İşte tarih. Ne din ne ırk, hepsi hikâye. Herkes tarihten dilediğince ödünçlenip kitabına uyduruyor ortalığa çıkanı. Halbuki bizi bu pislikten kurtaracak tek bir maddi temel var; Sınıf o da.

Din ile ırk arasında…

Kars sınırı. Bir kale içindeki Ani Kentinin yarı yıkık binaları Arpaçay’ın (Akhuryan) öte yanındaki Ermenistan’a bakıyor. Karşıda birkaç askeri kule ve bir taş ocağı görünüyor sadece. Şehir bizim yakada. Ermeni tarihinin bu en ilginç şehri, artık Kars ili sınırlarında.

“Ani” bir Ermeni kenti olmakla birlikte yönetici hanedanın aslında “Yahudi” olduğu iddia ediliyor. Şehirde hüküm sürmüş Bagratuni veya Pakraduni hanedanı bir tür “gizli” din taşıyormuş. Hikâye o ki, Ortaçağ’da bazı Ermeniler, Hıristiyanlığın Bizans Kilisesini ve hükümranlığını reddeden ve eski İsrail’e bağlılığını bildiren bir mezhebini benimsemişler. Pakraduniler olarak adlandırılan bu topluluk Kral David’i ataları olarak kabul etmiş. Yükselmiş, 855’ten 1045’e dek Ermenistan Krallığını yönetmiş.

İddianın kaynaklarından biri bizim eski Niğde Vekili Avram Galanti. Ona bakılırsa “kavim” geçen yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş. Galanti, Pakradunilerin Erzurum- Sivas arasında, Marmara Denizinin Avrupa yakasında ve İstanbul Hasköy’de yaşamış olduklarını iddia ediyor. Yahudi yönlerini sürdürdüklerinden, Portekizli Maranolar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi Yahudi kökenli topluluklar arasında sayılabilirlermiş. Ermeni görünümlü Yahudilerden söz ediyoruz!

Dedikoduların ötesine baktığımızda görebildiğimiz şu: Milattan Önce ikinci yüzyıldaki Yahudi ayaklanmasının bastırılması sonrasında Selevkos kralları, belki, o ayaklanmada rol alan bazı Yahudi liderlerini, kendi hakimiyetleri altında olan Ermeni ülkesine sürmüş. Sürgünler yeni komşuları ile anlaşmış, kaynaşmış. Velev ki Pakraduniler de onlardan olsun. Gel zaman git zaman Arap yanlısı bir politika izleyen ve Abbasi halifelerince ödüllendirilen Pakraduni hanedanından Aşot, dokuzuncu yüzyılın sonuna yakın Arap egemenliği çöktüğünde Kars ve Ani'de "Ermeniler Kralı" unvanıyla taç giymiş. Kısa zaman sonra Bizanslılar Ani krallarının biletini kesmiş, son kralını ailesiyle birlikte Kayseri yöresine sürmüş. Sonrası karanlık.

Ailenin Artvin-Yusufeli'nde hüküm süren kolundan biri 11. yüzyıl başında Gürcistan Kralı olmayı başarmış. Yani çok iş bilir bir hanedana bakıyoruz. Yalnız gerçekten söylendiği gibi Yahudilik iddiaları var mıydı, bilmiyoruz. Ama söylenti hükmünü sürdürüyor hâlâ. Şurası belli ki, Doğu Roma Devleti pek çok Yahudi’yi Ermenilerin yaşadığı bölgeye sürerek bu söylencenin oluşmasına yardım etmiş. 

Ani’de harabelere dönüp bir de bu gözle bakıyorum. Tarih sanıldığından daha renkli, daha sürprizli. Ummadığınız yerde bir sürü tuhaf sentez çıkarıyor karşınıza. 

***

Eski Ahit’te, zamanında bilinen halkların Nuh’un hangi oğlundan türediği yönünde kurgular var. “Gemiden çıkan Nuh'un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Ham Kenan'ın babasıydı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan türedi." Hikâye böyle. İnanış o ki, Samiler ve Hamiler -Yahudiler ve Araplar- Nuh’un o iki oğlunun soyundan gelenler. Yafet’in soyundan gelenleri kim olduğu ise biraz karışık. Türkler at üzerinde yalın kılıç tarih sahnesine dalınca Sam’ın ve Ham’ın çocukları “Yafet’inkiler de bunlar olmalı” diye düşünmüş olmalı.

