Cumhuriyet de bizim, laiklik de. Onlar neye karşıysa, neden nefret ediyorlarsa sahibi biziz. Yakındır, eşitlik de ilan edeceğiz.  Ellerinden geliyorsa yasaklasınlar. 30 Ağustos’ta hem işgalcileri hem de Sarayı yendik. Kutlu olsun!

Ağustos’un 30’u

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, “FETÖ ile iş birliği yapıp yapmadığına” dair soruya “asla” diyerek yanıt verdi, örgütün siyasete sızmayı düşünmediğini de öne sürdü. “Milli bayramların kutlanmasına karşı mısınız?” diye soruldu. “Hayır. Karşı olamayız çünkü AK Parti, Cumhuriyet’in kazanımlarının savunucusu ve garantörüdür. Burada herhangi bir şekilde milli bayramlarımıza dönük bir durum söz konusu değil. 15 Temmuz hassasiyeti çok sıcak ve taze olmasından kaynaklanan bir hassasiyet” diye cevapladı. 

Yani taze bayramlara karşı hassas davranıyorlar, bayatlayanları fırsat buldukça yasaklıyorlar.

Karşılaştırdıkları ne? 30 Ağustos ve 15 Temmuz. 30 Ağustos Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanacağının anlaşıldığı tarih. Bu ülkenin temelinde o zafer var. 15 Temmuz AKP’nin kendine karşı darbeye kalkışan ortağından kurtuluş günü. Nasıl karşılaştıracaksın, nasıl kıyaslayacaksın. Aynı cümlede kullanılması bile zül!

***

Söylemezler, ne yapıyorlarsa tersini iddia ederler. AKP’nin Cumhuriyet kazanımlarının savunucusu olduğu açık bir yalandır mesela. Nefret ederler ve imkân buldukça silerler.

Bundan 10 yıl önce henüz yasaklamaya cesaret edemedikleri için sık sık hasta oluyorlardı. Mucidi “mahcup gerici” Kemal Kılıçdaroğlu’nun ebedi adayı Abdullah Gül’dür. Dile kolay yedi yıl Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu, ulusal bir bayramda görüldüğü nadirdir. Sırf törenlere katılmamak için 2010’da tören yönetmeliğini değiştirdiler. Orduya ait olan ev sahipliğini Köşk’e verdiler. Genelkurmay Karargahı’ndaki tebrikleri Cumhurbaşkanı kabul edecekti bundan böyle. Genelkurmay Başkanı’nın halkı selamlama görevini de Cumhurbaşkanı yapacaktı. Hasta olma modası bundan sonra başladı. 

2012 yılında ev sahibi Gül’ün kulağına hastalık kaçtı. Çankaya’daki 30 Ağustos resepsiyonu kulak rahatsızlığı nedeniyle iptal edildi. Bir yıl sonra türbanlı eşi resepsiyonda boy göstersin diye hasta olmadı. Ama hem 2011 hem de 2013 yıllarındaki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarına rahatsız girdi. 2012 ve 2013’teki 23 Nisanlarda Anıtkabir’deki törenlere katılmasına da sağlığı el vermedi.

Cumhuriyet Bayramı’nı ilk kez 2011 yılında yasaklamaya cüret ettiler. Nefret ediyoruz diyemediler, Van’daki depremi gerekçe gösterdiler. Aynı gün cümbür cemaat Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlunun düğününe katıldılar. Göbek atanları izlediler, depremi unuttular. 

2015’te 30 Ağustos kutlamaları dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından iptal edildi. Bugün büyük olasılık tumturaklı laflar ederek anar, kutlar. 

2016’da depreme denk gelmedi, onlar da “Olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Halk yeni travma geçirmişken geçit töreni yapmak doğru değil” diyerek yasakladılar 30 Ağustos kutlamalarını. Nefretin ve yasak için bahane arayışının tarihidir.

