Kamu gelir ve giderlerinin, hangi sınıf ve ara katmanlarının çıkarına olacak bir anlayışla harcanacağına ilişkin tercihler, bütçe yasalarında somutlaştırılır, ete kemiğe bürünür.

Bütçeler siyasete ait belgelerdir

Ülke kaynaklarının çoğu bütçeler eliyle paylaştırılır. Kamu gelir ve giderlerinin, hangi sınıf ve ara katmanlarının çıkarına olacak bir anlayışla, ne tür ilke, ölçüt ve öncelikler doğrultusunda toplanıp harcanacağına ilişkin tercihler, bütçe yasalarında somutlaştırılır, ete kemiğe bürünür. Bu yüzden de siyasete ait belgelerdir.

Yürütme organına kamu kaynaklarını kullanma yetkisi verilmesinden, nasıl kullanıldığının sorgulanmasına değin bütçe sürecinin bütün aşamaları, siyasetin temel konusunu oluşturur. Ancak odağında Parlamento yer almalıdır. Dışlanmışsa, ülke kaynakları siyaset dışı yöntemlerle dağıtılıyor demektir.

Türkiye Cumhuriyetine 2017 yılında armağan edilen Anayasayla bu olumsuzluk gerçekleştirildi. Yürütme Meclisten kaçırıldı. Yasama, yürütmenin altında bir yerde konumlandırıldı. Ülkeyi bugün Yasama organından güvenoyu almasına gerek olmayan; siyasal sorumluluk taşımayan; hesap vermeyen bir yürütme erki yönetiyor.

Bütçe için de benzer sözler geçerli; Devletin başı ve yürütme organı unvanlarını üzerinde toplamış bir Cumhurbaşkanı hazırlatıp Meclise gönderiyor. Ve siyasetin temel belgesi olan bütçeyi savunmak görevini, siyaset yapması yasalarla yasaklanmış olan atadığı bürokratları üsleniyor.

Oysa bütçenin sahibi bürokratlar değil, yürütme organıdır. Bürokratlar hazırlar ama Siyaset üretemez. Görev ve yetkileri, siyasi iradenin belirlediği tercihlerin yaşama geçirilebilmesi için gereken düzenlemeleri yapmak, kurallarını koymakla sınırlıdır.

Bütçelerin hazırlanma ve yasalaşma süreci, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasasıyla düzenlenmiştir. Yasaya göre Kamu kurumları bütçelerini hazırlarken, Beş Yıllık Kalkınma Planları ile Cumhurbaşkanınca hazırlanıp yayımlanan Orta Vadeli Plan ve Programlara, Bütçe çağrısında öngörülen ilke ve kurallara uymak zorundadır.

Bütçe sürecinde öylesine gariplikler vardır ki; Meclis genel kurul oturumlarına bürokratlar bile isterlerse katılmaktadır.

Meclis İç Tüzüğünün 62’nci maddesinde; “Bütçe sunuş konuşmasını Yürütme adına Cumhurbaşkanı yardımcısı ya da bir bakan yapar” yazılıdır. Cumhurbaşkanı bürokratlarının bütçeyle ilgili görevi burada bitmekte, Genel Kurul oturumlarına katılmaları gerekmemektedir. Ama katılmalarının önü bütünüyle kapatılmamıştır. Maddede; “Bütçe ve Kesinhesap kanun tekliflerinin görüşüldüğü Genel Kurul oturumlarına Yürütme adına Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar katılabilir ve görüş bildirebilir” denilmektedir.

Anayasada, milletvekilleri dışında kimsenin genel kurul oturumlarına katılması öngörülmemiştir. Anayasayı hazırlayanların bütçe ve kesin hesap yasalarını akıllarına getirmediği anlaşılmaktadır. Bütçeyi kimin sunacağı unutulmuş ve bu sorun, İç Tüzüğün 62’nci maddesine konulan yukarıda alıntıladığım düzenlemeyle çözümlenmeye çalışılmıştır. Böylelikle hem Meclisin karşısına bürokratlardan oluşsa da bir muhatap bulunmuş; Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanlara da isterlerse kullanabilecekleri konuşma fırsatı sunulmuştur.

Bu fırsatı siyaseti alabildiğince hırçınlaştıracak bir anlayışla kullanıyor oluşları dikkatlerden kaçmamaktadır. Beğenmedikleri siyasi partilere ve milletvekillerine hakarete varan sözler etmektedirler. Bürokratlara Mecliste, Cumhurbaşkanı adına konuşma yetkisi tanınmıştır. Kendi üsluplarını yansıtıyorlarsa bu doğru değildir. Cumhurbaşkanı uyarmıyorsa başka anlamlar çıkarılmalıdır.

Meclis İç Tüzüğün “Konuşma üslubu” başlığını taşıyan 67’nci maddesinde, şöyle bir kural öngörülmektedir; “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhal, temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir.” 

Meclis başkanları bu yetkilerini pek kullanmak istemiyor nedense…