Bu eşitsizlik ve sistemli zorbalık düzeni ülkenin içinde debelendiği ağır kriz durumuyla birleşince, emekçilerde sermaye sınıfı açısından endişe verecek bir öfke ve enerji birikimi yaratıyor.

Birikim

İki gün önce asgari ücret komisyonu çalışmalarına başlarken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin açıklaması içerisinde emekçilerin örgütsüzlüğünden yakınmış. Demiş ki: “... Türkiye'nin emekçileri örgütlenmediği zaman ücretler asgari ücret düzeyine sıkışmaktadır…

Devamı da var: “...Onun için de örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan zihniyeti yıkmak zorundayız. Onun ötesinde de yasal mevzuattaki sorunları aşmamız lazım. Bu konuda kararlılıkla yürüyeceğiz…

Duy da inanma. Sanırsın yağız işçi önderi fabrikada tezgaha yumruğu vurup ayağa fırlamış söylev çekiyor.

Gerçek sahne bambaşka elbette. Bakan Bey “laci” takımları içerisinde deri koltuklardan basın toplantısı yapıyor. Yanında da yine en az kendisi kadar şık iki sendikacı. Biri işçilerin diğeri patronların temsilcisiyiz diye dizilmişler.

AKP’li Bakanların kendi iktidarlarında, kendi sorumluluk alanlarında yaşanan tıkanmalarda bir anda böyle mağdur muhalefet havasına girmesine Sağlık Bakanından alışığız aslında ama yine de Çalışma Bakanının ülkenin çalışma rejimine karşı kararlılıkla mücadele açıklaması gerçekten tuhaf.

Basın toplantısındaki tuhaflıklar bununla da bitmiyor. Olağanüstü bir durum ile, ivmelenen yoksullaşma gerekçesiyle pazarlık için oluşturulmuş masada bir yanda işçiler adına konuşması beklenen Türk-İş Genel Başkanı, “çok sıkıntı çeken dar gelirliler”den, “nefes aldıran artış temennisin”den bahsediyor diğer yanda hükümet temsilcisi “emekçiler için kararlılıkla yürüyeceklerini” açıklıyor. Tersine dünya…

Siz bu yazıyı okurken büyük olasılık görüşmeler sonlanmış, karar açıklanmış olacak. Artık o masadan nasıl karar çıkarıldığını, hangi tarafın nasıl pazarlıklar yürüttüğünü tahmin edersiniz.

Gelelim bu tuhaflıkların ardında yatan gerçekliklere. Çalışma Bakanının açıklamasının satır aralarında bir cümle daha var, diyor ki “çok ciddi bir sorun” var, “işletmelerimizde sosyal barışı korumak zorundayız”.

Belli ki, 2021 yılının son aylarından başlayıp 2022 Ocak Şubat aylarında yayılıp yükselen işçi direnişlerinden bahsediyor. Yani, işyerlerinde kıvılcımlanan, anında toplumsal meşruiyet kazanan motokurye, tekstil, gemi söküm, metal, depo-lojistik emekçilerinin eylemlerinden.

Hatırlayalım, bu işçi eylemlerinin neredeyse tümünde talepler, mücadele başlıkları ortaktı: emeğin karşılığı olan ücret; işçi sınıfının gerçek temsiliyetini kuracak biçimde örgütlenme hakkı; onurlu ve uygar çalışma koşulları için direnişler gerçekleşti, gerçekleşiyor.

Bu sıcak gündemin ortasında, asgari ücret komisyonu görüşmelerine başlandığı gün, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC, 2022 yılı için Küresel Haklar Endeksi raporunu yayınladı1

Her yıl yüz elli civarı ülke için hazırlanan bu raporlarda işçi sınıfının tarihsel kazanımlarının göstergesi olan temel haklar açısından bir puanlama ve sıralama yapılıyor. Türkiye, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da emekçiler açısından en beter ülkeler arasında ilk onda. Kim bilir belki de Çalışma Bakanının açıklaması biraz da bu raporun yarattığı alınganlıktandı?

Sözü geçen raporda Türkiye, puanları grev engellemeleri, sistematik sendikasızlaştırma ve sendikacıların tutuklanması vakalarıyla toplamış. Örnek olaylar olarak da ASD Laminat ve Salcomp’taki sendikalaşma yüzünden işten atılmalar ve Farplas işçilerine yöneltilen şiddet raporlanmış.2

Örgütlenme ve ifade özgürlüğünün, adalete erişebilmenin, toplu pazarlık ve grev haklarının olmadığı, üstüne baskı, şiddet, tutuklama ve cinayetlere varan zorbalıkların yaşandığı raporlanan ilk on ülkede Türkiye’nin yanında sıralanan diğerleri de şunlar: Bangladeş, Kolombiya, Belarus, Filipinler, Brezilya, Mısır, Guatemala, Burma (Myanmar) ve Esvatini (eski adıyla Svaziland).

Sadece bu en beter ilk on da değil, rapora bakınca Dünya’nın genel durumunun da pek parlak olduğu söylenemez. 2022 yılında endekslenen 148 ülkeden, yüzde seksen yedisinde grev hakkı engellenmekte, yüzde yetmiş dokuzunda toplu pazarlık hakları yok, yüzde yetmiş yedisinde de sendikal örgütlenme engelleri var. Küresel olarak bu temel kazanımlarda son beş altı yıldır düzenli bir gerileme yaşanıyor. Ve tahmin edersiniz ki, pandemi ile birleşen son krizde bu durum daha da derinleşmiş.3

Yani, Çalışma Bakanı haklı. Ortada çok ciddi bir sorun var.

Bu eşitsizlik ve sistemli zorbalık düzeni ülkenin içinde debelendiği ağır kriz durumuyla birleşince, emekçilerde sermaye sınıfı açısından endişe verecek bir öfke ve enerji birikimi yaratıyor. 

Öyle bir birikim ki, ne üç beş rakam oynatarak günü kurtarmaya çalışan asgari ücret hesaplarıyla ne de emekçi halkın iradesini bir küçücük sandığa tıkıştırmaya çalışan seçim günüyle eritilemeyecek kadar yoğun.

Öyle ki, kendi gerçekliği ile örgütlendiğinde ve siyasi iradesini ortaya çıkardığında hem o pazarlık masasını devirecek, hem de işçi sınıfının kazanılmış haklarında ülkeler listesini tersine çevirip memleketi dünyada ilk sıraya yerleştirecek kadar güçlü.