***

Şimdi ellerinde “pandemi” fırsatı var. Mart ayında salgın olduğunu ilan ettiler, 23 Nisan ve 19 Mayıs’ı salgını gerekçe göstererek yasakladılar. 15 Nisan’a kadar aralıksız çalışan Meclis 23 Nisan’da salgını hatırladı. Bütün resepsiyonlar ve etkinlikler iptal edildi. 23 Nisan ve 19 Mayıs’ı salgının gölgesinde bırakmayı başardılar. Arada bizim 1 Mayıs da gümbürtüye gitti. Balkonda kutlanmış ilk ve tek 1 Mayıs’tır, AKP’nin marifetidir.

İstanbul’un Fethi’nde salgın önlemi almayı unuttular, Lozan Antlaşması kutlamalarında hatırladılar. 

Bunlar olurken Erdoğan onlarca kitlesel toplantı ve açılışa katıldı. Bakanların her ziyareti mini miting havasında gerçekleşti. Milyonlarca öğrenci sınavlara katıldı. Ayasofya’nın açılışı için 350 bin kişi Sultanahmet Meydanı’nda bir araya geldi. Malazgirt Zaferi’ni anmak için toplantılar, öpüştüler, koklaştılar, salgın hatırlanmadı. 

Birkaç gün önce halkın vergileriyle finanse edilen TRT Haber kanalında “Türklerin Zafer Ayı” başlığı altında önemli günler sıralandı. Aralarında Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidabık Zaferi hatta Belgrad’ın Fethi vardı ama 30 Ağustos yoktu. Tek sebebi ülkenin tarihine karşı duydukları derin nefrettir.

***

Dedikleri gibi taze bayramlara karşı hassas davranıyorlar, bayatlayanları fırsat buldukça yasaklıyorlar. “Taze” diye tasnif ettikleri parti bayramı. Kurtuluş Savaşı bayat, haliyle yasak. Lafı dolandırmaya gerek yok, sebebi kabak gibi ortada.

"Keşke Yunan galip gelseydi" diyen Kadir Mısıroğlu'nun cenazesi bayrağa sarılarak kaldırıldı bu ülkede. Aziz muamelesi yapıldı. Cenazesine TBMM eski-yeni Başkanı, iktidar partisi Genel Başkan Yardımcısı, bakanı, vekili, valisi hazır bulundu. Ülkenin Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı hasta yatağının önünde el pençe divan durdu. Bu düzen Fesli Kadir düzenidir. 

Daha bunun Nuri Pakdil’i, Necip Fazıl’ı, Sadi-i Nursi’si şunu bunu var. İstisnasız hepsi Cumhuriyetten, kazanımlarından, laiklikten, bunları ortaya çıkaran tarihten nefret ederler. “Keşke Yunan galip gelseydi” o derin nefretin dışavurumudur. İrkilticidir, alçakçadır ama samimidir. 

İzinden gidenler ise laf çevirirler, kem küm ederler, neye inanıyorlarsa tersini söylerler. İhvan taktiğidir, Ortadoğu’da sızdıkları her yerde böyle yaparlar. Özgürlükleri siper ederek gelirler. Meclisi ele geçirirler. Cumhuriyetten, laiklikten geriye ne kaldıysa silip süpürürler. Sorarsanız yapmıyoruz, yapmadık, saygılıyız derler.

***

Fesli Kadir’den ilham almak gibi olmasın ama bizim de saklayacak bir şeyimiz yok. Ne düşünüyorsak burada açıkça beyan ediyoruz. Biz onların tersine Cumhuriyetçiyiz. 30 Ağustos bizim. 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkan biziz. 23 Nisan'da Meclis'i biz açtık. 29 Ekim'de Cumhuriyeti biz kurduk. İyd-i Milli bizim, Hürriyeti biz ilan ettik. 1 Mayıs bizim, bunları başarmak için 1908’de, 1909’da, 1919’da, 1923’de bu ülkenin emekçileriyle, fukara halkıyla omuz omuza savaştık. Cumhuriyet de bizim, laiklik de. Onlar neye karşıysa, neden nefret ediyorlarsa sahibi biziz. Yakındır, eşitlik de ilan edeceğiz. 

Ellerinden geliyorsa yasaklasınlar. 30 Ağustos’ta hem işgalcileri hem de Sarayı yendik. Kutlu olsun!