Fakat gelin görün ki Türkler tarih sahnesine görece geç çıktı. Ondan önce “Yafet’in torunu” rolü Ermenilere yakıştırılmıştı. “Amelek” diyorlardı. Amalek, İsrail oğullarının Mısır’dan çıkışında Kızıldeniz’i aştıktan sonra artçılarını vuran zalim bir kavimin adıydı. Ermeniler ve Türkler insanlık ailesinin küçük yaramaz çocuklarıdır.

***

Azeriler veya “Hazeriler” için ise durum daha karışık. Meşhur “Hazar İmparatorluğu”ndan söz ediyorum. Cumhurbaşkanlığı Forsundaki 16 Türk devletinden biri olan Hazarların da aslında Yahudi olduğu iddia ediliyor. Bu tez ilk olarak 1970’li yıllarda antikomünist ve “istihbaratçı” Arthur Koestler’in “13. Kabile” adlı ünlü kitabında öne sürülmüştü.

Hazar Devleti 6. yüzyıl ortasında tarih sahnesine çıkmış. Göktürk İmparatorluğu’ndan ayrılarak bağımsız bir devlet haline gelmeleri 620 yılından sonraya tesadüf ediyor. O yıllar İslamiyet’in hızla yayıldığı ve elde kılıç her yeri hükmü altına aldığı bir dönem. Haliyle Hazarlarla İslam orduları sık sık karşı karşıya gelmiş.

Belli ki Hazarya, baskılardan kaçan çok sayıda Yahudi’nin göçtüğü güvenli bir sığınak olmuştu. Hıristiyanlık ve İslamiyet her yönden sıkıştırıyordu. 861 yılında Kağan’ın sarayında üç tek tanrılı din temsilcisi arasında yarış düzenlendi. Temsilcileri dinleyen Kral Bulan, sonra her temsilciye diğer iki dinden hangisinin üstün olduğunu sordu. Müslüman temsilci Yahudiliğin Hıristiyanlıktan, Hıristiyan temsilci de Yahudiliğin Müslümanlıktan üstün olduğunu söylediler. İki dinin kaynağında da Yahudiliğin bulunduğunu gören Kral Bulan bu dini seçti. Onunla beraber tüm yöneticiler ve soylularla halkın bir kısmı da Yahudiliğe geçti. İki din arasında sıkışan İmparatorluk için akılcı bir seçim!

Yahudi Hazar Kralı Joseph, Endülüslü Hasdai’ye yazdığı mektupta, Hazarlar’ın Yafet’in torunu ve tüm Türklerin atası kabul edilen Togarma’nın yedinci oğlu Kozar’ın soyundan geldiklerini anlatıyordu. Böylece “Amelek” rolü de Ermenilerden Türklere iltisak etmiş oldu.

Her ne ise onlar da tarih sahnesinden çekilip yittiler. Arkalarında pek çok efsane bırakarak tabii. Bugünün Macaristan Devleti kendisini Hazarların bakiyesi sayıyor. Bulgarların o bakiyelerden biri olduğu varsayılıyor. Başka bir iddia da Hazar Devleti yıkıldıktan sonra Yahudi Hazarilerin Hıristiyan toplumlar içinde asimile olmadığı, Yahudi kimliklerini koruyarak ve Doğu Avrupa’daki diğer Yahudilerle karışarak “Aşkenaz Yahudileri”nin kökenini oluşturduğu.

Hazar ülkesi Hazar deniziyle Karadeniz arasındaki sahayı kaplıyordu. Güneyde Kafkas dağları sınır olmakla beraber Azerbaycan da Hazar hâkimiyetine girmişti.  İlginç, bugünkü Azerbaycan topraklarında hüküm sürmüş olmalarına rağmen, Hazerilerle Azeriler arasında açıkça bir bağ kurmak kimsenin aklına gelmemiş. Halbuki Azerilerin de “Amelek” veya “Yafet” ile ilişkilerini kurmak oldukça kolay.

