Kapitalizmin içinden iyilik bulabileceğimize inandığımız her an, bir çocuğun daha kahkahası sönüyor. Sönmesin!

Anneler gününü kutlamalı mıyız?

Normalleşme dedikleri, biraz da bu olsa gerek. Gericiler ölüm korkusundan sıyrılmış olacaklar ki ağızlarının suyu akmaya başladı. “Korona’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” yanılsaması dağılmaya devam ediyor. Emekçiler daha fazla sömürüldü, kadınlar daha fazla şiddet gördü ve okulların kapalı olması, çocuklarımızı tacizcilerden korumaya yetmedi.

Aynı soruları sormaktan utana sıkıla, sormadan edemiyoruz. Nasıl oluyor da, eğitim vermesi beklenen biri, kameraların kapalı olduğunu sandığı o kısa anda bile kız çocuklarının fotoğraflarına bakarken cinsel bir haz alabiliyor.

Nasıl olur da bir üniversitede profesör unvanı olan bir başkası çıkıp zerre çekinmeden, 13-17 yaş arasındaki kızların aslında her şeyleriyle “süper kadın” olduklarını ve çocuk doğurmak için ideal yaşta olduklarını söyleyebilir? Asıl soru: Tüm bunlara neden katlanıyoruz?

Bir de utanmadan hangi doktora sorarsanız sorun diyor. Bilimsel olandan haberdarız, sormamıza gerek yok ama sorduk. 18 yaşın altındaki herkesin çocuk olduğunu söylediler. Fiziksel açıdan olgunlaşmaya başlamış olsa bile bir çocuğun; karar verebilme, soyutlama, sorumluluk alabilme gibi pek çok zihinsel işlevini ve ruhsal gelişimini tamamlamasının 20’li yaşları bulacağını da eklediler.

Hoca sıfatıyla ekranlarda boy gösteren bu kişinin, milyonların önünde yaptığı şeyin adı çocuk hakkı ihlalidir. Sözleriyle çocuk tacizini meşru kılmakta ve buna dahil olmaktadır.

“Süper kadın” derken kendi kişisel fantezilerini ortaya koyduğu açık olan bu kişinin işaret ettiği yaşlardaki pek çok çocuk, doğum yaparken ölüyor bu ülkede… Kadın için pek çok riski de beraberinde getiren gebelik ve doğumun, küçük yaşlarda daha fazla risk barındırdığı verilerle ortada. Aynı hayati riskin, doğacak olan bebek için de geçerli olduğunu biliyoruz.

İş, gebelik ve doğumla bitmiyor. Kendisi de henüz çocuk olan “anne”, bir evi idare etmenin yanında bir çocuğun büyümesinin sorumluluğunu da almak zorunda kalıyor. Bunun bile bir lüks olduğunu, sıklıkla birkaç yıl içinde ikinci gebeliğin de yaşandığını söyleyen istatistiklerden anlıyoruz.

Bu ahlaki çürüme ile yüzleşmemizin yarattığı etki, hemen arifesinde kutladığımız anneler günü üzerine düşündürdü. “Çocuk yaşta anne olunmaz” diye isyan ederken, önemli bir kısmımızın annesinin çocuk yaşta doğum yaptığı gerçeğini ne kadar hatırlıyoruz merak ettim. Ya da her yıl kutladığımız anneler günü, acaba bu çocuklarda nasıl bir etki yaratıyor?

Çocukların fotoğraflarına bakarak tatmin olan ya da 9 yaşında kız evlenebilir diyen gericilik, “gavur icadı” anneler gününü lanetleyip annelere öteki dünyada cennet vadediyor. Dinimiz adet görmesini yeterli buluyorsa, gerisi teferruattır. Annelik dediğimiz şey kutsal olunca, ortada “günah” falan da kalmıyor sanırım.

Öte yandan kapitalizmin “senede bir gün de olsa annenizi mutlu edin” söylemi, her türlü tutuyor. Reklamlar boy boy, hediyeler kapış kapış gidiyor. Tüm bu gerçekliğin farkında olsak bile çoğumuz kutluyoruz bu günü. Annemiz oracıkta beklerken kıyamıyor, çürümüşlüğün içinde iyi olanı arayıp bulmak istiyoruz çünkü. Ve anneysek, hatırlanmayı bekliyoruz. Birileri görsün istiyoruz bizi, hiç bilinmeyen hayallerimizin yerini alan anneliğimizi… İşte kapitalizm insanlığımızı, vicdanımızı, iyi niyetimizi böyle sömürüyor.

Biliyoruz, hiçbir teşekkür ya da hediye anneleri bu tutsaklıktan kurtarmayacak. İçinde yaşadığımız düzen öyle ya da böyle anneliği kutsarken, anne olan kadının kim olduğuna, kaç yaşında olduğuna ya da ne istediğine bakmayacak. Kapitalizmin anneler gününü kutlamalı mıyız? “Eşitsizlikler kolay son bulmaz, yılda bir gün bile olsa keyfimiz kaçmasın” mı diyeceğiz? Yanıtı siz verin…

Kapitalizmin içinden iyilik bulabileceğimize inandığımız her an, bir çocuğun daha kahkahası sönüyor. Sönmesin! Çocuk yaşta anne olmuş, yaşamı boyunca kendisinden ne beklendiyse onu yapmış bir kadının daha hayalleri sessizce yok oluyor. Olmasın! Emin olun, bunca kötülüğün içinde bile iyiyi aramaktan vazgeçmiyorsa insan, yepyeni bir düzeni kurma iradesine de sahip demektir.