AKP iktidarında hemen her konuda olduğu gibi, andımız da, hem ana ekseninden saptırılıyor hem de zikzaklı tutum ve davranışlara neden oluyor.  

Andımız!

Andımız, temelde çocuklarla ve okulla/eğitimle ilişkili bir konu olsa da, AKP iktidarında hemen her konuda olduğu gibi, andımız da, hem ana ekseninden saptırılıyor hem de zikzaklı tutum ve davranışlara neden oluyor.  

Zikzaklı durumun bir boyutu, konunun bakanlığın Talim ve Terbiye Kurulu (TTK) ile ilişkisinden kaynaklanıyor. 19 Eylül 1932 - 13 Ağustos 1933 tarihleri arasında eğitim bakanı olan Reşit Galip’in 23 Nisan 1933 günü çocuklara armağan olsun diyerek okuduğu ifade,  TTK’nin 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı kararı ile andımız olarak resmiyet kazanıyor. TTK’nin üç yıl başkanlığını yapan bir kişinin bakanlığında ise, andımız sona erdiriliyor! 

Zikzaklılığın ikinci boyutu AKP’den kaynaklanıyor. Irkçılık iddiasıyla andımızın kaldırılması için 2008 ve 2009’da yapılan başvurularda, AKP Danıştay’da andımızı savunuyor. Danıştay da, andımız aleyhine açılan davaları 2010 ve 2011’de reddediyor. Andımızdaki doğruluk, yurtseverlik ve (1997’de andımıza eklenmiş olan) Atatürkçülük gibi söylemlerinden rahatsız olan AKP, yargıda kadrolaşınca, açılım sürecini bahane ederek ilgili yönetmelik maddesini 2013’de değiştirip andın okunmasına son veriyor! Danıştay, bir eğitim sendikasının açtığı dava üzerine, 2018’de bu yönetmelik değişikliğini iptal ediyor. AKP/eğitim bakanlığı, bu iptalin iptali için Danıştay’a başvuruyor. Danıştay bu kez andımızın okunmasını 2021 Martında yasaklıyor.  “Andımızın papağan gibi tekrarlanmasının çağ dışı, faşist bir uygulama” olduğunu söyleyen AKP, her fırsatta ‘Rabia’ işaretiyle birlikte “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” söylemini kullanıyor! Açılım sürecinde Kürtleri memnun etme bahanesiyle 2013’de andımızı kaldırma girişimini başlatan AKP, Danıştay andımıza yasaklayınca, şimdi HDP’nin kapatılması girişimini başlatıyor! 

Zikzaklığın üçüncü boyutu Danıştay’dan kaynaklanıyor: Danıştay, 2010, 2011 ve 2018’de verdiği kararları Mart 2021’de inkar ediyor! 

Zikzaklığın dördüncü boyutu, MHP’den kaynaklanıyor. 2013’de andımızı kaldıran yönetmelik değişikliği üzerine ortalığı yağa kaldıran MHP, bugün işin kolayına kaçıp AKP yerine Danıştay’a saldırıyor! 

Bir başka zikzaklık da AKP yandaşlarından kaynaklanıyor: AKP, andımızı savunurken onlar da savunuyor, karşı çıkarken onlar da karşı çıkıyor.

Bir zikzaklık durumu da, andımızdaki ifadelerle günlük yaşamdaki farklılıklardan kaynaklanıyor. Örneğin “Türk’üm” demek, Türk kökenlilere dokunmasa da, Arnavut, Boşnak, Kürt, ..olan yurttaşa dokunabiliyor: “Ben Arnavut’um/ Boşnak’ım/ Kürt’üm/… . Neden Türk’üm diyeyim” diyebiliyor.

Andımızı okurken;

  • “Türk’üm” diyenler, “Affedersiniz Ermeni/Alevi, …” diyebiliyor!
  • “Doğruyum” diyorsak da, ortalık yalan söyleyenlerden ve yolsuzluk yapanlardan geçilmiyor!
  • “Küçüklerimi korumak” desek de, küçük çocukları taciz edenler ve evlendirenler az olmadığı gibi küçük kızları türbana sokmak isteyenler de çok!
  • “Yurdumu, milletimi özümden çok severim” diye ant içsek de, haydi işsizlik nedeniyle yurt dışına gitmek isteyenleri anladık diyelim, milyonerimiz bile yurt dışına göçüyor!
  • “Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğim” diyenlerin iktidarında tam da tersi olan uygulamalar yaygınlaşıyor! 

Çocukluklarında bu andı içenler, kendileri gibi olmayanlara küçük büyük demeyip akla hayale gelmez hakaretler ediyor; ülkenin tüm kaynaklarını yağmalıyor; Çanakkale Zaferini anarken bile Atatürk’ten söz etmiyor. Dolayısıyla andımızdaki ifadelerle günlük yaşamdaki zıtlık, bir bakıma andımızın pek bir işe yaramadığını, istenilenlerin andımızla gerçekleşemediğini gösteriyor. 

Bir konuda zikzaklık yaşanmıyor: Türklüğü ırk olarak değil de bu ülkede doğanlara verilen sıfat olarak değerlendirenler genelde andımızdan rahatsızlık duymuyor.  

Kimilerinin faşist tutum ve davranışları, andımızdaki ve yasalardaki ‘Türk’ ifadesinin bu ülkede doğan kişilere verilen sıfat olarak benimsenip içselleştirilmesini engelliyor. Irkçı tutum ve davranışlar olduğu sürece,  “Türk’üm” demek istemeyenleri anlayışla karşılamak gerekiyor. 

1999 Eylülünde bir Doğu Anadolu ilçesinde öğretim yılının başlaması törenine tanık olmuştum. Türkçeyi öğretemediğimiz anadilleri farklı çocuklarımız, andımızı okumuştu! Ant okunurken durumun hazinliğini algılamak için orada bulunmak gerekmiyor, biraz eşduyu (empati) sahibi olmak yetiyor.  

Esasında andımızda dile getirilen değerlerin, ne anlama geldiğini bilip anlamadan söylenmesinin eğitsel değeri bulunmuyor; koşullandırma anlamına geliyor. İstenen değerleri, çocukları koşullandırarak kazandırmaya kalkışmak eğitsel bir süreç de olmuyor. Üstelik koşullandırılarak kazandırıldığı sanılan değerleri içselleştirmek mümkün olmadığı gibi, yukarıda örneklendiği üzere, bu değerlerin tam da zıttı davranışta bulunma olasılığı da yüksek oluyor. Eğitsel olarak herhangi bir değerin ant içerek değil de tartışmaya ve eleştiriye açık olan eğitim-öğretim süreçlerinde öğrencilerin (gerçek bilgilere dayalı) bilişsel, devinimsel ve duyuşsal gelişimleri ile kazandırılması gerekiyor. 

Eğitim-öğretim süreçlerinin çocuklarımıza çağdaş insancıl değerlerin kazandırılmasının yolu ise, laik, bilimsel, kamusal ve parasız olan eğitim-öğretim süreçlerinden geçiyor. 

Erkek egemen, ırkçı, piyasacı ve gerici anlayıştaki iktidarlarla bunun mümkün olamayacağını da bilmek gerekiyor.      

[email protected]