Bu yazı seçim sistemi denilen şeyle, onun bazı yanlarıyla ilgili olacak.

Anayasa kadar önemli

Bizim eski üniversitelerimizdeki hukuk, anayasa, siyaset hocalarımızdan öğrenmiş; öyle hocaları olmayanlarımız açık oturumlarda, konferanslarda dinlemiş, yazdıklarından okumuşuzdur. En kısa biçimde özetlemeye çalışırsak, aşağı yukarı şöyleydi: Anayasa kadar önemli iki yasa vardır; biri seçim, öbürü siyasi partiler yasası. Bunun halkın ülke yönetimine katılması, o çok kirletilip anlamsızlaştırılmış sözcükle “demokrasi” açısından böyle olduğunu anlatmaya çalışırlardı.

Bu yazı seçim sistemi denilen şeyle, onun bazı yanlarıyla ilgili olacak. Ancak, geçmeden, başka diller bir yana bizim dilimizde de daha çok özensizlikle, ama bazen de şimdi olduğuna benzer biçimde her kapıya uyan bir maymuncuk niyetine kullanılan bu “şey” sözcüğü için özür dilemeliyim.

***

TKP daha 2019 yılının Mayıs ayında konuyla ilgili birtakım somut talepleri “Adaletsiz ve keyfi seçim sistemi değişmelidir” başlığı altında yurttaşların imzalarına açarak bir kampanya düzenlemişti; en son on gün kadar önce de aynı konuda önemli noktaları yeniden vurgulayan, “Genel oy hakkı ve seçim sistemi üzerine” bir raporu kamuoyuna sundu. Orada da değiniliyor, özellikle son dönemde, sermaye sınıfı lehine değiştirilen yasalara bakıldığında, mülkiyete ve devrine dayalı ihale yasalarının, emek sömürüsünün yoğunluğunu ve yaygınlığını artıran yasaların, bir de seçimle ilgili mevzuatın belli bir ağırlık taşıdığı görülebiliyor. Partilerin seçime girmesinde; seçim propaganda ve kampanyasında; mali yardımda büyük partilerin tercih edilişinde; seçmen kütüklerinin adrese dayalı nüfus kaydı sistemine bağlanmasında; seçmenlerin sandıklara dağılımında ve taşınabilir sandıklarda; sandık kurullarının oluşumunda; mühürsüz zarf ve oy pusulalarında; görevlilerin oy kullanımında; tek zarfla çok pusula uygulamasında; sayım döküm tutanaklarının düzenlenmesinde, sandık sonuçlarının duyurulmasında; sandık-ilçe-il-ülke oy birleştirmelerinde kullanılan yöntemde birçok hukuksuzluk ve adaletsizlik yaşanıyor.

Artık insanlığın çok eski ve kökleşmiş, daha doğrusu, kökleşmiş olduğu sanılan genel ve eşit oy hakkının ortadan kaldırıldığı, tümden kaldırılamadığında ise kullanılmasının imkânsızlaştırıldığı bir durumdayız. Bu durumun örnekleri tek tek sayılması uzun sürecek ve yine de eksik kalacak kadar çok: seçilenlere mazbata verilmemesi, verilen mazbatanın geri alınması, milletvekilliğinin düşürülmesi, belediye başkanı ve belediye meclis üyeliğine müdahale, kayyum atama, yapılan seçimin hukuksuz dayanaklarla iptali ve yeniden seçim yaptırılması gibi kaba müdahale yöntemleri ve benzerleri…

Bütün bunların yaygınlaştığı, olağanlaştığı yaşanarak öğreniliyor. Ancak, bunların bazılarında bir kural dışılık, bir yasaya uygunsuzluk söz konusu. Buna karşılık, bir de, yasalarla güvence altına alınmış, yasal dayanak kazandırılmış uygulamalar var. İlk akla gelen ve 12 Eylül istibdadının ürünü olmakla, üstelik kabul edilemezliğine sıkça değinilmekle birlikte, düzen içi muhalefet başta, kimselerin ciddi biçimde takipçisi olmadığı seçim barajı konusu. Bunun kuramsal, başka bir deyişle, haklı gösterilmeye çabalanan dayanağı, genellikle “temsilde adalet, yönetimde istikrar” biçiminde dillendirilen sözüm ona dokunulmaz, ilişilmez temel ilkedir. Oysa, bunun, bir ilke değil, halkın yönetimini güçleştiren, zaman zaman imkânsızlaştıran bir engel olduğunu açıkça vurgulamak gerekiyor. Haydi o kirletilmiş sözcükle söyleyelim, demokrasi doğrudan niteliğini ne kadar yitirir ve temsili olmaya ne kadar yaklaşırsa, halkın yönetimi olmaktan o kadar uzaklaşır. Temsili demokrasinin zaaflarını gidermenin yolu birtakım karmaşık ve işe yaramaz mekanizmalardan değil, doğrudan demokrasiyi mümkün kılacak örgütlenmeleri yaratıp güçlendirmekten geçer.

***

Son zamanlarda özellikle iktidardaki koalisyonun büyük ortağının seçim sisteminde bazı değişiklikler üzerinde “çalıştığı” söylentileri dolaşıyor. Yukarıda anılan 14 Aralık 2020 tarihli raporda şunlar yazılmış: “Daraltılmış bölgede, seçim bölgesi sayısı 120-140-150 gibi belirlenecek. Şu an 600 milletvekili var, her bölge 5 milletvekili olsa 120 bölge olacak. Bu daraltılmış bölgelerde bölge sınırları AKP tarafından oy dağılımına göre çizilecek, ölçütler önemli ama hukuk ipini elinde tutan da önemli. Bölünerek daraltma büyük partiyi avantajlı kılacak. Dar bölgede ise her seçim bölgesinde bir milletvekili kuralı geçerli olacak. Yani 600 bölge… Pazarlıklar, sermaye sınıfının gücü ve çıkar grupları, seçmenlere baskı, seçmen kütükleri, bölge sınırları, adaletsizlikler, hileler, baskı ve şiddet düşünüldüğünde buradan deyim yerindeyse büyük partinin hezimete uğratması çıkar. Ve büyük partinin oyu düşse bile sandalyesi artar.”

