Ali üzgün, Fitnat öfkeli, onlar Cumhuriyetin emekçileri. Bir gün gelecek, Cumhuriyet onların olacak, Ali ile Fitnat Emeğin Cumhuriyetini kuracak.

Cumhuriyetin emekçileri: Ali ile Fitnat’ın maceraları

1980 darbesinden hemen önce yayınlanan, Tevfik Çavdar’ın hazırladığı, Petrol İş Sendikası’nın sendikal eğitim kitapçıklarından birinin adı, Ali ile Fitnat artı değer öğreniyordur. Engin Ergönültaş’ın çizimleriyle resimlendirilmiş bu eğitim notlarında Tevfik Hoca, son derece yalın ve net bir dille, Ali ile Fitnat isminde iki emekçi karakterin ağzından artı değer ve sömürü teorilerini anlatır.

Ben de işte bu pek sevdiğim iki karakterden esinlenerek bugün sizlere yüzüncü yılını görüp göremeyeceği meçhul bir Cumhuriyetin bazı dönemlerinden, Ali ile Fitnat isimlerinde iki emekçi yurttaşın yaşamlarından kesitler oluşturmaya çalışacağım. Seçtiğim yıllar, Türkiye Cumhuriyeti’nin çalışma/çalıştırma rejimlerinin yaklaşık yirmişer yıllık periyodlarla değişimlerini yansıtan dönemlere denk geliyor.

Bu dönemselleştirmede akademik bir kaygım yok, maksat Ali ile Fitnat’ın maceralarını merak edenlere fikir olsun.

Buyrun başlayalım,

Ali mühendis Fitnat öğretmen

Anadolu’nun küçük bir köyünde 1930’lar doğumlu Ali’yi devlet parasız yatılı okutmuş, mühendis çıkmış, tam da memleketinde kurulmuş bir Şeker Fabrikasında çalışıyor. Eşi Fitnat fabrikanın bulunduğu küçük kasabadaki okulda öğretmen. Babasız büyümüş, ürkek utangaç bir kasabalı kız çocuğundan, bilgili deneyimli bir genç öğretmene dönüşme öyküsü dillere destan. 

Her ikisi de mesleklerinden öyle gurur duyuyor ki, aralarında hep bir çekişme sürüp gidiyor. “Çiftçimiz yetiştiriyor biz üretiyoruz, bu memleket bizimki gibi fabrikalar sayesinde kalkınacak, değerimi bil hanım bir halk kahramanı var karşında” diye takılıyor Ali. Fitnat hemen yutuyor oltayı, “Hadi oradan kahramanmış, biz yetiştirmesek sizin gibi nesilleri, nasıl kalkınacakmış bu memleket?” diye karşılık veriyor.

Çiftimiz kasabanın ileri gelenlerinden sayılıyor, fabrikanın son derece modern ve konforlu lojmanlarında yaşıyorlar, çocukları da Fitnat’ın öğretmenlik yaptığı okula gidiyor. Hafta sonları illa ki ya sinema ya da tiyatro’ya gidiyorlar, hepsi de kasabada yanı başlarında, hani övünmek gibi olmasın ama.

Ali ile Fitnat el kapılarında

Sonra, 1961 yılında bugün, yani 30 Ekim’de hala savaşın yaralarını sarma derdinde Almanya ile, kendisine döviz kaynağı bulma derdinde Türkiye arasında İşgücü Alımı Anlaşması imzalanıyor. İşte o yıllarda bileğine makine operatörlüğü altın bileziğini takmış bir başka bizim Ali de karısı Fitnat ve üç çocuğundan oluşan ailesinin geleceğini sağlama alma derdiyle yazılıyor listeye. Haydarpaşa’dan Düsseldorf’a trene binip el kapılarında gelecek aramaya yola düşüyor. Planda şöyle birkaç yıl iyi bir fabrikada çalışıp geri dönmek var, bu yüzden Fitnat’la çocuklar memlekette kalıyor. Ama hesap tutmuyor ve beş yıl sonra daha fazla dayanamayıp alıyor aileyi yanına Ali. 