***

Geliyoruz “Uyanış: Büyük Selçuklu”ya. Evet tahmin ettiğiniz gibi Selçuklu Devletinin kuruluşunun da konuyla bağlantısı var. Vakti zamanında Hazarların etrafındaki Türki devletler Hazar Devletine saldırıp, tepelemek istiyordu. Ama kendi içlerinde bir konsensüse varamamışlardı. Devletlerin içinde bu konuyla ilgili hizipler oluşmuştu. Bir kısmı saldırıdan yana, diğer kısmı barıştan yanaydı. Selçuk Bey Hazariler yüzünden yıkıcı Oğuz beyleriyle bozuşmuştu. Selçuk Beyin ailesi de üstünüze afiyet biraz Hazari sempatizanıydı. Selçuk’un adamlarıyla birlikte göçe yeltenmesi bu nedenleydi. Yani “uyanışımızı” bir bakıma Hazarilere borçluyuz!

Bu durum baba Dukak ve Oğul Selçuk’un dini-imanı hakkında da tuhaf söylentilerin ortaya çıkmasına neden oldu haliyle. İnatçı biri olmalı, Selçuk Bey çocuklarının isimlerini Yunus, Mikail, İsrail, Yusuf ve Musa koymuştu. Onun Musevilik meyline dair en ufak bir şey bilmiyoruz. Kaynaklar bunu söylemiyor. Ama devletinin daha ilk kuşağındaki bu süzme Yahudi isimlerine rastlamak yine de çok şaşırtıcıydı.

Her neyse, İbn Miskaveyh 965 yılında çok sayıda Türk’ün Hazar devletine saldırdığını, onların da Harezm’den yardım istediğini, Harezmlilerin onlara ancak Müslüman olmaları karşılığında yardım ettiklerini söylüyor. Bu yardımla birlikte hükümdar hariç Hazarların tamamı Müslüman olmuş. Bir bakıma yeniden Oğuzlaşmışlar. Hem dinler arasındaki geçişler bu kadar kolaysa dinlerin hiçbir önemi yoktur. Yoktu…

***

Uzatmayalım, Osmanlı mülkünde de etkili bir gruptu Yahudiler. Yeniçeriler tepelenip alaşağı edilince, Osmanlı Yahudileri için gerileme çağı başlamış oldu. Ama bir yüzyıl içinde silkinip kendilerine geldiler. Okullarını modernleştirdiler. O okullarda İbranicenin yanında Türkçe ve Fransızca da öğretmeye başladılar. Sonra Saray’dan hakkı olanları geri istediler. Ama Saray kapılarını tutan Fener Beyleri ve onların ticari partneri Ermeniler itiraz etti. Egemenlik isteyene verilecek bir şey değildir. Geçen yüzyılın başındaki iç savaşta bu gerilimin izlerini takip edebilirsiniz. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bir kısmı Yafet’in torunlarının son yurdu ile kendileri arasında bağ kurmayı bile denedi. Ama Siyonizm vaat edilmiş toprakların peşindeydi. Hikâye uzamadan bitti.

***

Ermenistan-Azerbaycan arasında patlak veren savaş vesilesiyle Azerbaycan ile İsrail arasındaki karmaşık ilişkiler bir kez daha gündemde. Siyonistler eski “Ameleklere” karşı yeni “Ameleklerin” yanında. Azerbaycan’a büyük miktarlarda silah satıyor. Ülkede pek çok yatırımı var. Azeri gazı-petrolü Ceyhan üzerinden İsrail’e akıyor. 

Eski zamanlarda olduğu gibi taraflar birbirlerine sadece mermi değil, din ve ırk da fırlatıyor. Ermeniler işgal ettikleri yerleri işgal etmeye hakları olduğunu söylüyor. Dediklerine göre o topraklarda Ermenilikten kaynaklanan tarihsel hakları var. Azeriler de öyle, toprakları ekip biçtikleri için değil, Azeri oldukları için hak ediyorlar. Yoksul Ermeni ve Azeriler cephede, bu iddiaları haklı çıkarmak üzeri birbirlerini öldürüyor. Kemal Okuyan’ın dediği gibi yoksulların birbirini boğazlaması birilerinin işine geliyor.

İşte tarih. Ne din ne ırk, hepsi hikâye. Herkes tarihten dilediğince ödünçlenip kitabına uyduruyor ortalığa çıkanı. Halbuki bizi bu pislikten kurtaracak tek bir maddi temel var; Sınıf o da. Onlar ağır ellerine toprağa basıp doğrulmadığı için bütün bunlar. Bütün ülkelerin işçileri birleşin ve son verin insanlığın bu kadim acılarına!