Yağ, kuru gıdalar, tuz ve şeker ve bir çikolata. Tuz ve şeker hayatımızın tanımı gibi. Yaramıza mı bassak, umudumuza mı savursak bilemedim.

Büyük insanlık…

“Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
                                        tirende üçüncü mevki
                                        şosede yayan
                                        büyük insanlık.”

- 8 ay oldu ağabey tek kuruş girmedi cebime. Şu köşedeki türkü barda haftanın iki günü tam 3 yıldır saz çalıp, türküler söyleyip halkı üzüntülerinden uzaklaştırmak için çabalıyorduk. 4 kişilik bir gruptuk, gitarı çalan Arif kardeş geçen ay “Hadi bana eyvallah” diye bir not bırakıp sonsuzluğa gitti. Ev kira, aynı evde 3 arkadaşız. Doğalgaz yok, elektrik sürekli kesiliyordu, geçen ay saati götürdüler, su desen yandaki camiden kovalarla çalıyoruz.

32 yaşındayım, konservatuvar bitirdim. Bakkala borcun ne kadar olduğunu bilmiyorum. Bakanlığın vereceğini söylediği 1000 lira için başvurdum, 20 gün oldu ses yok. Sazımı sattım, ustam armağan etmişti, canım yanıyor ki sorma gitsin. Benim anlamadığım bu halk, bu ülke bizim gibi binlerce insanın durumunu görmüyor mu, ne yaptık biz bu ülke için, çaldık mı, değerlerine küfür mü ettik, namussuz muyuz? Vatan düşmanı mıyız? Yalnızca türküler söyledik, başka suçumuz varsa bilelim. Böyle nasıl yaşayacağız, insanlıktan çıktık, duş almak için buradan ta Okmeydanı’na haftada iki gün yürüyorum. Artık gücüm kalmadı, nefesim kokuyor. Bir de çıkmışlar Boğaziçi Üniversitesi’ndeki çocuklara ve onlara destek verenlere “terörist” diyorlar. Oysa asıl bize yaşatılan devlet terörü değil mi, şimdi bunu söyledim diye ben hain miyim?

“Büyük insanlık sekizinde işe gider
                                        yirmisinde evlenir
                                        kırkında ölür
                                        büyük insanlık.”

- 2. aya giriyoruz, 7 yıllık garsonum, üç kuruş da olsa ekmek paramı kazanıyor, karnımı doyuruyor, ev kiramı, masraflarımı zar zor karşılıyordum. Birden bir akşam bülteninde öğrendik ki lokantalar kapanıyor. O an itibari ile yolun altına düştüm. Üç kuruşluk yaşamım kepaze oldu. Kira için para yok, faturalar için para yok, ekmek için hiç yok. Ne suçumuz var bilemedim. Ne yaptık biz bu devlete çalışmaktan başka? Anneme virüs bulaştı kaybettik gidemedim, babam şu an ağır ve evinde geçiriyor hastalığı, gidemiyorum, onlara telefon edecek param yok. 6 yaşında çocuğum var annesi ile Çorlu’da, yavrumu görmeye gidemiyorum. Ona bir şeker alacak bile param yok. Her gün çıkıp avare avare sokaklarda dolaşıyorum. Canımdan bezdim. Dün sahile yürüdüm Kabataş’a denize, yaşlı bir beyefendi evinde sandviçler yapmış, koymuş bir sepete orada bekleşen insanlara dağıtıyor, göz göze geldik, utandım. Uzattı bana, gözyaşlarımı katık edip yedim. Orada bir arkadaşla tanıştım, karikatürist imiş anlattıkları yüreğimi ağlattı, birlikte yürüdük sahilde. Bu memleket kimin ağabey dedi, o gün bugündür her şeyi yeniden düşünüyorum. Aklımda hep aynı soru, bu memleket kimin, bizim gibi üretip açlığa, işsizliğe, yoksulluğa terk edilenlerin mi yoksa bir avuç haramzadelerin mi?

“Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
                                        pirinç de öyle
                                        şeker de öyle
                                        kumaş da öyle
                                        kitap da öyle
            büyük insanlıktan başka herkese yeter.”

- Geçen gün kapım çaldı belediyeden gelmişler, bir paket verdiler. Hangi belediye diye sordum, Büyükşehir dediler aldım paketi, evde masanın üstüne koydum, paket bana bakar ben pakete, aldı beni bir ağlama, durduramıyorum. 25 yıllık oyuncuyum, duvarlardaki resimlere baktım, içim burkuldu, önce açamadım paketi sonra yavaşça dokundum, üstünde iki cümlelik bir dayanışma mektubu, aldım koydum kitapların üstüne. Yağ, kuru gıdalar, tuz ve şeker ve bir çikolata. Tuz ve şeker hayatımızın tanımı gibi. Yaramıza mı bassak, umudumuza mı savursak bilemedim. Tüm gün o paketin içinden çıkanlarla bakıştık. 9 aydır ilk kez birilerinden bir dayanışma paketi geliyor. 21. yüzyıldayız ve bu ülkenin tarihi yüz yıllık bir sürece yol alıyor. Ne hale geldiğimizin adı o pakettir benim için. Bazen bu ülkenin bir sanat yaratıcısı olmaktan utanıyorum, sonra yaptıklarımız geliyor aklıma, oynadığımız oyunlar, o oyunlarda söylediğimiz şarkılar, şiirler, yaşam boyu okuduğumuz kitaplar, susup kalıyorum. Dünyaya, ülkeme başka pencerelerden bakmalıyım diyorum. Açlık kapıda, kuraklığı zaten yaşıyoruz. Hayatı zehir ettiler insanlığa. Yoksulduk şimdi daha da yoksuluz, açtık şimdi daha da açız. Bazen martı olasım geliyor. Bir denize bir karaya uçarak yaşayabildiğimce yaşamak istiyorum olmuyor, yine de umudun çiçekler açacağı büyük bir pencere istiyorum, mavi.

“Büyük insanlığın toprağında gölge yok
                                        sokağında fener
                                        penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
                                        umutsuz yaşanmıyor.”

11 Ocak 2021, İstanbul