Fitnat’ın iyi kötü tekstilde düz işçi çalışmışlığı vardı memlekette, Almanya’da olmuyor. Fitnat yol bilmez dil bilmez bir halde buluyor kendisini, Türkiye’den gelen diğer ailelerden başkasını gördüğü yok. Çocuklar desen bir garip ne oralı ne buralı. Ali’ye sorsan “burası başka, burada teknisyenlik bizim oranın mühendisi gibi, beş okul bitirmişi gelse bilemez benim makinenin tek düğmesini bile” diyor da, hani hayalin memlekete dönmekti, mesleğini orada kendi dilinde kendi yurdunda yapmaktı ne oldu?, onu demiyor.

Ali ile Fitnat artı değer öğreniyor

Geldik 1970’lere, bu kez Fitnat’ı evde değil grev çadırında buluyoruz. Dizlerinin hemen üzerinde eteği, ona uyumlu gömleği, süveteri, pek yakışmış. Yanakları al al heyecanla bir şeyler anlatıyor yanındakilere. Meğer bir gün sonraki eylem için buluşma planlarını konuşuyorlarmış. Fitnat TARİŞ’te çalışıyor, Ali de, birimleri görevleri farklı ama sendikaları bir. 

Ali ile Fitnat, sendikaları ile öğreniyor. Çalıştıkları her dakikaya, becerilerine, bildiklerine emeklerine göz koyan patronlara karşı bir olmayı, haklarını aramayı öğreniyorlar. 

Sadece bu da değil, kendileri gibi olanlarla omuz omuza durmayı, emekçi kardeşliğini, sınıf olmayı, ülkenin güzel geleceği için el ele vermeyi öğreniyorlar. 

Ali ile Fitnat mücadeleyi öğreniyor.

Sonun başlangıcı

Derken, darbelerden darbe beğenemeyen Türkiye burjuvazisinin büyük taarruzu başlıyor. Ali’miz bu kez yine mühendis, madenci. Neredeyse ülkenin her köşesini gezdi. Türkiye Maden İşletmeleri’ne bağlı maden ocaklarında güvenlik uzmanlığı yaptı. Şimdi ise tanıdığı bildiği bu işletmelerin teker teker taşeron patronlara satılışını öfkeyle izliyor.

Fitnat’ımız da öğretmen bir kez daha, ama öyle “okullusundan” değil, diplomalısından. Artık öğretmen yetiştirme YÖK’e bağlı bir konu, üniversite lisans eğitimi ile öğretmen çıkılıyor. “Fena mı işte benim kızım üniversitelerde okuyacak, hele bir alsın diplomayı ne fırsatlar çıkar önüne kim bilir? Ne diyor bizim şişman, benim kızım işini bilir!” diye sormuştu annesi. Fena, hem de ne fena. 

Nerede o göğsünü gere gere bu ülkenin geleceğini elinde tutuğunu gören Fitnat, nerede henüz mesleğini yapıp yapamayacağı bile belli olmadan, eleme seçme yerleştirme sınavları ile yarıştan yarışa koşturulan bu Fitnat.

Ve Bugün

Bugün Ali ve Fitnat’ların evde herkes gergin. 

Ali dişlerini sıkmış Soma davasına ilişkin Yargıtay kararı haberini izliyor. “Bitiriyorlar, kapatıyorlar, üç yüz bir canımızın üzerine çimento döküyorlar” diye isyan ediyor içinden. “Sattınız peşkeş çektiniz göz göre göre mezarlığa çevirdiniz canım maden ocaklarını, katilsiniz, canisiniz” diye haykıramıyor dışından.

O sırada Fitnat çıkıyor içerideki odadan, “Lanet olsun, dersimi mi anlatayım çocuğun velisine bilgisayar açıp kapamayı öğretmekle mi uğraşayım? Zaten tüm bu derde karşılık üç kuruş maaşımız var, onu da bize çok görüyor patron bakan beyefendi” diye söyleniyor.

Ali üzgün, Fitnat öfkeli, onlar Cumhuriyetin emekçileri. Bir gün gelecek, Cumhuriyet onların olacak, Ali ile Fitnat Emeğin Cumhuriyetini kuracak.