Buradaki daraltılmış bölge adlandırması ile anlatılan, eğer koalisyon ortakları uzlaşma sağlayabilirlerse, yeni ve çok verimli adaletsizlikleri çoğaltıp yaygınlaştırmaya aday görünüyor. Başka ülkeler bir yana, bizim ülkemiz için de çok yeni sayılmaz aslında. Değişik biçimleri, örneğin, bazı semtlerin bağlı oldukları ilçelerden başka ilçelere aktarılması yoluyla yakın zamanlarda uygulandı. Ama kaynağı, Menderes DP’sinde başlayıp aynı soyun sürdürücüleri eliyle bugünlere kadar getirilen “küçük Amerika olacağız” söylem ve özleminin esinlendiği ülkeden geliyor ve çok eskiye dayanıyor, denebilir.

İlginçtir; kısaca anlatabiliriz. ABD’nin Massachussets eyaletinde Elbridge Gerry adında bir vali, 1812 yılında eyaletteki seçim bölgelerini öyle düzenlemiş ki, seçimlerde kendi partisi bundan esaslı bir avantaj sağlamış. Valinin böyle bir yetkisi var ve on yılda bir yapılan nüfus sayımlarından sonra, nüfusun dağılımındaki değişiklikleri yansıtmak üzere böyle düzenlemeler valinin gözetiminde ve onun onayı ile yapılıyor. O sıralarda yayımlanmakta olan Boston Gazetesi adındaki bir gazete de bu yeni bölge ayrımından sonraki eyalet haritasının bir karikatürünü çizmiş. Çizimde neredeyse canavara benzeyen bir hayvan görülüyor; uzun kuyruklu, dört küçük ayağı, girintili çıkıntılı bir bedeni ve ürkütücü bir kafası olan, kertenkele benzeri bir yaratık. İngilizcede “salamander” sözcüğüyle biliniyor; bizde semender deniyor. İşte o valinin soyadı ile bu hayvanın adı birleştirilerek “gerrymander” diye bir sözcük uyduruluyor ve o gün bu gündür böylesi işlemler “gerrymandering” olarak adlandırılıyor. Bu yöntemle bir partiye hak etmediği sandalyeler kazandırılışının, siyahların ve Latin kökenlilerin önünün kesilmesi için bu yolun kullanılışının pek çok örneği görülmüş. Bizdeki Anayasa Mahkemesinin karşılığı olan Yüksek Mahkemede açılmış birçok davaya da rastlanıyor. O kararlarda ise bir tutarlılık aramak boşuna. En son Trump’ın atadığı Yüksek Mahkeme üyesi hatırlanabilir. Bizde de benzer bir örneğe ilişkin süreç yakında sonuçlanmak üzere. Öte yandan, daraltılmış seçim bölgesi uygulaması getirilebilirse, o valiyle sürüngenin birlikte adının verildiği seçim bölgeleri oluşturma yaklaşımının kim bilir ne cin fikir örnekleriyle karşılaşırız. Ne de olsa, boynuz kulağı geçer misali, küçük Amerika büyüğünü geride bırakır alimallah! Biraz daha ciddi bir üslupla anlatırsak, bu demokrasi yarışında bizdekilerin eline kimse su dökemez.

Şu Massachussetts valisinin öyküsünü ilk kez elli yıl önce dinlemiştim Rona Aybay’dan. Kendi bölümünde “karşılaştırmalı hükümet sistemleri” biçiminde çevirebileceğimiz bir ders veriyordu Rona Hocamız, biz üç iktisat öğrencisi seçmeli ders olarak almıştık. Hatta, “Paris Komünü” konusunu seçtiğimiz bir de ödev hazırladığımızı hatırlıyorum. Kendisi büyük devrimci hukukçumuz Halit Çelenk adına konulmuş ödülleri değerlendiren jüride yer alıyor yıllardır. Jürideki arkadaşlarımla selam gönderirim hep, umarım bir gün karşılaşırız.

***

Seçimlerin gerçekten açıklık, saydamlık ve halk tarafından denetlenebilirlik esaslarına uygun biçimde yapılması; halk kitlelerinin en geniş katılımı; her adayın ve partinin kendisini tanıtması için eşit ve herkese açık imkânlar sağlanması; tüm seçim giderlerinin devletçe karşılanması; seçmenlere seçilenleri geri çağırma hakkının tanınması; seçimlerin denetiminin tek bir kurum yerine halkın etkin katılımının gerçekleştiği bir mekanizma eliyle yürütülmesi; barajsız, kayyumsuz, verilen her oyu hesaba katan bir temsilde adaletin hayata geçirilmesi…

Bunlar olmadan, hiç değilse bir bölümü olmadan, gündemde tutulup uğrunda mücadele edilmeden, habire “halkımız seçim sandığı ilk önüne geldiğinde gereğini yapacaktır” deyip durmak neye yarar? Ya halkın seçim meçim hikaye demesine, ya da herhangi bir umut kalmadığını sanmasına. İlki neyse, zaten önemli bir kitle o noktaya gelmek üzere. Ama ikinci olasılık evlerden ırak olsun; çünkü hem gerçeğe uymuyor hem de teslim olun demenin Arapçası!