Bakanlıkla ilgili bu akademik zevat, DKAB dersine ağırlık verilmesiyle öğrencinin ilk cuma namazının nerede kılındığı; Peygamber’in 4-6-8 yaşına kadar kimlerle yaşadığı; kimlerin sûfî olduğu; Tilavet secdesinin ne olduğu; hadis alanında kimlerin meşhur olduğu gibi konuları daha çok öğreneceğini biliyor. Bu akademik zevat, DKAB dersinde işlenen konuların öğrencinin düşünme, anlama, sorgulama ve sorun çözme gibi yeteneklerini geliştirecek konular olmadığını da gayet iyi biliyor. Yine de bu akademisyenlerden bu karara karşı çıkan olmuyor! 

Bakanlık ne yapıyor?

Milli eğitim bakanlığının web sayfasında (meb.gov.tr), bakanlığın vizyonunun, “Hayata hazır, sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştiren bir eğitim sistemi” olduğu görülüyor. Bakanlığın misyonu ise “Düşünme, anlama, araştırma ve sorun çözme yetkinliği gelişmiş, millî kültür ve demokrasinin bilincinde, iletişime ve paylaşıma açık, sanat duyarlılığı, öz güveni, öz saygısı, hak, adalet ve sorumluluk bilinci yüksek, öğrenmeyi bir yaşam tarzı haline getiren, sağlıklı ve mutlu bireylerin yetişmesine ortam ve imkân sağlamaktır” şeklinde açıklanıyor. 

Oysa aşağıda örneklenen gerçekler, bakanlığın, vizyon ve misyon açıklamalarına uygun hizmet vermediğini gösteriyor. 

Öğrencilerin çoğu fen liseleri gibi (göreceli olarak) laik ve bilimsel eğitim yapılan okullara girmek istiyor. Bakanlık bu tür lise sayısını imam hatipler kadar bile artırmıyor. 

Yıllardır liseye ve üniversiteye geçiş sınavlarında, öğrencilerin matematik ve fen derslerinde başarısız olduğu görülüyor. Seçme sınavlarında bu derslerde doğru yanıt ortalaması 30-40 soruluk testlerde 9-10’u geçmiyor. 

Yıllardır PISA gibi uluslararası ölçümlerde Türkiye’nin matematik ve fen konuları yanında düşünme ve anlama konularında da OECD ortalamasının çok altında kaldığı görülüyor.  

Bu durumda yukarıdaki vizyon ve misyon açıklamasını yapan bakanlıktan, öğrencilerin matematik ve fen konularındaki başarısını geliştirecek önlemleri alması bekleniyor. Çünkü bu konular, kişinin akılcı ve sağlıklı düşünme, anlama, sorgulama, eleştirme ve sorun çözme gibi yeteneklerini geliştirecek konular oluyor. 

Yapılan bir araştırmaya1 göre, AKP’li gençlerin % 47’si ile MHP’li gençlerin %68,6’sı, imkan olsa yurtdışına yerleşip orada yaşamak istiyor. AKP’li gençlerin %60,5’i ile MHP’li gençlerin % 74,3’ü, Suudi Arabistan’da aylık 10.000 dolar kazanmak yerine İsviçre’de aylık 5.000 dolar kazanmayı yeğliyor. Bu araştırma sonuçları, cumhur ittifakını destekleyenlerin bile ülkede olup bitenlerden memnun olmadığını gösteriyor. 

İktidara yakınlığıyla bilinen bir kuruluşun yaptığı 'Türkiye'nin Nabzı' araştırmasına göre, anketi yanıtlayanların %57,2’si, AKP’ye oy verenlerin %46,9'u ve MHP’ye oy verenlerin de %68’i, cemaat ve tarikatlar hakkında, “Toplum için zararlılar, yasaklanmalı” diyor (gazeteler, 9 Ekim 2020). Bu araştırma sonuçları, cumhur ittifakına oy verenlerin bile tarikatlar konusunda iktidarın uygulamalarını beğenmediğini de gösteriyor. 

