Başlıkta yazılı sözcüklerin anlattığı durum ya da özellik, kapitalizmin 'fıtratında' vardır ve bundan kurtuluşun yolu yoktur. Vardır da, onun içinde boğulanların harcı değildir. 

Başıbozukluk, kargaşa, karadüzen

Sonuncusu daha çok bir çalgı çalma biçimi için kullanılmakla birlikte, ülkemizi yönettiği sanılan  siyaset “sınıfı”nın yarattıkları görünümü anlatan sözcükler bunlar. Resmen ilk kabul edilişinin yıldönümüne yaklaşmakta olan küresel salgının önemli etkisi olmakla birlikte, o etkiden bağımsız görünümleri de ortaya çıkan, esasen kapitalizmin karakterinde içerilmiş bir özellik olduğu da bilinir.

Altı aya yakın bir süre önce, 12 Haziran günü burada yayımlanan yazıda, iktidardakilerin ilki akıl eksikliği olmak üzere iki belirgin özelliğinden söz ederek şöyle demişim: 

“(…)ikinci eksikliğe gelince bunun örgütlenme ve örgütlendirme becerisindeki yetersizlik olduğu ileri sürülebilir. Yukarıda sıralanan durumlara ve birçok benzerine bakar bakmaz ilk akla gelen söz, bana anlatım gücü daha yüksek göründüğü için özür dileyerek kullanacağım, “dezorganize”dir; tam bir karmakarışıklık, düzensizlik, örgütlülükten uzaklık durumu…”

Bu saptamayı yaparken sözünü ettiğim “durumlar”ın tümü düzenin çaresizliğini apaçık ortaya seren salgın ile ilgiliydi. Gerçi, bu noktada Türkiye  kapitalizmine haksızlık etmemek gerekir; çok gelişmiş sanılan ABD ile Avrupa’dakileri de içine almak üzere insanlığı bezdiren, süründüren bu alçaklık düzeninde topyekun bir kargaşanın yaşandığını belirtmek şarttır.

Belleklerden silinmemiştir, kontrollü olacağı ileri sürülmekle birlikte neredeyse dizginsiz biçimde başlatılan, üstelik bir bayram müjdesi gibi ilan edilen “normalleşme”nin öncesindeki yaklaşık üç ayda olup bitenlerin sadece birkaç tanesi bile başıbozukluğu göstermeye yetiyor.

İlk haftalarda bir umreye gidip gelenler konusu gündem oldu örneğin. O gidiş gelişin virüs taşınmasına yol açtığı ciddi olarak ileri sürüldü. Resmi ağızlar tarafından önce pek de gürültü çıkarılmadan reddedildi bu iddia; sonra itirazdan sessizce vazgeçildi; en sonunda bir uzmanın umreci yurttaşlarda saptanan virüsün Arabistan’dan geldiği yolundaki yalanlanmayan tezinin ardından konu unutuldu.

Artık tek çare olduğu yönünde hemen hemen bir genel kabul oluşan maske konusunda önce gerekli/gereksiz tartışması yapıldı, ardından gerekli olmakla birlikte kesinlikle satılmayacağı ve devlet eliyle dağıtılacağı söylendi, o arada ilkin Bartın’da ve daha sonra başka yerlerde evlerinde maske yapıp ahaliye hayrına dağıtan insanlar apartopar içeri alındılar, sonra maskelerin eczaneler tarafından, daha sonra PTT şubelerince dağıtılacağı, en sonunda da cep telefonları marifetiyle insanlara ulaştırılacağı açıklandı, derken satılacağı ve fiyatının 1 TL’yi geçmeyeceği karara bağlandı.

Sokağa çıkma yasakları da epeyce, tartışmalı mı demeli eğlenceli mi, çeşitli biçimlerde gündeme geldi. Hatta ilki koskoca bir bakanın istifasına bile yol açtı. Neyse ki, “Reis”in dirayeti sayesinde memleket en başarılı bakanından yoksun kalmak felaketine uğramadı.

