Eğer bir numaralı emperyalist ülkede çarklar ancak rutinin dışına çıkarak dönebiliyorsa, dünyamızın bütünü alt üst oluşların eşiğine geliyor demektir. 

Darbe ve başka karışıklıklar

ABD’de Kongre binasının işgali sırasında bizim demokratlar derinden etkilenmiş görünüyorlardı. “Amerikan Demokrasisi” için muhalif kanallarda o akşam ne gözyaşları döküldü…

Türkiye kamuoyu, çoğu zaman solculuğun hanesine yazılan, ama aslında çok daha geniş bir yüzeye yayılan bir Amerika algısına sahiptir. Bu algının pozitif olduğunu kimse iddia edemez. Geçmişte Amerikancılık bizde de Soğuk Savaşı kazandı kazanmasına, ama Türkiye sağı bile ABD’yi hep güvenilmez buldu. Büyük güç dünyanın canına okuyordu. Her belanın, yoksulluğun, adaletsizliğin, hatta nerede darbenin sorumlusu ABD idi. Yeri geldi, Erdoğan kâh mazlumların sözcülüğüne kâh kendi çapında bir emperyal güç olarak yeni-Osmanlıcılığa soyunduğunda, en başta Washington’la hırlaşma yolunu tuttu. Yalandır, ama çok mantıklıdır. 

Geçen akşam demokratlarımızın Amerikan Demokrasisinin haline bakıp dertlenmeleri, bundan daha yalandır, üstelik mantıktan da nasibini almamıştır. 

Seçmenlerin -son oylama istisna oluştursa da- ancak yarısının katıldığı, birbirinden çok uzak düşmeyen iki kutba bölünen, tepeden tırnağa dolarla boyanmış bir seçime dayanan, kazananın oy kullananların çoğunluğunun oyunu almasının ille de gerekmediği deli saçması bir sistemdir Amerikan demokrasisi. ABD emperyalist çıkarların belirleyiciliği gereği açıkça tüm dünyada hak, hukuk, adalet yıkıcısıdır. Bu açıklık Türkiye demokratlarına yetmez. Safça bir iddiaya göre emperyalist ülkeler kendi içlerinde pekâlâ demokrat olabilmektedir. En azından Türkiye demokratı bu ülkelere öykünmek için çok gerekçe bulmuştur. Gerekçelerini 20. Yüzyıl ortasında NATO’nun, 21. Yüzyıl başında AB’nin yollarına döktüler…

İyi de, Amerikan demokrasisine öykünmek Türkiye demokratı için meşru olacaksa, Türkiye sağcısı neden Amerikan emperyalistliğine, ırkçılığına, keyfiliğine özenmesin… Okyanus ötesinin buralara düşen gölgesi bu manasız durumu resmediyor. 

AKP’nin ideoloji yapıcılarından biri Kongre baskınından sonra Trump’ın twitter tarafından cezalandırılmasını, “günü geldiğinde” Türkiye’ye de uygulanacak bir şey olduğunu yazabilmiştir. Bu lafın çıkacağı biricik kapı, muhalefetin seçimi hileyle kazanmasını iddia edecek olan iktidarın duşakabinoğullarından mürekkep bir güruhla TBMM’yi basacağı biçiminde bir projeksiyondur! 

Ne yazık ki Kongre basıcıları ile bizde tarikatlardan boşalacak olanlar arasında “faşist kardeşliği” empatisi kurulma ihtimali pek zayıftır. Bizimkilerin Trumpçılığı tek taraflı bir sevda olarak kalmaya mahkumdur. Çünkü faşizm kişi bazında da akılsızlaştırır. Tabanda stratejik sevdalara yer yoktur.

Ancak bu durum ABD söz konusu olduğunda faşizm kulvarının köklerinin derinliğiyle de ilgili. Amerika’yı Amerika yapan demokrasisi değil, köle emeğidir, yerli halkların topraklarına ve yaşam haklarına el konmasıdır. ABD dünya savaşı düpedüz bittikten sonra atom bombası kullanabilen bir iktidar ve bunu destekleyen bir kamuoyunun ülkesidir. Büyük suikastların sıradan siyaset yöntemi olarak kanıksandığı bir toplumdan söz ediyoruz… Bu gerici birikim, bizde devletsiz kaldığında kendini çıplak hisseden sürülerle kıyas kabul etmez. 

Bu nedenle bizim İslamcı faşistlerin Çarşamba akşamı izledikleri acayip tiplere kanlarının ısınması anlaşılır olsa da, köklü Amerikan faşizminin Trumpçı paspallığa sığması düşünülemez. Onlar oynaya dursun; ABD tekellerinin ihtiyacı sistemin bütününün sağa, daha sağa, faşizme daha yakın bir noktaya çekilmesindedir. “Bu kadar da olmaz” derken, düzenin faşistlik ayarının ne kadar arttırılacağı hesaplanmakta, bunun yolu açılmaktadır. Biden demokrasiyi ihya etmek için değil, Cumhuriyetçilerin becerebileceğinden daha kullanışlı bir sağcılık kurgulamak için iktidara gelmektedir. 

Geçen akşam bir darbe mi yapılmak istenmiştir peki? Türkiye’de olsa ABD’nin söz konusu girişimi destekleyip desteklemediğine bakmak çok aydınlatıcı olurdu. Olay Washington’da geçince bir başka açıklık önümüze seriliyor. Eğer bir numaralı emperyalist ülkede çarklar ancak rutinin dışına çıkarak dönebiliyorsa, dünyamızın bütünü alt üst oluşların eşiğine geliyor demektir. 

Darbe – demokrasi tartışmalarında emekçi halkı ilgilendiren konu budur. Bizde ve onlarda kurulu düzenin çevrilmesinde büyük zorluklar yaşanmaktadır. Dünyamızın nesnelliği bu düzeni yıkmaya hazırlananlara kucak açacaktır.