Venedikli ressam Gentile Bellini’in tablosunda, Fatih Mehmed’in karşısında görülen sakalsız genç irisi parlak yüzlü, düzgün burunlu, hokka ağızlı delikanlının kimliği çözülemedi. Bellini’nin tablosunda Fatih’in karşısında oturan meçhul delikanlı meçhul değildir. Veyis’tir.

Bellini'nin tablosundaki fikrimce 'Veyis' olmalı

Tartışılan Venedik’li ressam Gentile Bellini’nin tablosunun sanatsal yanı değil. Tartışılan, tabloda Fatih Mehmed’in karşısında görülen sakalsız genç irisi parlak yüzlü, düzgün burunlu, hokka ağızlı delikanlının kimliği: Kimdir, neyin nesidir? Soru bu. 

“Cem Sultan” diyenler var. İtiraz edip, “Yok canım o sırada Cem Konya’daydı, Cem olamaz, bu olsa olsa kimliği bilinmeyen bir saray görevlisidir” diyenler var. "Fatih’in gençlik resmi" diyenler olduğu gibi "kimliği bilinmeyen bir şehzade" diyenler de var. Velhasıl bir türlü çözülemedi genç irisi, parlak yüzlü, düzgün burunlu, hokka ağızlı delikanlının kimliği.

Benim fikrim bu delikanlının “Veyis” olduğu yönündedir.

Bu bir fikirdir. Fikir olunca savunmak zorunluluğu doğuyor ve Ahmet Cevdet Paşa’nın yardımına ihtiyaç duyuyorum. 

Başlıyorum: 

Ahmet Cevdet (ö.1895) Osmanlının ilk modern tarih yazıcısı olarak biliniyor. Çok sayıda eser vermiş. Bunlardan biri de İkinci Abdülhamid’in emriyle yazılmış olan Maruzat… İnternetten “PDF” olarak da okuyabileceğiniz bu kitapta Cevdet Paşa, Osmanlı ahalisinin geldiği yaşam zihniyetinin vaziyetine değiniyor ve özellikle Üçüncü Ahmed’le başlayan Lale Devri’nden sonra erkek taifesinin ilgi alanının yön değiştirdiğini öne sürüyor:

“…Kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. Oğancılık sanki yere battı… İstanbul’da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. Sultan Ahmed zamanından beri devam eden Kağıthane seyri daha fazla rağbet buldu. Gerek orada, gerek Bayezıd Meydanı’nda arabalar işaret verme usulü başladı…” 

Yazının devamında, bir ara sadrazamlık da yapmış olan Ali ve Kamil Paşalar ile çok sayıda üst düzey devlet görevlisinin de “oğlancı” oldukları, bu eğilimlerinden Avrupalıların haberdar olmaması için çaba sarf ettikleri de var.

Benim anladığım, İkinci Murad’ın, Fatih’in babası, Farsçadan çevirttiği, “kışın oğlanlarla yatmayı” salık veren Kabusnamesi’nin “bestseller" olduğudur. Oğlancılığın Lale Devri’ne kadar en azından yöneticiler katında olağan sayılmasını buna bağlıyorum. “Kabusname”nin tavsiyelerine uyuluyor. Kadınlara ilgi Lale Devri’nden sonra başlıyor.

Sanırım buraya kadar yazının başlığının fikri alt yapısını hazırlamış bulunuyorum.

Fatih Mehmed’e geleceğim de arada hayırsız oğlu İkinci Bayezıd var.

“Hayırsız” dememin nedeni babasının ölümünden sonra sarayda, sadece Bellini’nin tablosuyla kalsa ne iyi, duvarlarda asılı ne varsa tablo ve benzeri şeyleri Avrupalı tüccarlara satılmak üzere pazara döktürüyor. Böylece Bellini’nin Fatih tablosunun Avrupa pazarlarına nasıl zuhur ettiğini öğrenmiş oluyoruz. Uydurmuyorum, Halil İnalcık’tan okuduklarımı aktarıyorum.1

Bayezıd’ın şehzadelik günlerinde her haltı yediği söyleniyor. Uyuşturucu, her türden işret alemi ve Sırp devşirmesi iç oğlanı Mustafa… Sonradan sadrazam olacak Koca Mustafa Paşa… Olağan sayılıyor.

Güzel, Bayezıd tahta oturduktan kısa bir süre sonra, nasıl oluyorsa oluyor birden ermişler sınıfına katılarak “hakiki Müslüman” oluyor. Sarayın duvarlarını sadeleştirmesinin nedeninin parasal gereksinim olmadığını da böylelikle öğrenmiş oluyoruz. "Hakiki Müslüman olarak günün 24 saati, yılın 365 günü, ömrümüzün sonuna kadar Müslümanca yaşamakla emrolunduk, zaman ve şartlar değişse de İslam’ın nas’ları değişmeyecek”tir hükmü icraata konulunca, canlı iki kişinin resmedildiği Fatih tablosu duvardan indirilerek Avrupa’nın yolunu tutuyor.

Bayezıd’ın Fatih tablosunu inancının gereği olarak sarayın dışına çıkarırken motivasyonunun Ebu Müslim’e ait olduğu söylenilen şu Hadis-i şerif olduğunu düşünüyor ve yerden göğe haklı buluyorum: “Kıyamet günü insanların en şiddetli azap görenleri, Allah Teala’nın yarattığı canlı varlıklara benzeterek resim yapanlardır…” Hiç kuşkusuz bu durumda Bayezıd’ın risk almamasını olağan karşılamak gerekiyor.

Evet, nihayet Fatih ve Veyis…

Önce şu: Tablodaki delikanlının aileden biri olabileceğini ileri sürmek, Osmanlı soyunun Engin Altan Düzyatan’dan geldiğini peşinen kabul etmek anlamına gelir ki bu da “Kurucu Osman” tezinin altüst olması demektir. Bunu ileri sürmemin nedeni genç irisi çocuğun burnudur. Bütün Osmanlı ailesinin baştan sona burunları gayet kemerliyken, lütfen bakar mısınız genç irisi çocuğun burnuna, hık demiş E.A .Düzyatan’dan düşmüş. 

Kısacası tablodaki delikanlının aileden biri olması genetik bilimine aykırıdır. Öte yandan Fatih Mehmed’in üç oğlundan Mustafa 1474’te zehirlenerek öldürülmüş, Cem tablonun yapıldığı tarihte (1480) Konya’da taht hesapları yapıyor, Bayezıd’a gelince Amasya’da afyondan başını kaldırıp Bellini’in karşısına geçesi değil. "Olmadı, tutturamadık, bu durumda Fatih’in kardeşlerinden biri olmalı” derseniz, onlar zaten Fatih’in bizzat kendisi tarafından her biri daha bebecikken “hal” edilmiş. Geriye ne kaldı?

Geriye Veyis kaldı:

“Avniya cün devlet el virdi ki mihman oldu yar/Fursatı fevt itme kim bin cana er zandur Veyis"

Fatih Mehmed’in “Avni” mahlasıyla yazdığı şiirden bu iki dizeyi Hilmi Yavuz şöyle tercüme etmiş: 

“Ey Avni! Talihin yaver gitti ve o sevgili misafirin oldu. Fırsatı kaçırma, zira Veyis bin cana bedeldir…”

Fikrimdir; Fatih Mehmed, hani, hazır Veyis de yanında ya Bellini’ye birlikte poz vermişlerdir.

Israrlıyım: Belli’nin tablosunda Fatih’in karşısında oturan meçhul delikanlı meçhul değildir. Veyis’tir.

  • 1. Osmanlı İmparatorluğu, Klasik Çağ