Engels’in yalnız yaşadığı dönemin değil bütün çağların en seçkin entelektüelleri arasında yer aldığına ilişkin pek çok tanıklık var.

'Acaba General buna ne der?'

Yarın, 28 Kasım günü, Friedrich Engels’in 200. doğum yıldönümü. Bu vesileyle büyük bilgini anmak üzere birkaç satır yazmanın uygun olacağını düşündüm. Ancak, onun kuramsal, siyasal, örgütsel çalışmalarına hiç girmeden, onlar kadar önemli olan insancıl yanlarının bazıları üzerinde durmaya çalışacağım. Bunu yaparken de başlıca iki kaynaktan yararlanacağımı belirtmeliyim. Birincisi, SBKP Merkez Komitesi’ne bağlı Marksizm-Leninizm Enstitüsü tarafından hazırlanıp ilk İngilizce basımı 1974 yılında yapılan Frederick Engels-A Biography adlı eser. İkincisi ise yine aynı enstitünün hazırlayıp Alaattin Bilgi’nin dilimize çevirdiği ve Evrensel Basım Yayın tarafından Nisan 1999’da yayımlanan Marx-Engels Anıları.

***

Engels’in yalnız yaşadığı dönemin değil bütün çağların en seçkin entelektüelleri arasında yer aldığına ilişkin pek çok tanıklık var. Bunların tümünde çok geniş alanlara yayılan bir ilginin, şaşırtıcı bir derinleşme çabasının ve başarısının varlığına işaret ediliyor. Örnek olsun, Küba kökenli bir Fransız devrimcisi olan, Marx’ın ikinci kızı Laura’nın eşi Paul Lafargue şöyle anlatıyor:

“Engels’in bilgi edinmeye karşı yaklaşımı, bir konuda en küçük ayrıntılara kadar egemen olmadıkça o konunun peşini bırakmamak biçimindeydi. Bilgisinin kapsamı ve çeşitliliği konusunda bir fikri olan ve aynı zamanda canlı ve etkin bir hayat sürdüğünü hesaba katan bir insan onun bir ‘masa başı bilgesi’ olmadığını da düşünürse, böylesine büyük bir bilgi birikimini kafasına nasıl sığdırdığına doğrusu hayret eder. Geniş kapsamlı bir bellek, olağanüstü bir çalışma temposu ile birlikte bir şeyi kavramada gösterdiği rahatlık onun zihinsel yetileriydi.”

Burada sözü edilen “olağanüstü çalışma temposu” ile ilgili olarak şöyle bir karşılaştırmalı tanıklığa da yer vermek hoş olabilir. Engels’in İngiltere’deki sekiz saatlik işgünü eylemlerine, sağlığının bozulduğu ömrünün son yılları dışında, düzenli olarak katıldığı bilinir. Çartist hareketin sol kanat önderlerinden Georg Julian Harney şunu vurguluyor: “Hyde Park’ta yapılan büyük Sekiz Saatlik İşgünü Gösterilerine katılmıştır; ama ben, formunda olduğu günlerde kendisinin ortalama işgününün on altı saatten az olmadığına inanırım.”

Engels’in entelektüel ilgilerinin ve derinleşme çabalarının fizik ve biyolojiden matematik, astronomi, kimya, anatomi ve fizyoloji ile kuramsal doğa bilimine, bütün bu alanlarda oldukça sistematik bir öğrenme, inceleme, yetkinleşme uğraşına uzandığı biliniyor.

Onun entelektüel kapasitesinin bir başka göstergesi olarak dil öğrenme ve kullanımı konusundaki olağanüstü nitelemesini hak eden yeteneğinden söz edilmiştir. Birinci Enternasyonal Genel Konsey üyesi ve Engels ile Marx’ın yakın dostu bir Alman emekçi olan Friedrich Lessner şöyle diyordu: “Engels’in çalışma kapasitesi ve sevgisi ölümüne dek devam etmiştir. Yabancı diller konusundaki geniş bilgisi ünlüdür. İbsen ile Kielland’ı asıllarından okuyabilmek için 70 yaşından sonra Norveççe çalışmaya başlamıştı.” 

Bu konuda, Paris Komünü’nün yenilgisinden sonra onların yanına sığınmış bir komüncünün “Engels yirmi dilde kekeliyor” diyerek onun konuşurken heyecanlandığında kekelemesine takıldığı anlatılır. Gerçekten de aralarında Lehçe ve Romence gibi yaygın olmayanların da bulunduğu yirmi kadar dilde konuşabildiği, birçoğunda da rahatça yazabildiğine ilişkin tanıklıklar çok fazladır.

***

Büyük bilginin kişisel özellikleri arasında çok sık yinelenenlerden biri yardımseverliği ise bir başkası alçakgönüllülüğüdür. Onun bir yerde bulunuşunun bile bir güç kaynağı olduğu, kırılmaz cesaretini ve hiç yok olmayan umudunu çevresindekilere cömertçe dağıtarak onların ayakta kalmalarını sağladığı anlatılmıştır. Burada sözü edilen umudun hem her günkü güçlüklerin ve sıkıntıların üstesinden gelinebileceğine hem de genel olarak toplumsal mücadelenin zafere ulaşacağına ilişkin umut olduğu belirtilmelidir. Ömrünün son günlerinde, epeydir kendisini konuşamaz duruma getiren gırtlak kanserinin etkisiyle bir kara tahtaya yazarak anlaşabildiği yakınları ve yoldaşları ile bir yandan onların kişisel sorunları bir yandan mücadelenin ulaştığı aşamalar konusunda görüş alışverişinde bulunmaktan vazgeçmeyişi, bu sarsılmaz umudun sonucu olsa gerektir.   

