Depremi gösterip TOKİ’ye razı etmeye çalışanlara; afetleri yeni çıkar kapıları olarak görenlere karşı uyanık olamazsak ne kendimizi, ailemizi, dostlarımızı ne de kentlerimizi koruyabiliriz.

Afet yönetimi

Cumhurbaşkanlığı 2021 yılı Programında Afet Yönetimine de bir başlık açılmış. Mevcut durum şu sözlerle eleştiriliyor; “…yanlış arazi kullanım kararları ve düzensiz yapılaşmaya bağlı olarak afetlerin olumsuz etkilerinin artması sonucunda, ekonomik ve sosyal maliyetler giderek yükselmektedir.”

Hemen araya girip şu saptamada bulunalım: yanlış kararlar, yaşamın olağan akışının doğal bir sonucu olarak kendiliğinden alınıvermedi. Sorumluları hiç kuşkusuz, rant avcıları ile onların çıkarlarını kollayan siyasi iradedir.

Depremi gösterip TOKİ’ye razı etmeye çalışanlara; afetleri, önlerine açılan yeni çıkar kapıları olarak görenlere karşı uyanık olamazsak ne kendimizi, ailemizi, dostlarımızı ne de kentlerimizi koruyabiliriz.

Alıntı yaptığım birinci paragrafın son cümlesi şöyle; “Can ve mal kaybının en az seviyede tutulabilmesi için risk azaltma faaliyetlerine öncelik veren bütüncül bir afet yönetiminin uygulanması esas alınmaktadır.” İzleyen paragraflarda bütüncül bir afet yönetiminin araçları sıralanıyor ve neler yapıldığı açıklanıyor.

Öncelik, kentsel dönüşüme verilmiş; işlerin 6306 sayılı Yasa ile 2019 yılında yürürlüğe konulan bina deprem yönetmeliği ve deprem tehlike haritasına uygun olarak sürdürüldüğü belirtiliyor. Keşke öyle yapsalar. Bilime, şehircilik ilkelerine, tarihe, sanata ve kamu yararına olacak bir anlayışla yürütülecek kentsel dönüşüme kimsenin itirazı olamaz. Ama öyle olmuyor. Sermayenin kâr açlığı, cehalet ve beceriksizlikle birleştiğinde bütün güzellikler yerle bir ediliyor.

İkinci sırada deprem sigortası (DASK) geliyor. Ekim 2020’de Sigortalılık oranı %55,4, sigortalı sayısı 9,8 milyona ulaşmış. 2021 yılı hedefi olarak 10,3 konulmuş. DASK’ın yayımlanan son Faaliyet Raporu 2018 tarihini taşıyor. Rapordan 17,6 milyon konutun 8,8 milyonunun sigortalı olduğunu; 9 milyar 441 milyon lira toplandığını öğreniyoruz. Demek ki en az 10 milyar liralık daha “prim pazarı” var. Onun peşindeler.

Üçüncü sırada 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasasının uygulanması konu edilmiş; “2019 yılında yapılan değişiklik doğrultusunda yapı denetimi bağımsız ve etkin bir şekilde sürdürülmektedir” deniliyor. Bu anlatımdan Yasanın bir tek 2019’da değiştirildiği algısı uyanıyor. Oysa 12 maddeden oluşan Yasanın 2008-2020 arasında çıkarılan 11 yasayla 29 kuralı değiştirildi. Bunların niteliğiyle ilgili bir söz edilmemiş nedense.

Yapı Denetimi Yasası, yeni yapıların imar planlarına; fen, sanat, sağlık kurallarına ve standartlara uygun olmasını sağlamak amacıyla 2001 yılında yürürlüğe konuldu. Bakanlıkça özel izin verilen şirketler denetliyor. Cumhurbaşkanlığı 2021 Programında belki de bu yüzden “bağımsız ve etkin” unvanıyla taçlandırılmıştır.

Aslına bakarsanız denetim yapılıp yapılmamasının hiç önemi yok. Bugüne değin milyonlarca yapı imar aflarından yararlandırıldı, bunların kaçı kuralınca yapılmış, kaçı denetimden geçmişti, biliyor muyuz?

İstanbul’da deprem toplanma alanı sorununun çözümlendiği belirtiliyor; “İstanbul ilinde afet ve acil durumlarda kullanılması planlanan geçici barınma alanlarının tespiti yapılarak güncelleme çalışmaları tamamlanmıştır.” Yer bulabilmişlerse bu başarılarından ötürü onları kutlamalıyız.

Bu arada Ulusal Afet Stratejisi ve Eylem Planının hazırlanmasına yönelik çalışmaların sürdürüldüğünü öğreniyoruz. Planın amacı şu sözlerle açıklanıyor; “Afetler konusunda ülke genelinde risk azaltma, hazırlık, müdahale ve afet sonrası iyileştirme çalışmalarının bütünlük içinde yürütülebilmesi için kurum ve kuruluşların sorumluluklarını (belirlemek)…” 

Verilen sözlerin hepsini sıralayıp yazıyı boşa uzatmayalım. Neler yok ki; “bütünleşik afet tehlike ve risk haritalarının ülke genelinde çalışmaları devam etmektedir…zemin karakteristiği, yapı stoku kalitesi ve imar planı kararları dikkate alınarak geliştirilecek farklı afet senaryoları hazırlanacaktır…afetlere karşı toplumsal farkındalık düzeyinin artırılmasına yönelik çalışmalar ülke geneline yaygınlaştırılacaktır…”

Deprem ülkesi olduğumuz söylenir, yıllardır depremle yatıp depremle kalkıyoruz. Bunlara yeni mi sıra geldi?

Ülke strateji belgesi ve eylem planı çöplüğüne döndü. Güzel sözleri ardı ardına sıralayıp strateji belgesi diye yayımlıyorlar. AFAD, ilki 2013-2017; ikincisi 2019-2023 arasını kapsayan iki strateji planı yayımladı. Onlarda da benzer sözler veriliyordu. 2019-2023 Strateji Planındaki sloganları pek fiyakalıydı; “Afete hazır Türkiye…Afetlere dirençli toplum…”

Hiç de öyle olmadığımız daha anlaşılmadı mı?