’da varmış yoldaşlar. Haberleştik, atladılar geldiler. Bir de DKP’nin basın şenliğinde stant açmıştık, orada tanıştık bir partiliyle…”

Türkiye’den de dolaylı ilişkiler kurulur peş peşe. Yazışılır, görüşülür, toplantılar yapılır. 2011 itibariyle TKP’nin Almanya örgütü, onlarca Atılım dönemi parti emektarının katılımıyla yeniden kurulur. 1970’lerin partilileri aradaki örgütsüz on yıllarda başka başka eğilimlere girmişlerdi kaçınılmaz olarak. 2010’lu yıllarda görmüş olduk ki, aralarından en kalabalık öbek, onca kafa karışıklığına, dünya çapında yaşanan ağır yenilgiye, partinin düpedüz likide edilmesine, yaşamın karşılarına çıkarttığı binbir zorluğa karşın komünizm inancını ve örgütlü mücadele enerjisini koruyanlardan oluşuyormuş. Cemil Fuat Hendek bu onur dolu, gurur verici gerçeğin açığa çıkmasında ön açıcı oldu. İzleyen yıllarda Almanya örgütünün sekreteri olarak TKP merkez organlarında görev yaptı.

Geçenlerde Partisinin 100 yaşına basmakta olduğu günlerde TKP tarihinden ve bugününden, seçtiği yoldaşların portrelerini çizdi soL’da. Yedi yazı, sekiz yoldaş. Tam ressam olmasa da Fuat ağabeyin çok yönlü olduğu kesindir. Çok iş yapmış hayatında veya yapmadığı iş yoktur derler ya, o türden. Lakin yapamayacağı bir iş var ki, o da otoportre. İster istemez eksik kalmıştı yazı dizisi…

Ne dersin, tamamlamış olabildim mi ağabey?