AKP yalnızca, ama sürekli biçimde, zaman kazanıyor. Bir büyük hesaplaşmanın gerekliliği giderek daha açık hale geliyor.

AKP ne yapıyor?

Ne yaptıkları belli de, bunun neye yorulacağı tartışmalı…

Bizim baktığımız yerden resmedilebilecek ve geniş kitleler için de bayağı ikna edici olan “başarısızlık” tablosu ne anlama gelmektedir? AKP her yola başvurarak gitmemek için direnmekte midir, yoksa yeni bir rejimin inşasında yol mu almaktadır?

Bir kere başarı-başarısızlık sabit değil. Örneğin salgın yönetiminin başarısını sorgulayacaksak açık biçimde tanımlanabilen ve görülebilen başarısızlık, aslında ortada bir salgın yönetimi yoksa aynı kolaylıkla telaffuz edilemez. Nitekim ortada bir salgın yönetimi yoktur! Salgın iktidardaki sermaye partisinin sömürü yönetiminin bir enstrümanı haline getirilmiştir. Onlarca yılda gerçekleştirilen emeğin “esnekleştirilmesinin” katbekat fazlası altı ayda dayatıldı. İşsizlik ve yoksulluktaki patlamaya muazzam bir mazeret bulundu. Kadercilik, otoriteye boyun eğme eğilimi yepyeni bir kaynak sayesinde yükseltildi.

Sermayeye kaynak aktarımında rekorlar kırıldı. Salgın bunların bir enstrümanıdır. Sorun şu ki, bütün bunlar açıktan açığa yapılırsa, kitleler de maksadın hastalığı durdurmak değil, sömürüyü arttırmak olduğunu görürlerse başka anlamda bir başarısızlıktan söz edilebilecektir.

Yeri gelmişken, toplumun yarıdan hayli fazlasının enfekte olması ve yayılımın kendiliğinden durması anlamına gelen sürü veya kitle bağışıklığının 21. yüzyıl kapitalizminin başat koronavirüs politikası olduğunu tekrarlamalıyım. Ancak kapitalizmin yelpazesi, bunu iç sınıfsal ve kültürel dengeler yüzünden hayata geçiremeyen ülkelerden bizdeki gibi sayılarla oynayarak başarı öyküsü sallayanlara kadar açılmaktadır. İngiltere’nin Türkiye’yi uçuş koridorundan çıkartarak cezalandırması sürü bağışıklığını ilk telaffuz eden bu ülkede iktidarın sonradan doğru yolu bulmasından kaynaklanmıyor. Sayıları artacak, Türkiye rezaleti üstünden kendilerini temize çekenler çoğalacak… 

Başarısızlığın her zaman bir bedeli olur. Aynı örnekte Fahrettin Koca’nın çoktan ofisindeki eşyalarını toplamaya başlaması beklenirdi. AKP’de istifa müessesesinin anlamı ise başka. Bedel deyince başarısızlık zorunlu olarak gündeme geldiği ve her alan bir diğerine benzediği için, AKP’nin endişesi bedellerin ardı arkasının gelmemesi, yani çözülme olmaktadır.

Dolayısıyla güçlü oldukları için değil, risk çok yüksek olduğu için tırnaklarını toprağa geçirip direniyorlar. Herhangi bir yetkili de toplumsal mücadele sonucu başarısızlık deşifre olduğundan değil, yalnızca Reis öyle tercih ettiği için gidebilir.

Berat Albayrak güçlü veya başarılı olabilir mi? Eğer mesele ülke ekonomisinin toplumun en geniş kesimleri açısından veya objektif olduğu varsayılan göstergeler itibariyle “iyi gitmesi” ise ortada mutlak bir başarısızlık var. Lakin bu bakanın da misyonu, durmaksızın daha büyük küreklerle emekçilerin önünden alıp sermayeye kaynak aktarmaktır. Önceki örnekte olduğu gibi bunu alenen yapmak, yani misyonun deşifre olması başka anlamda bir başarısızlıktır. Öyle bir noktaya gelindi ki, CHP’nin gönülden özelleştirmeci bir sözcüsü bile geçenlerde kamulaştırma tezine geldi. TÜSİAD’ın Selin Sayek Böke’ye nerede durması gerektiğini hatırlatma ihtiyacı duyması birkaç açıdan önemlidir. Bu açılardan biri de, Albayrak’ın arkasının toplanmasının giderek imkansız hale gelmesi, ama büyük sermayenin, sömürüyü gizlemeyi beceremeyen bakanı alternatifsiz saymaya devam etmesidir.

Dün bir haberde Sarayın günlük harcamasının 10 milyon lira olduğu yazıyordu. Bu duruma “yaşasın itibar” demek ile “1 milyonluk ne içiyorsunuz orada” diye sormak arasında ince bir çizgi var.

Bugünlerde örnekleri çoğaltmak bu yazıyı dış politika alanına sürükler; o kadar dağıtmayayım ve baştaki sorulardan şu ana kadar değinmemiş olduğuma gelip bitireyim.

Hasbelkader yola devam eden AKP iktidarı yeni bir rejimi gerçekten kurabilmekte midir? Barolar bölünsün deyince bölünmekte midir? Belediye başkanları görevden alınınca oy oranları değişecek midir? Savaş çığlıkları elektrik zammını yutturtacak mıdır? Anayasa Mahkemesini kaldırsalar güçleri mi çoğalacaktır?

AKP bir eski rejim yıkıcısıdır. Ancak gözlerimizin önünde akıp giden pratik, bir yeni toplumsal ve siyasal denge sistemi anlamında “rejim kurma” eylemine hiç benzememektedir. Yapılanlar meşruluk kazanmıyor, kalıcılık hissi vermiyor. AKP yalnızca, ama sürekli biçimde, zaman kazanıyor. Bir büyük hesaplaşmanın gerekliliği giderek daha açık hale geliyor. Bizim bu zamanı iyi kullanmamız gerekiyor.