Sıradan bir halkla ilişkiler çalışması ve ABD diktatörlüğünün gölgesinde yaşam mücadelesi veren siyahlar...

Bir Rafet El Roman rüyası: Macera dolu Amerika

Halkla İlişkiler’i (Public Relations) tanımlayabilmek için sayfalarca enerji harcayabilir, bu ilginç terimin icadına ilişkin bilimsel görünüme sahip efsaneler ve mitler yaratabiliriz. Bunun doğal bir refleks olduğuna inanıyorum. Her insan toplum nezdinde saygın görünebilmek için yaptığı işi değerli kılmaya ve bu işin içeriğine dair meşru zeminler aramaya ihtiyaç duyar. Tüm bu çabalara rağmen ‘halkla ilişkiler’, iletişim bilimlerinin en tekinsiz alanlarından birini oluşturmaya devam ediyor. Terimin esas kökeni propagandaya dayanmaktadır.

Freud’un yeğeni ve XX. yüzyılın dahi çocuğu Edward Bernays, propaganda kavramının fazlasıyla yıprandığını ve bunun yerine başka bir şeyin icat edilmesi gerektiğini düşünür.1 Bernays’a göre Almanlar tarafından fazlasıyla yıpratılmış olan propaganda (halk tarafından hurafeler uydurma sanatı olarak ifşa edilmiş), yeni bir kimliğe kavuşturulur. Halkla ilişkiler, propagandanın bağrından doğan ve kitleleri manipüle etmekten başka herhangi bir amacı olmayan (bugün kendisine başka amaçlar aramakta ve saygınlık üretmeye çalışmaktadır) burjuva üstyapı üretim aparatıdır. İyi bir halkla ilişkiler uzmanının toplumunu tanıması ve yüksek düzeyde psikanaliz bilgisine sahip olması beklenir. Bernays’ın getirdiği yeni meşruiyet ‘Amerikan Rüyasının’ (American Dream) bir refah ve demokrasi masalı olarak dünyaya pazarlanmasının yolunu açmıştır. Bu uğursuz icat, soğuk savaş döneminin tüm kilit iletişim savaşlarında kullanılmıştır.2

Yukarıdaki tanımlamaları dikkate alırsak, Türkiye’de Rafet El Roman tarafından 1995 yılında çıkarılan ‘Gençliğin Gözyaşları’ adlı müzik albümü, başarılı bir halkla ilişkiler çalışmasının tipik bir örneği olarak değerlendirilebilir. Albümün 3. Şarkısı ‘Amerika’ klişe bir Amerikan rüyası mitolojisi oluşturuyor ve şarkıyı dinleyen yoksul Türkiye’ye rüyalarını gerçekleştirmesi için Amerika’ya gitme telkininde bulunuyor. Çocukluk dönemimden net bir şekilde hatırladığım ve nakaratında ‘Macera Dolu Amerika’ sözlerinin geçtiği bu şarkıya karşı adeta efsunlanmış gibiydim. Tıpkı Mustafa Sandal’ın spor arabalı video klibine efsunlandığım gibi.

Bugün, geçmişle yüzleştiğimde ailemin bu şarkılara ve bu şarkılara çekilen kliplere maruz kalmama neden oldukları için büyük bir hata yaptıklarına inanıyorum. Rafet El Roman’ın bir kuşağın zihnine nakşedilen o meşhur şarkısının sözlerini inceleyelim:

A Memo 
Burası New York Amerika, 
Evler karıştı bulutlara, 
Nasıl bir yaşam 
Nasıl bir zaman 
O memo… 
İnsanlar simsiyah, 
Kızıl beyaz. 
Sokaklar basketbol Müzik ve dans, Nasıl bir yaşam, 
Nasıl bir zaman, Macera dolu Amerika…

Sözlerin tamamını aktarmıyorum. El Roman, yoksul bir Anadolu çocuğuna sözde yazdığı mektupta güçlü bir Amerikan rüyası portresi oluşturmaktadır. Şarkının nakarat kısmı ‘Macera Dolu Amerika’ Adorno’nun ‘Kanca’ (Hook) diye tanımladığı bölümü oluşturmaktadır. Kültür endüstrisinin müzik ürünleri, dinleyicilerini bu çengeller sayesinde kendilerine çeker ve efsunlar.3 Rafet El Roman’ın maceralarla dolu Amerika’sı, Türkiye’deki pek çok gencin zihin dünyasını Amerikan masallarıyla doldurmuş ve aldatmıştır. Hikâyenin sonu muhtemelen trajediyle bitmektedir. Rafet El Roman’ın sözüne kanan zavallı kahramanımız, Amerika’ya gittiğinde bu sefer de oradan kurtulabilmek için canını dişine takacaktır. 

Rosenberg’lerin ve siyah Amerikalılar'ın adalet çığlıkları bugün hâlâ Amerikan toplumunun vicdanında yankılanmaktadır. El Roman’ın başarılı görünen halkla ilişkiler çalışmasının hafızalardan zorlukla silinen etkilerine rağmen gerçeğe sıkı sıkıya tutunmalıyız. Paul Auster, ‘4-3-2-1’ romanında, XX. yüzyılda giderek su yüzüne çıkan ABD diktatörlüğünü teşhir eder. ABD’nin emperyalist dış müdahaleleri, içeride diktatörlüğün ceberut gücünü arttırmasını tetiklemiştir. Amerikan rüyası, gerçekte kanlı bir diktatörlüğün çirkin yüzüne geçirdiği renkli bir maskeden başka bir şey değildir.

Alexander Cocburn, adını da koyarak, Amerikan emperyalizmini sayısız örnekle çözümlüyor. Emperyalist politikaların iç siyasete yansımaları söz konusu olduğunda Vidal’le anlaşıyor: ‘Avrupa faşizmi, bugün sahte bir hedeftir. Dünyada ‘faşist’ niteliğine uyan bir yer varsa, o da ABD’dir.” (Boratav, 2015: 176)4.  
 

  • 1. Propagandanın uğradığı değişimi merak edenler BBC’nin hazırladığı ‘Ben Devri’ isimli belgeseli izleyebilirler (Y.N).
  • 2. Bunun en tipik örneği Guatemala’daki sosyal demokrat yönetimin Amerikalıların ‘Kızıl Korku’ paranoyası tetiklenerek değiştirilmesidir. United Fruits şirketinin elindeki muz tarlalarını millileştiren hükümet Bernays ve ekibinin kurbanı olmuştur. Tüm bu acı hikâye ‘Ben Devri’ adlı belgeselde işlenmektedir (Y.N).
  • 3. Adorno, ‘Efsunlanma’ durumunu ideolojiyle ilişkilendirir. İdeolojinin tanımını efsunlu olma hali üzerinden verir. Metafizik bir kavramın ‘ideolojiyi’ tanımlamak adına yardıma çağrılması, Marx’ın meta fetişizmi tanımlamasına benzetilebilir (Y.N).
  • 4. Boratav, Korkut (2015). Türkiye’nin Faşizmleri ve AKP. Ankara: İmge Kitapevi.