Sokağa çıkma yasakları içinde en çok akıllarda kalanlardan biri de Haziran başlarındaki uygulama oldu. Hafta sonu yaklaşırken sağlık bakanına sordular var mı yok mu diye. Kemküm etti neler çekmiş ve hâlâ da çekmekte olan bakan. Ardından, içişleriyle ilgili bakanlıktan yasak açıklaması geldi, üstelik de sağlık bakanına bağlı bilim kuruluna ve “Reis”in talimatlarına göndermede bulunularak. Ama yaklaşık 12 saat sonra, yasak uygulamasına da ancak o kadarlık bir süre kalmışken, yine en üst makamdan bir tivit geldi: Zaten çok fedakârlık göstermiş bulunan aziz milletimizin daha fazla sıkıntı çekmesine gönül razı gelmemiş ve sokağa çıkma yasağı iptal edilmişti.

O arada epey bir sınav kargaşası yaşandı. Haziran sonu yapılacağı ilan edilmiş üniversite giriş sınavı önce Temmuz sonuna alındı, sonra yeniden Hazirana çekildi. Onunla ve başka sınavlarla ilgili olarak milyonlarca öğrenci ve görevli diyar diyar seyahat edip toplaştılar. 

“Normalleşme” başlatılırken toplu taşımada ayakta yolcu yasağı ve kapasitenin yarısı ya da üçte biri kadar yolcu alma kuralı kondu. İlk günün sabahında taşıma kapasitesini kat kat aşan yolcu ve habire ceza yazan trafik polisi görüntüleri ortaya çıktı, aynı gün öğleden sonra kural kaldırıldı.

Bütün bunlar olup biterken, “hay geçmez olaydık” diyen 65 yaşını geçmiş yurttaşlar için konulan yasaklar hiç eksik olmadı; hâlâ da eksik olmuyor.

İki gün önceki, yenilikle bir ilgisi bulunmayan en son yasak ve kısıtlamaların açıklanışı da artık alışılmış birçok örneği aratmayan özgün ve şaşırtıcı bir dille gerçekleştirildi. İnsanlar söktürmekte biraz zorlansalar da kendilerini düşünmekten hiç vazgeçmeyen bir ülke yönetimine sahip olduklarını bir kez daha anladılar.

Bütün bu sıralananlar başıbozukluk ve kargaşa sözcüklerini uygun gördüğümüz tablonun salgın yüzünden ortaya çıktığını düşündürmemeli.  Yine son günlerde yaşanan iki olay, bu durumun salgından bağımsız görünümlere bürünerek kalıcılaştığını gösteriyor.

Bunlardan biri, “Reis” ailesinden olan bakanın istifası, bu istifayla ilgili gülünç medya sansürü, ardından istifa mektubunun dili ve içeriği, nihayet istifanın değil görevden affını isteme talebinin kabul edilişi, bunlara ilişkin haberler, yorumlar, dedikodular oldu.

İkincisi, Merkez Bankası başkanının görevden alınışı, yenisinin atanışı ve dün yeni başkanın açıkladığı faiz artırma kararı olarak ortaya çıktı. Faizin ne kadar artırılacağı önceden üç aşağı beş yukarı açıklanmış, hatta yeni başkanın görevi kabul ederken beş altı puanlık bir artış iznini atama makamından aldığı da ileri sürülmüştü. Bütün bunlar, partili cumhurbaşkanının önce kendi meclis grubundaki konuşmasında kendisine ait “faiz sebep, enflasyon netice” aksiyomunu bir kez daha yineleyişi ve faizin resmen açıklanışından bir gün önceki Odalar Birliği toplantısında konuşurken de “yatırımcıyı faize ezdirmeyeceklerini” vurgulayışı ile birlikte olup bitti.

Şaşırtıcı değil. Kargaşa sözcüğünün karşısında “anarşi” yazar sözlüklerde ve piyasa denilince de onun hemen ardından bu sözcük gelir; piyasa anarşisinden söz edilir. Demek, yineleyelim, başlıkta yazılı sözcüklerin anlattığı durum ya da özellik, kapitalizmin “fıtratında” vardır ve bundan kurtuluşun yolu yoktur. Vardır da, onun içinde boğulanların harcı değildir.