Engin ansiklopedik bilgisi, kendisine danışılan özel sorunları bile sorun sahibinden çok daha doğru kavrayışı, farklı uzmanlık alanlarında ortaya  atılan konulara ilişkin yeni ve çözüm öneren düşünceler üretmesi, onu her zaman başvurulan bir bilge, bir yol gösterici konumuna yükselten özellikler olarak dile getirilmiştir. Çok seyrek rastlanan bir mizah duygusuna sahip olduğu da yakınlarının ve dostlarının ortak görüşüydü. Her dilde şakalaşmaktan, mizahtan hoşlandığı; yakın dostları ve yoldaşları ile yaptığı Pazar gezintilerindeki söyleşilerin sık sık kahkahalarla kesildiği herkesçe hatırlanırdı.

Onun davaya ve dava arkadaşlarına maddi katkıda bulunabilmek için gösterdiği sabır ve özveri de kişilik özellikleri arasında belirtilmelidir. Engels’in babasının ortak olduğu pamuklu imalathanesinde geçirdiği ve “kürek mahkûmluğu” olarak adlandırdığı yirmi yıl sürmüş büro işçiliğine son verdiği günü Marx’ın en küçük kızı Eleanor’ın anlatışı, bir yandan çok eğlenceli bir yandan pek hüzünlüdür:

“Engels gibi bir kimsenin yirmi yılını böyle bir işte geçirdiğini düşünmek müthiş bir şeydir! Ancak o bundan ne yakınmıştır ne de homurdanmıştır; tam tersine, sanki dünyada ‘işe gitmekten’, ya da ‘büroda oturmaktan’ başka yapılacak iş yokmuşçasına orada da keyifli ve neşeli olabilmiştir.

“Ancak ben onun bu kürek mahkûmluğunun sonuna ulaştığı haline tanık oldum ve bütün bu yıllar boyunca nelere dayandığını da fark ettim. Son kez büroya gittiği sabah, botlarını giyerken, zafer kazanmışçasına şöyle haykırdığını hiç unutmayacağım: ‘Son kez!’

“Birkaç saat sonra, bahçe kapısında durarak onu bekliyorduk. Oturduğu evin karşısındaki küçük tarladan bize doğru geliyordu. Bastonunu havada sallıyor, şarkı söylüyordu, yüzü ışıklar saçıyordu. Bu günü kutlamak için masayı hazırladık, şampanya içtik; hepimiz mutluyduk. O sıralar bu olup bitenleri bütünüyle anlayamayacak kadar gençtim; şimdi bunu düşündüğümde gözlerim yaşarıyor.”

***

Kapital’in birinci cildinin ilk İngilizce çevirisini gerçekleştiren iki kişiden biri olan, Eleanor Marx’ın eşi Dr. Edward Aveling, Engels’in güvenilirliği, ahlak bütünlüğü, katı iş disiplini ve dürüstlüğü konusunda söylenecek tek söz bulunmadığını belirttikten sonra şöyle diyor: “Bütün bu olumlu nitelikleri tümüyle politik ve toplumsal ilişkilerine taşıyan bir insandı.  Vera Zasuliç’in geçenlerde söylediği gibi çoğumuz, ‘Acaba General buna ne der?’ düşüncesiyle, yanlış şeyler yapmaktan ya da söylemekten kaçınmışızdır.”

“General” sözünün savaş ve askerlik konularındaki merakı, merakın çok ötesinde yetkin çözümleme ve öngörüleri ile düpedüz deneyimleri dolayısıyla yakın dostları tarafından ona yakıştırılmış bir lakap olduğunu hatırlatalım. Bir de yukarıda adı geçen Vera Zasuliç’in Narodnik kökenli bir Rus devrimcisi, “Emeğin Kurtuluşu” grubunun üyesi ve Marx’ın eserlerini Rusçaya çevirenlerden biri olduğunu ekleyelim.

***

Dr. Aveling, yukarıdaki anekdotun yer aldığı 1895’teki yazısını bitirirken şöyle diyordu: 

“İngiliz halkı şunu unutmamalı ki, Marx ile Engels’in, bütün dünya için yarattıkları yapıtın büyük kısmı bu küçük ülkede kaleme alındı; ve her ikisi de bu ülkede öldü. Bu yeryüzündeki bütün kralların ve fatihlerinin mezarlarının, gömütlerinin ya da anıt mezarlarının bağışlayabileceğinden daha büyük bir onurdur.”

İngiliz halkının ne kadarının bu onurun büyüklüğünün ne ölçüde farkında olduğu tartışılabilir. Ama şurası apaçıktır: Yeryüzünün her yanındaki emekçi halklar, bu onurun ve dünyayı yerinden oynatmalarına yarayacak kendilerine sunulmuş bu kaldıracın farkında olmanın yanı sıra onu hak edip kullanabilmek için nasıl uğraş vermeleri gerektiğini de kavradıkça, dünyamızı çok daha yaşanabilir ve yaşanmaya değer kılacaklardır.