Irkçılık Avrupa kökenlidir. Kapitalizmin gelişimiyle doğrudan bağlantılıdır. Sınıfsaldır. Kazıyınca altından burjuva sınıfı çıkar.

Amerikan ırkçılığını kazıyın altından Avrupa’nın sermaye sınıfı çıkar

İngiliz burjuva devrimi 1600’lü yılların ortalarına rastlar. Kralın, Anglikan Kilisesi’nin ve büyük toprak sahibi feodallerin zalim iktidarına son veren devrimin arkasında topraksız köylüler, zanaatkarlar ve yoksul halk vardır.

İngiliz burjuvazisi, Fransız sınıfdaşları kadar radikal değildi ama sürükledikleri devrimde ezilen halka özgürlük vaat etmemeleri olmazdı. Ta ki devrimin kitle gücünü oluşturan yoksul halk, kralın kellesini aldıktan sonra daha da cesaretlenip vaadin yerine getirilmesini isteyinceye kadar.

Uzun sürmedi. Devrimin ordusu ve başındaki Cromwell, devrimden sonra ellerine hiçbir şey geçmediğini düşünen halkın ayaklanmasını bastırdı. Yoksul köylü ve zanaatkarlardan oluşan ve adına “aşırı eşitlikçiler” denilen ayaklanmacılar kısa sürede kendilerini ya dar ağacında ya da Kuzey Amerika’daki İngiliz Kolonilerindeki tarım plantasyonlarında köle olarak buldu.

İngiliz yoksullarından sonra sıra İrlanda’ya geldi. İngiliz burjuvazisinin, kralı devirmesiyle İrlanda’daki yoksul köylülerin isyanını bastırması aynı yıla denk gelir. Burjuva devriminin ordusu küçük adada taş taş üstünde bırakmadı. Topraklarına el koyduğu İrlandalı köylülerin bir kısmını astı, büyük çoğunluğunu ise Amerika’ya köle olarak taşıdı.

Bir yandan kral gider, payını isteyen halk bastırılırken, diğer yandan yeni coğrafyalara uzanılıp ticaretin sınırları genişletildi. Asya ve Afrika talan edildi.

Bugün Amerika’da sokakların bir kez daha dolmasına neden olan ayrımcılığın kaynağında işte bu yağma, hırsızlık ve korsanlık vardır. Buna sömürgecilik deniyor. Fransa’da, Hollanda’da, İngiltere’de ve pek çok başka ülkede burjuva sınıfları zenginliklere böyle el koyarak palazlandı. Sömürgelerdeki halkları da kendilerinin sahip olduğu zenginliğin bir parçası olarak gördüler.

Bu nedenle ırkçılık Avrupa kökenlidir. Kapitalizmin gelişimiyle doğrudan bağlantılıdır. Sınıfsaldır. Kazıyınca altından burjuva sınıfı çıkar.

***

Bu yağmanın en şiddetli yaşandığı coğrafyalardan biridir Kuzey Amerika. Avrupa’nın zenginleşen yeni sınıfı sermaye birikimini gerçekleştirirken bu coğrafyada iki kaynağı ölesiye kullandı. Biri Afrikalı köleler diğeri Kızılderililer.

Afrika’nın yağmalanan topraklarından koparılan siyahlar Amerika’ya getirildi. Tütün ve pirinç plantasyonlarında köle olarak çalıştırıldı. Kuzey ve Güney arasındaki iç savaş, köleliğin kaldırılmasıyla sonuçlansa da Birleşik Devletler’de siyahlar hiçbir zaman “yurttaş” olamadı.

Kızılderilileri ise yok ettiler. Avrupalılar Amerika’ya geldiklerinde bu topraklarda yaklaşık 2,5 milyon Kızılderili yaşıyordu. Topraklarından sürüldüler. Kafa derilerine ödüller kondu. Avrupalılar, 17. yüzyılda Amerika’nın kolonileştirilmesinden sonra üç yüz yıl içinde Kızılderililerin kökünü kazıdı.

Bir yandan köle emeği, diğer yandan Kızılderililerin soyulması. Yeni Amerikan burjuvazisi bir de böyle zenginleşti.

***

Lenin, bağımsızlık savaşından sonra iyice büyüyen sermaye sınıfını ve Birleşik Devletler’i "Çirkef ve lüks içinde yuvarlanan bir avuç küstah milyarder ile daima yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca işçiyi birbirinden ayıran uçurumun ortaya çıktığı ilk ülkelerden biri" diye tanımlıyor.

Lenin’in bu tanımı 20. yüzyıl boyunca geçerliliğini korudu. ABD’de siyahlar ve göçmenler hep daha düşük ücretle, daha kötü çalışma ve barınma koşullarıyla sömürüldüler. ABD’de işçi hareketinin gelişmesinde bile bu düzen görülür. 1800’lü yılların sonundan ikinci savaşın hemen öncesine kadar etkili olan Amerikan İşçi Federasyonu (AFL), uzunca bir süre siyahların sendikalara üye olmasına engel oldu. Siyah işçilerin ayrı sendikalaşma girişimleri yaşandı. Amerikan sermaye sınıfı ırkçılığı işçi sınıfını bölmek için de kullandı.

***

Şimdi bir kez daha Amerika’nın büyük kentlerinin sokakları Afro-Amerikalı, beyaz ya da her ikisinden göçmenlerle dolup taşıyor. Öte yandan bu durum, tekellerin bir süredir kızışan iç rekabeti ve derinleşen yönetim krizinde tarafların kendi çıkarları için kullanmaya çalıştıkları bir enstrüman olarak değerlendirilmek isteniyor.

Irkçılık, ayrımcılık, baskı ve yoksulluk Amerikan emekçi sınıflarının üzerinden hiç eksilmedi. Şimdi bu tabloya bir de milyonlarca yeni işsiz ve salgın riski altında yaşamaya çalışan bir o kadar yoksul eklendi.

Trump’un meczupluğu, polislerin ahmaklığı falan değil mesele.

Her şey Lenin’in Amerika için dediği gibi devam ediyor.

“Çirkef ve lüks içinde yaşayan küstah bir sınıf ile daima yoksulluk içinde yaşayan işçi sınıfı…”

Yani Amerika’da her şey sınıfsal.