Bu iki araştırmadan, cumhur ittifakına oy verenlerin önemli bir bölümünün bile gericilikten bıkıp usandığı anlamına geliyor. 

Bu iki araştırmanın sonuçları ayrıca, cumhur ittifakına oy verenlerin önemli bir bölümünün, AKP’nin karar ve uygulamaları nedeniyle Türkiye’nin artık yaşanılamayacak bir ülkeye dönüştüğünü görmediğini/göremediğini düşündürüyor. 

Bu arada, çocuk istismarlarını, kadına yönelik cinayetleri, yandaşları kayıran ve muhalifler göz açtırmayan yargı kararlarını, Anayasa Mahkemesi kararlarına aldırılmamasını, suçsuz insanların tutuklu kalması gibi insan haklarıyla, hukukla ve demokrasiyle bağdaşmayan olayları sağlıklı olarak değerlendiremeyenler de görülüyor. Bu durum, kişilerin olay, olgu ve söylemleri sağlıklı bir şekilde algılayamadığını ve de uluslararası testlerin Türkiye ile ilgi bulgularının geçerli olduğunu gösteriyor. 

Bu gerçekler ışığında, yukarıda açıklanan vizyon ve misyon sahibi bakanlıktan, kişilerin gerçekleri sağlıklı olarak algılama yeteneklerini geliştirici önlemleri alması bekleniyor. Ancak bakanlık tam da tersini yapıyor: 4. sınıfların yüz yüze ders programında 8 Ekim 2020 günü yaptığı açıklamada 3 ders saati olan Matematik dersini, daha sonra yaptığı açıklamada 2 ders saatine indirip bu ders saatini Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersine ekliyor!

Üstelik bu karar, öğrencinin kendini tanıyıp kendisiyle ilgili kararları vermesine yardımcı olacak rehberlik ve psikolojik danışmanlık profesörü olan Ziya Selçuk’un bakanlığında alınıyor! 

Ülkenin talihsizliği, akademisyen olan bakan ile sınırlı kalmıyor.

MEB’deki 3 bakan yardımcısından biri AKP kurucu üyesi olsa da, diğer ikisi akademisyen: Bülent Ecevit Üniversitesi rektörlerinden Prof. Dr. Mahmut Özer; TÜBA Asli Üyesi Prof. Dr. Mustafa Safran.

Bu eğitsel olmayan karara onay veren Talim ve Terbiye Kurulu başkanı da, eğitim profesörü Burhanettin Dönmez! Üstelik Talim ve Terbiye Kurulu’nun 10 üyesinden altısı da akademisyen. Bakanlıkta Temel Eğitim Genel Müdürü ile Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü gibi üst düzeyde görev yapanların altısı da akademisyen. 

Ayrıca eğitim konusunda oluşturulmuş olan 9 üyeli Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nda, nitelikli üniversitelerde okumuş rektör ya da TÜBA üyesi olmuş altı akademisyen bulunuyor. 

Bakanlıkla ilgili bu akademik zevat, DKAB dersine ağırlık verilmesiyle öğrencinin ilk cuma namazının nerede kılındığı; Peygamber’in 4-6-8 yaşına kadar kimlerle yaşadığı; kimlerin sûfî olduğu; Tilavet secdesinin ne olduğu; hadis alanında kimlerin meşhur olduğu gibi konuları daha çok öğreneceğini biliyor. Bu akademik zevat, DKAB dersinde işlenen konuların öğrencinin düşünme, anlama, sorgulama ve sorun çözme gibi yeteneklerini geliştirecek konular olmadığını da gayet iyi biliyor. Yine de bu akademisyenlerden bu karara karşı çıkan olmuyor! 

Akademisyen bürokratların bu tutumu ülkenin bir başka talihsizliği oluyor. Nasıl oluyor da hiç ses çıkmıyor, anlaşılamıyor! 

Ne yazık ki bu akademik zevat, bakanın sorumluluğunu paylaşmakla ve çocukların geleceğine aldırmamakla kalmıyor, ‘akademisyenliğin’ sorgulanmasına da yol açıyor.   

[email protected]